T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 3 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ | ||
|
BBC Türkçe bölümünün internet sitesinde 'Guantanamo'ya giden yol' başlıklı bir yazı okudum. Radyonun Washington muhabiri, Berlin Film Festivali'nde ödül alan 'Guantanamo Yolu' isimli belgesel filmin gösterimi vesilesiyle ABD'de insan haklarına olan duyarlığı sorguluyor. Filmde Pakistan asıllı üç genç İngiliz vatandaşının Guantanamo'da geçirdikleri yıllar anlatılıyor. Nasıl bir hatayla Amerikan ordusunun eline geçtiklerini; "Amerikalıların elindeyiz, kurtulduk" diye düşünürken, nasıl hayal kırıklığına uğradıklarını; kafalarına torbalar geçirilerek, nasıl götürüldüklerini, orada gördükleri işkenceleri anlatıyorlar. Film Avrupa'da gösterildikten ancak aylar sonra ABD'de izlenebiliyor. Yazıda, "izleyenlerin seçilmiş ve hemen hepsi hükümet politikalarına muhalif de olsa, filmin sonunda çoğu utanç ve hayret duygularıyla sessizleştikleri" anlatılıyor. "Çünkü ABD'de kendi hükümetlerinin yaklaşık beş yıldır sürdürdüğü ve adını "Teröre Karşı Savaş" taktığı politikanın insan haklarına yaptığı olumsuz etkiden pek kimsenin haberi yok." Yazıda, Avrupa Konseyi'nin geçtiğimiz günlerde adam kaçırmalar ve gizli hapishanelerle ilgili kararlarının Amerikan medyasında pek yer bulmadığına da değiniliyor. Bu nedenle Bush yönetimi meselenin üzerinde bile durmadığı belirtilerek şöyle bir değerlendirme yapılıyor: "Fakat son zamanlarda durumun değişmeye başladığını gösteren belirtiler görülüyor. Bugüne kadar Amerikalılar genel olarak savaş halinde olduklarına kalpten inanıyordu ve daha çok bir düşman saldırısından korkuyordu. Son haftalarda, ortada herhangi bir saldırı gerçekleştirecek bir düşmanın varlığından kuşku duyulmaya başlandı. İlk önce Ebu Gureyb olayıyla gündeme gelen, fakat sonra yine unutulan insan hakları ihlalleri giderek insanları ilgilendirmeye başlıyor. Amerikan kamuoyu, Guantanamo Üssü'nü, bu kamptaki tutukluların intiharlarını, Irak'ta görev yapan deniz komandolarının cinayet suçlamasıyla mahkemeye verilmesini ve CIA'in yabancı ülkelerde adam kaçırma ve bu insanları yine yabancı ülkelerde gizli hapishanelerde tutma olaylarını biraz utanç, biraz da hayretle izliyor." Sonuç? Sonuçta Bush yönetiminin, -sadece Bush yönetiminin değil kuşkusuz bütün demokratik yönetimlerin- yumuşak karnının kendi halkı olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. "Birçok insan hakları uzmanı da bunu vurguluyor ve Washington'un tavrının ancak Amerikalıların rahatsız olması halinde değişeceğini belirtiyor." Bu değişim kuşkusuz bir süredir kamuoyu yoklamalarına da yansımış durumda. Başkan Bush'a olan desteğin sürekli düşmesi bu değişimin başladığını gösteriyor. Türkiye'ye bakarsak, durumun daha da vahim olduğunu, duyarsızlığın inanılmaz boyutlara çıktığını görüyoruz. Türkiye'de düşük yoğunluklu ya da değil, terörle mücadele boyutlu ya da başka bir şekilde isimlendirilebilecek bir çatışma ortamı mevcut. Silahlı kuvetlerinin önemli bir bölümü ülkenin bir bölümüne kaydırılmış, konuşlandırılmış. Sürekli bir askeri faaliyet, tatbikat, operasyonlar devam ediyor. Bombalar patlıyor, çatışmalar sürüyor insanlar ölüyor, öldürülüyor. Her gün bu memleketin genç insanlarından birkaçı yaşamını yitiriyor. Hemen her gün memleketin değişik köşelerinde değişik ceneze törenleri yapılıyor. Evlatlarını kaybeden acılı aileler feryad ediyor, kahroluyor. Türkiye'de de medya artık bu haberleri -güvenlik güçlerinin talepleri doğrultusunda- pek görmüyor. Sadece milliyetçi ve intikamcı duyguları sıcak tutmak amacıyla olsa gerek, askerlerin cenaze törenlerine belli ağırıkta yer veriliyor. Memleketin batısında yaşayanların doğu ve güneydoğusunda olan bitenden genel olarak haberi yok. Olsa da fazlaca ilgilenmiyor. Çatışmalar sanki başka bir ülkede cereyan ediyormuş gibi davranıyor. Batıdaki kamuoyu, tabii ihtiyaç olduğu zamanlarda medya tarafından alevlendiriliyor, kışkırtılıyor. Belli doğrultuda, yönlendirilmiş bazı tepkileri dile getiriyor. Meselenin aslını tartışmayı kimse istemiyor. Bu anlamda Türkiye insanı Amerikalı gibi. Ne demişti ABD'li insan hakları uzmanları? Washington'un insan haklarına ilişkin tavrının ancak Amerikalıların rahatsız olmaya başlamasıyla değişebileceğini söylemişlerdi. Bizimkiler acaba ülkenin öte tarafında cereyan eden kanlı olayların, hayatlarına, refah seviyelerine, çocuklarının geleceklerine ne gibi etkiler yaptığını ne zaman sorgulamaya başlayacak? Yaşadıkları ekonomik sorunların nedenini acaba ne zaman sürekli hareket halinde olan bir iç düşmanın peşinde operasyonlar yapan bir silahlı kuvvetlerin faaliyetleriyle irtibatlandırabilecekler? Ya da en azından bunları konuşabilecekler mi?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |