T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Bir 'kene' eksikti

Açıp baktım; hakkında artık her gün en az bir haberle karşılaştığımız "kene"ye tam bir yıl önce iki köşe yazısı ayırmışım. İlk yazımda Kelkit Vadisi içinde yer alan illerden önce Tokat'ta ortaya çıkan ve can almaya başlayan bu nispeten yeni kene türünün yarattığı atmosferi "bir korku filminden farksız" diye nitelemişim. Düşünebiliyor musunuz; "köy yerinde" (o günlerde konuya ilişkin bir açıklama yapan bir Sağlık İl Müdürü'nün sözleriyle) köylülerden "dikkatli olmalarını istemek"!... Bu kene türü de büyükbaş hayvanlar başta olmak üzere bir köyü köy yapan hemen her şeyin (hayvanlar, ot, gübre, çalı çırpı vs) üzerinde bulunduğuna göre, köylüler nasıl yapıp da "dikkatli olsunlar" diye sormuşum.

İkinci yazımda ise, yaklaşan "3 Ekim" tarihini hatırlatıp Sağlık Bakanlığa'na şöyle bir uyarıda bulunmuşum: "Benim bu kuruluşa önerim, bu sorunun 3 Ekim'den önce halledilmesi yönündedir. O vakte kadar halledilsin ki, AB'den bir de 'kene vetosu' yemeyelim ve millet memleketini gönül rahatlığı ile ziyaret edebilsin. Bakanlık Türkiye haritasına hakimdir sanırım; 'Kene'nin neden olduğu iki ölüm olayının yaşandığı Çorum, Ankara'ya bilemediniz üç saatlik bir mesafede bulunuyor.... Yani maaşallah..."

Uyarmaz olaydım; ortada dolaşan haberlere bakacak olursanız "kene" Balıkesir'e bile ulaşmış bulunuyor...

"Sağlık Bakanlığı Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Bilimsel Kurul Basın Bilgi Notu"ndan (29.06.2007) "kene"nin yol açtığı hastalığın ülkemizde 2002-2003 yıllarının bahar ve yaz aylarında görülmeye başladığını da öğreniyoruz. Hastalık bu yıla kadar Orta Asya, Afrika, Orta Doğu, Kafkas ve Balkan ülkelerinde görülüyormuş.

Demek ki, Türkiye'de hastalığın görülmeye başladığı yıllardan itibaren alışılmışın dışında bir şeyler olmuş ve biz de yukarıdaki ülkeler arasına girmişiz. "Bilimsel Kurul" bu değişimi doğrudan "doğal dengenin değişimiyle" açıklıyor. Ancak hastalığın taşıyıcılarından birisi olarak gösterilen "göçmen kuşlar" bu coğrafyada kendilerini bileli var olduklarına göre, hastalığın Türkiye'de (de) baş göstermesinin başka nedenleri (diyelim "kaçak hayvan ithalatı" ) olamaz mı acaba?

Peki, Batı Avrupa ülkelerinde söz konusu "kene"ye rastlanmaması sadece, bu ülkelerin iklim, bitki örtüsü ve yaban hayatının bu kene türünün yaşamasına izin vermemesinden mi kaynaklanıyor acaba? Bu konuda görüş açıklayacak donanıma sahip değilim; ancak durum bana böyle değilmiş gibi geliyor... Çünkü söz konusu ülkeler arasında Türkiye ile bu alanlarda benzerlikler taşıyanların sayısı az değil. Dolayısıyla bu ülkelerde kene sayısının azaltılması yolunda ciddi sağlık önlemleri alınmış olduğunu varsaymak yanlış olmasa gerek. Bu hususu özellikle hatırlatıyorum, çünkü "Bilimsel Kurul"un açıklamasından ülkemizin henüz birkaç yıldır tanıştığı bu sorunun çözümü yolunda fazla umutlanmamak gerektiği gibi bir sonuç çıkıyor.

Hafta sonunda bu tahminlerimi destekleyen bir "açık mektup" ile karşılaştım. "Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Adına" Prof. Ayhan Filazi'nin Sağlık Bakanı'na hitaben kaleme aldığı bu "açık mektup", halk sağlığının korunmasında veteriner hekimlerin rolünün önemi (FAO, OIE ve WHO gibi uluslararası kuruluşların yayınları-açıklamaları da anılarak) hatırlatıldıktan sonra şöyle noktalanıyordu: "...bugün için Bakanlığınızın merkez ve taşra teşkilatında bu tür koruyucu sağlık hizmetlerini yapacak yeteri kadar veteriner hekim olmadığını üzülerek müşahade etmekteyiz. Bu eksikliğin bir an önce tamamlanacağını ve Bakanlığınıza bağlı bir veteriner halk sağlığı dairesinin kurulacağını umut eder saygılar sunarız."

Prof. Filazi, bence "kene" sorununa ilişkin bugüne kadar yapılmış en ciddi öneriyi barındıran bu açıklamasında, Sağlık Bakanlığı'nca oluşturulması istenen bu işbirliği için gerekli "kadrolar"ın nasıl temin edilebileceğinin yolunu da gösteriyordu:

"Bildiğiniz gibi Bakanlığınıza bağlı okulların Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmesiyle boşalan 9.690 kadronun iptali ve yerine aynı sayıda kadro ihdas edilmesine ilişkin yasa önerisi 28.06.2006 tarih ve 55528 salıyı kanunla TBMM'de kabul edilmiştir. İptal edilen okul müdürü, öğretmen, hizmetli, memur, daktilograf gibi kadrolar yerine son günlerde özellikle Bakanlığınızın oldukça uğraş verdiği ve bir türlü önlem alınamayan Kuş Gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi hastalıklarla daha etkin ve daha bilinçli mücadele edecek olan kadroların ihdas edilmesi hepimizin arzusudur."

Sağlık Bakanlığı veteriner hekimlerin bu isteklerini nasıl bir çerçeve içinde yerine getirir bilemem... Ancak "kene" sorunu bile, tek başına, böyle bir işbirliğini zorunlu kılmaktadır.

Meseleyi "korku filmine" dönüştürmek istemem ama bu "kene" meselesini çok daha fazla ciddiye almamız gerektiğini sanıyorum. Ama isterseniz -ikna edici olsun diye- bu "film"den şu birkaç sahneyi gözünüzde canlandırabilirsiniz: Malum "kene" Ege ve Akdeniz sahillerine ulaşmış... Turistler kendilerini ve çocuklarını havlulara sarmış olarak uçaklara hücüm ediyorlar.... Maazallah....

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi