T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 ŞUBAT 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hayrettin KARAMAN

Üzüldük, öfkelendik, ama...

Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş ve en yüce ahlakı temsil etmiş olan Peygamberimiz Efendimiz (s.a.)e, bazı nasipsizlerin hakaret etmeleri elbette ona aşık ümmetini üzer ve öfkelendirir. Ama o yaşarken de kendisine hakaret edenler olmuştu; Taife'e gittiğinde sokak çocukları ve zalimlerin hizmetçileri tarafından taşlanmış, Taifli mütegalibenin de hakaretine maruz kalmıştı. Kâbe'de namaz kılarken (secde halinde iken) üzerine bir devenin işkembesi atılmış, altında boğulayazmıştı. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür; fakat o her zaman itidalli hareket etmiş, akıl ve hikmetin sınırları dışına çıkmamış, ümmetinin (ashabının) da taşkınlık yapmasına izin vermemişti. Ona inanmayan, üstüne üstlük düşman ve edepsiz olan insan karikatürlerinden başka ne beklenebilirdi ki! Ama Müslümanlardan beklenecek davranış itidal, hikmet ve ölçü sınırları içinde kalmaları idi; böyle de oldu.

Bundan bir süre önce Selman Rüşdi denilen kendini bilmez de bir roman yazmış, orada Efendimize ve ailesine hakaret etmişti. Batı, düşünce özgürlüğünü saptırarak o adama da sahip çıktı. Merhum Humeynî'nin "idam" fetvası uzun zaman tartışıldı ve Müslümanların aleyhine kullanıldı. Birçok yerde Müslüman kanı aktı, ama ne oldu? Adam yaşıyor, hakaret unutuldu, Efendimiz'in mübarek ve muhteşem şanı da olduğu yerde duruyor, asla lekelenmedi ve lekelenemez.

Ona yapılan hakaretler karşısında müminler sessiz kalsınlar, aldırmasınlar, üzülmesinler, öfkelenmesinler demek mümkün değildir. Ancak verilecek tepkinin hikmet ve itidal sınırları içinde kalması şarttır.

Önce durup dururken bir gazete niçin bu karikatürleri yayımladı ve arkasından Avrupa ülkeleri arka arkaya bunu destekledi diye düşünüp asıl sebebi keşfetmeye çalışmamız lazım. Bu sebebi keşfedince de düşmanın oyununu bozmak, tuzağına düşmemek için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmak gerekir.

Sokaklara dökülerek vurmak ve kırmak, himayemiz altında bulunan mala ve cana zarar vermek uygun bir tepki değildir.

Devletler olarak büyük elçileri çekmek veya geçici olarak çağırmak;

Daha önemlisi halk olarak (buna holdingler ve şirketler dahildir) hakaret eden ve bunu destekleyen ülkelerin mallarını boykot etmek, bir iğnelerini bile almamak ve bunu, özür dileyene, bir daha yapmama sözü verene kadar devam ettirmek;

Sivil toplum örgütleri olarak Avrupa ülkelerinde bu edepsizliği tasvip etmeyen, kınayan, üzüntülerini beyan eden şahıs ve kurumlarla diyaloga geçerek sonuç almak için iş ve eylem birliği yapmak ilk elde yapılabilecek ve zor da olmayan şeylerdir.

İslam ülkeleri birlik içinde ve her bakımdan güçlü olsalardı başka şekillerde ve mesela uluslararası ilişkiler çerçevesinde siyasi vb. tedbirlere de başvurulabilirlerdi; ama ne yazık ki, dinin emrine rağmen -hak ve adaleti dünyaya egemen kılmak üzere- en büyük güce sahip olmayı başaramadılar, zayıf ve bu yüzden ötekine bağımlı hale geldiler.

Bu gibi felaketler/olaylar Müslümanlar için uyarıcı olmalı, zayıflık ve bağımlılığın başımıza neler getirebileceğini düşünmemize vesile olmalı, bugünün dünyasında bütün parlak nutuklar ve satırlara rağmen egemen olan şeyin güç olduğu ve güçlünün aynı zamanda haklı bulunduğu unutulmamalıdır.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi