T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 ŞUBAT 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Bunu başlatan 'deli' olmalı

Türkiye mümkün olduğu kadar kendini uzağında tutmaya çalışsa da, kutsal değerler etrafında başgösteren yeni bir tartışma en fazla ülkemizi etkileme potansiyelini içinde barındırıyor. Bu sebeple, Türkiye, konunun üstünde herkesten daha fazla durmak ve sorunun çözümü için daha fazla çaba göstermek zorunda.

"Bir deli bir kuyuya taş atmış..." denir ya, bu da o hesaptan; bir Danimarka gazetesi, durduk yerde, çağımızda kimsenin kolay kolay cür'et etmediği bir 'kutsala karşı savaş' açmaya karar veriyor ve ilk saldırıyı Müslümanları rencide edecek bir karikatürle başlatıyor. Geçen eylül ayında yayımlanan toplam 12 karikatürdeki iğrenç saldırılardan her din nasibini alıyor; ama esas hedefin İslâm olduğu, karikatürlerin çoğunun Hz. Muhammed'i konu edinmesinden kendini hemen belli ediyor.

Dünya ayağa kalkmış durumda: Bir tarafta Danimarka'daki gazetenin kutsalı hiçe sayan tecavüzüne destek çıkmak için aynı karikatürleri sayfalarına taşıyan değişik ülkelerin gazeteleri saf tutmuş görünüyor; öbür tarafta da bütün İslâm Dünyası... Danimarka hükümetinin nedâmet hissi duyulduğuna dair samimi bir açıklama yapması beklentisinde olan İslâm Dünyası, 'basın özgürlüğü' mâzeretiyle, saldırının başka ülkelere de yayılması sürpriziyle karşı karşıya. Aynı karikatürler yedi değişik ülkenin gazetesi tarafından da yayımlandı.

Elbette 'basın özgürlüğü' önemli bir evrensel değer; ancak basın, o değeri, içinde 'kutsala saygı'nın da yer aldığı bir dizi meslek ilkesini benimseyip özümseyerek elde etti. Bugün dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde, basın, o ülkenin kutsallarına saygı göstererek görevini yerine getiriyor. Bu alanda en çok kullanılan örneği ben de hatırlatayım: Batının herhangi bir ülkesinde "Naziler altı milyon Yahudi'yi öldürmedi, Holakost koca bir yalan" diye bir haber veya aynı söylemle yorum yapmak, yapanın başına büyük hukukî dertler açar.

'Özel hayatın kutsallığı' ilkesi, o hayatın en önemli bölümünü teşkil eden 'dinî inancın da koruma altına alınması' anlamını da taşır. Batılı akıl anlamakta zorlansa bile bizim dünyamızın gerçeği apaçık ortada: İnsanlarımızın çoğu, kendi kişiliklerine yapılan bir saldırıdan daha fazla, kutsallarına karşı girişilen saldırılar konusunda hassastır... Nitekim, Danimarka gazetesinde yayımlanıp başka Avrupa gazetelerince çoğaltılan karikatürlerde Müslümanları, İslâm dini mensuplarına karşı acımasız ve düpedüz 'ırkçı' olanlardan daha fazla, Hz. Peygamberi tezyif eden bir-ikisi rencide etti...

Konunun cepheleşme meydana gelmeden çözümü için Türkiye çaba gösterdi aslında. Tepki sebebi karikatürlerin yayımından kısa süre sonra Stokholm'a giden Başbakan Tayyip Erdoğan konunun hassasiyetini anlamaz görünen Danimarka Başbakanı Rasmussen'i uyardı. Uyarısının muhatabının hoşuna gitmediğini biliyoruz. Tepkilerin artmasıyla birlikte Türkiye'nin diplomatik kanallardan uyarıları da sürdü.

Danimarka'ya yönelik kitlesel tepkiler İslâm Dünyası'nın dört bir tarafında 'boykot' ve 'ambargo' uygulamalarına da yol açtı. Kutsala saldırının Batı basınınca bir kampanyaya dönüştürülmesi, Müslümanların öfkesini Danimarka'dan uzaklaştırmayı amaçlasa bile, birleşik cephe görüntüsü, İslâm Dünyası'nda farklı algılanacaktır. 'Uygarlıklar çatışması' teziyle zihinlerin bulanık olduğu günümüz ortamında çatışmanın fitilini ateşleyecek esas tehlike, Batı'nın ortak bir cephe halinde İslâm'ın kutsallarına tecavüz etmeye kalkıştığı algılaması olabilir. Böylesine gerilimli bir ortama doğru hızla yol alınıyor.

Bu cepheleşmeden en fazla zarar görebilecek ülke AB üyeliğine hazırlanan Türkiye'dir. Bu sebeple de, Türkiye, kutsala tecavüz sorununun bir 'uygarlıklar savaşı'na dönüşmeden çözümü için İslâm Dünyası'nın diğer ülkelerinden çok daha fazla gayret sarf etmek zorunda. Birleşmiş Milletleri (BM) ve BM'nin 'âkil adamlar' girişimini bu alanda derhal devreye sokmak ilk adım olabilir.

Sanki biri dünyayı kan ve ateşle boğmaya çalışıyor; taşı kuyuya atan 'deli' amacına ulaşamamalı.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi