T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 1 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Barbarlığın iki yüzü: ABD ve İsrail

Onbinlerce El-Anbar'lı kendi memleketlerinde mülteci yapılmış, geçici kalabalık kamplarda yaşamaya mahkûm edilmiş, tahmin edilmesi zor şartlarda ölüm-kalım savaşı vermeye terk edilmiş durumdadır. Bu, Yankee demokrasisinden başka bir şey olmasa gerek.

Bir askeri kurtarmak için milleti yok etmeye kalkışmak!
   RON JACOBS

 CEMAL NASIR (*)
Filistin ve Irak'ta sivillere karşı gerçekleştirilen şiddet eylemleri rekor düzeye tırmandı. Ama buna rağmen Amerikalı ve İsrailli yetkililer, askerlerinin işledikleri zalimce eylemlerin sorumluluğunu üstlenmeyi reddediyorlar. ABD Başkanı George Bush, durmadan demokrasi ve insan haklarından, dünyayı terörden kurtarma ihtiyacından sözedip duruyor. Ama, attığı adımların yol açtığı eylemlerinin sonuçlarını kabul etmeye yanaşmıyor bir türlü.

BARBARLIĞA ADI DEMOKRASİ!

Ebu Gureyb ve Cindariye'deki işkence skandallarını hepimiz biliyoruz artık. İşkence, henüz sona ermiş filan değil. ABD medyası, Hadisa ve İshaki'de önceden planlanmış kastî cinayetleri ortaya çıkardı. El-Anbar bölgesindeki Ramadi şehri sistematik olarak topa tutuluyor, ateşe veriliyor, yakılıyor yıkılıyor; şehrin içinde cirit atan Amerikan askerleri halka şehri derhal terk etmeleri çağrısında bulunuyorlar.

El-Anbar, Irak'ta Amerikan demokrasinin ne demek olduğunu iyi tatmış bölgelerinden biri: El-Anbar'ın şehirleri, kasabaları yerle bir edilmekte, tam bir harabeye dönüştürülmektedir. Onbinlerce El-Anbar'lı kendi memleketlerinde mülteci yapılmış, geçici kalabalık kamplarda yaşamaya mahkûm edilmiş, tahmin edilmesi zor şartlarda ölüm-kalım savaşı vermeye terk edilmiş durumdadır. Bu, Yankee demokrasisinden başka bir şey olmasa gerek. Aynı şeylerin yavaş yavaş Bağdat'ta da yapıldığına dair haberler alıyoruz. Bağdat, Amerikan askerleri tarafından bir kez daha özgürleştirilecek!

Bütün bunlar, öyle anlaşılıyor ki, ABD başkanlık tarihindeki en düşük popülariteye sahip olan (% 30'ların altına doğru kayıyor) Bush'un vaziyeti kurtarmak için giriştiği eylemler.

ABD, Zerkavi'nin ölümünün Irak'taki direnişi yok edemeyeceğini ve direnişçilerin işgalin ürünü olduğunu görmüyor. Irak, Bremer ve Bush'un getirdikleri mezhepçi kota sistemi nedeniyle üç yıldır mezhep çatışmalarıyla da çalkalanıyor. Mezhebî korkuları ve önyargıları kışkırttığınızda her yerde olacak budur tabii olarak. Amerikan markalı bir demokrasi Irak'ın sorunlarını çözmeyecektir; daha fazla kangrene çevirecektir. Irak'ın ihtiyaç duyduğu şey, tazelenmiş bir vatandaşlık, özgürlük, birlik ve bağımsızlık duygusudur.

HAMAS'I ŞEYTANLAŞTIRMAK...

Öte yandan, İsrailliler de Filistin'de demokrasi dersi veriyorlar! HAMAS'ın seçim zaferinden ve hükümeti kurmasından sonra, yeni bir oyun başlatıldı: HAMAS'ı şeytanlaştırmak. HAMAS'ın düşmanıyla uzun süren bir barış dönemi yaşaması ve bir buçuk yıldan bu yana da buna uyması ABD ve İsrail için hiçbir anlam ifade etmiyor galiba! Aksine Siyonistler, HAMAS'ın hükümet kurmasını, bu hareketi çökertmek için bulunmaz bir fırsat olarak görüyorlar. Arap inisiyatifini kabul etmek ve barışa giden yolları açmak yerine, İsrailliler, özellikle de son birkaç haftadan bu yana yeniden teröre başvurmayı ve Filistin'i cehenneme ve harabeye dönüştürecek yeni bir yıkım ve saldırı kampanyası başlatmayı tercih ettiler.

İnsan, bir kez daha, İkinci İntifada'nın başladığı günlerde İsrail askerleri tarafından babasının kollarında acımasızca öldürülen Muhammed el-Dürre'yi hatırlamadan edemiyor. Ama İsrail'in Filistin'e yaptığı son saldırılarda daha zalimce ve daha ürkütücü manzaralara şâhit olduk, ne yazık ki. Bir plajda dinlenirken bir aile İsrail füzelerinin saldırısıyla topyekûn katledildi. Feryad-ü fihgan için ağlayıp sızlayan, 10 yaşında yetim kalan Hüda'nın kameralara yakalanan görüntüleri insanı yaşadığına pişman ediyor.

Arap ve Müslüman ülkelerin liderlerinin İsrail'in ve Amerika'nın cinayetlerine öfkeyle tepki vereceklerini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Onlar bu küçük ayrıntılarla ilgilenmiyorlar!

...VE CİNAYETİ MEŞRULAŞTIRMAK

Peki neden bu korkunç cinayetler bir türlü durmuyor, her gün tekrarlanıyor? Amerikalıların bu insanlık dışı, insan onurunu hiçe sayan cinayetlere tepkisi yine her zaman olduğu gibi insanlıkdışı ve ürpertici oldu. Bush, İsrail askerlerinin son cinayetlerini yine her zaman olduğu gibi "İsrail'İn kendini savunma hakkı" olarak gördüğünü açıkladı.

İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in tepkisi de her zaman olduğu gibi oldu: "Özür dilemeyeceğiz". İsrail'in politikalarının ayırt edici özelliği bu tür cinayetler olduğuna göre, İsrail Başbakan'ı niçin özür dilemeye kalkışsın ki? Bush ve Olmert gibi kişilerin defterinde "özür dileme" ya da "utanma duygusu" olabilir mi? Biri, işgal ettikleri toprakların üzerinde yaşamış halkların milyonlarca cesedi üzerine kurulmuş bir ülkenin başkanı. Diğeri de, soykırımdan doğmasına rağmen, Filistinlilere acımasızca, vahşîce ve barbarca saldıran bir ülkenin başbakanı.

İsrail ve Amerika, demokrasi ve ahlâk konusunda hiç ardı arkası kesilmeyen nutuklar atıyorlar. Bütün bu içi boş demokrasi ve ahlâk söylemlerinin hiçbir anlam ifade etmediğini, kendileri görmüyor olabilirler ama bütün dünya görüyor artık.

(*) Cemal Nasır'ın bu makalesi, el-Ahram gazetesinin 28 Şubat tarihli nüshasından çevrildi.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi