T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
S İ N E M A | 30 HAZİRAN 2006 CUMA | ||
|
Kızlarını sevmeyenler, dizlerini döverler
Çok tartışılan bir kitaptan sinemaya uyarlanan "Melissa P.", ebeveynlere, ergenlik çağındaki çocuklarına gereken ilgi ve sevgiyi göstermedikleri takdirde yaşayacakları trajediler konusunda ışık tutuyor.
Babası Hint Okyanusu'ndaki bir inşaat şirketinin şantiyesinde mühendis olarak görev yapan, annesi ise bir gelinlik firmasında satıcı olarak çalışan 15 yaşlarındaki Melissa P.'nin ruhu, ergenlik çağının getirdiği türlü bunalımlar içinde oradan oraya savrulup durmaktadır. Uzak diyarlardaki babasının özlemiyle yanıp tutuşan, ancak onu istese de daha uzunca bir süre göremeyeceğini bilen genç kız, kendisini işine fazlaca kaptırmış olan hırslı annesinden de aradığı ilgi ve şefkati bir türlü bulamaz. Evinde geçirdiği saatlerde kendisini dinleyen ve anlayan tek insan, annesinin bir an önce huzurevine göndermek için can attığı, görmüş geçirmiş babaannesidir. Ancak yaşlı kadının dostluğu da bir noktadan sonra torununun ruhsal çalkantılarına çözüm bulmakta yetersiz kalmaktadır. Öte yandan, Melissa'nın dış dünyadaki biricik sırdaşı ise hayatın acımasızlığı karşısında en az onun kadar tecrübesiz olan yaşıtı kız arkadaşı Manuela'dır. Bu yoğun ilgi ve sevgi eksikliği, yıpratıcı bir biyolojik dönemeçten geçmekte olan kahramanımızı en sonunda bencil genç erkeklerin dünyasındaki hoyrat ilişkilere doğru savurur. Sonuçta da Melissa okul çevrelerinde adı "fahişe"ye kadar çıkan hafif meşrep birine dönüşecektir. Oysa ki erkeklerin pek ilgisini çeken bu "kolay kız"ın karşı cinsten ve hemcinslerinden birazcık sevgi ve saygı görmekten başka hiç bir amacı yoktur. Ancak, hayatta güvenebileceği doğru düzgün bir kılavuzu olmadığı için bunun yolunu da bir türlü bulamamaktadır.
Çokça tartışılan bir romanın filmi
Yayıncılık dünyasında "Melissa P." adını kullanan 1985 Sicilya-İtalya doğumlu genç bir kadının 2004 yılında, henüz 19 yaşındayken günlüğündeki notlarından hareketle yazdığı "Yatmadan Önce Yüz Fırça Darbesi" adlı kitap, yayımlandığı ülkelerde bir milyonu aşan satış rakamına ulaşmış ve belden aşağı içeriğiyle de epeyce gürültü kopartmıştı. Geçtiğimiz yıl Türkiye'de de yayımlanan bu anılar belli bir ilgiyle karşılandı ve yazarının ülkemize gelerek çeşitli televizyon programlarında boy göstermesine vesile oldu. Söz konusu kitaptan sinemaya uyarlanan "Melissa P." adlı film ise genç insanların ergenlikteki duygu dünyalarına ilişkin çok önemli gerçekleri, kimi anlarında doyurucu bir sinemasal kaliteye ulaştığı gibi kimi anlarında da sıradan İtalyan erotik yapımlarının düzeyine inen banal bir dille anlattığı için, ne yazık ki bir bütün olarak olumlayabileceğimiz ve okurlarımıza tavsiye edebileceğimiz bir içeriğe sahip değil. Ancak, beni bilirsiniz, her musibetten mutlaka bir nasihat çıkarmaya çalışırım; her sorunlu filmden de mutlaka bir olumlu yön... Melissa P. düşüncesiz ebeveynlerin ellerinde paramparça olan bir hayatı yaşayarak belki kendi gençliğini darma duman etmiş bir "kayıp" olabilir; ancak yaşadıklarını kâğıda dökmeyi akıl etmiş olması, bizlere o yaştaki genç insanların (özellikle de genç kızların) karmaşık duygu dünyasına ilişkin olarak çok ciddi ışık tutuyor. Gözü kara bir sevgi arayışı, erişkinlerin dünyasına yönelik merak ve hayranlık, biyolojik değişimlerden kaynaklanan hırçınlıklar, çevreyle iletişimsizlik ve bütün bunların sonucunda da karşısına çıkan her erkeği "baba" figürüyle özdeşleştirme saplantısı... Tabiî, yalnızca bir tek babamızın olduğu bir dünyada, sonradan "baba" diye diye kucağına koştuklarımızın da bizleri suistimal etmesi kaçınılmaz oluyor.
Ebeveynlik sanatı en zor döneminde "Evlat" sahibi olmanın, özellikle de "kız evlat" sahibi olmanın getirdiği insanî, vicdanî ve ahlâkî sorumlulukların eskiye nazaran kat be kat arttığı, son derece tehditkâr bir çağda yaşıyoruz. Bütün geleneksel değerleri çürütmeyi kendisine görev edinmiş olan yeni dünya düzeni, batıda da doğuda da artık birbirine bağlı ve dindar aile üyeleri istemiyor. O takdirde frenkçede "entertainment" diye adlandırılan küresel eğlence ve gösteri sektörü yeni "sermaye"lerini nasıl temin edecek? Herkes Allah'a inanır ve onun emrettiği yoldan gitmeye çalışırsa, sinema, müzik, moda sektörüne ve onunla bağlantılı alt kolları oluşturan devasa bir pornografi ve fuhuş endüstrisine nereden kaynak (yani "taze et") aktarılacak? İşte, iyilikle kötülüğün arasında dehşetli bir savaşın yaşandığı böylesine kirletici bir çağda, hiç bir ebeveynin artık salt kızına ve oğluna haftada bir verdiği cep harçlığıyla, sağladığı eğitim imkânıyla, armağan ettiği otomobil anahtarıyla, cep telefonuyla ya da akşamları sofraya koyduğu bir tabak yemekle böbürlenme, dahası bunları insana yaraşır bir büyüme süreci için yeterli görme hakkı kalmadı. Çocuklarımızı mutlaka daha çok sevmek, yüzlerini daha çok görmek ve dertlerini daha çok dinlemek zorundayız. Unutmayalım ki bugünün pornografi ve fuhuş sektöründe boy gösteren kadın ve erkekler de bir zamanlar gözleri mutluluktan ışıldayan birer anne-babanın kollarında dünyaya merhaba demişlerdi. Onlar da aileleri tarafından özenle büyütülüp sakınılan birer bebekti, ancak sistem azıcık büyüdüklerinde çoğunu anne-babalarının elinden bağırta bağırta çekip aldı. Başkalarını bilemem ama, benim iki kız çocuğu babası olarak izlediğim "Melissa P."den çıkardığım temel mesaj bu... Adını yeni duyduğum yönetmen Luca Guadagnino, öyküyü lafı hiç dolandırmadan büyük bir yalınlık içinde anlatıyor ve aslında pek çok yerde de "iyi sinema"nın kapılarını aralıyor. Ayrıca, sinema tarihinin efsanevî "Şarlo"su Charles Chaplin'in kızı Geraldine Chaplin tarafından canlandırılan babaanne karakteri de alabildiğine gerçekçi. Babannenin, oğlunun evinde yaşadığı açmazlar, çağdaş aile yapısı içinde yaşlıların yerinin giderek daha fazla sorgulandığı "kullan at" mantıklı bir düzenin sonuçlarıyla da oldukça iyi örtüşüyor. Melissa'yı oynayan genç İspanyol aktrist María Valverde de soyunmadığı zamanlarda fena sayılamayacak bir oyun ortaya koymakta. Keşke film, biraz öyküsünün biraz da ticarî kaygıların zorlamasıyla ortaya çıkan erotik sahnelere bu denli prim vermeseydi ve o yöndeki göndermelerini biraz daha örtülü geçseydi de ben de sizlere gönül rahatlığıyla "Şu filmi ailecek gidip görün" diyebilseydim. Ama diyemiyorum; çünkü filmin içerdiği abartılı cinsellik, bir noktadan sonra mesajının önüne geçiyor ve onu da perdeliyor. Hele de bu konuda duyarlı olan izleyicilerimizin böyle bir deneyime girmesine hiç değmez. O yüzden, en azından ben de bu tartışmalı filmi bütün okurlarımız adına izlemek ve medyada kalem oynatan başkalarının çok daha farklı sonuçlar çıkartabileceği bir öyküden bizim duygu dünyamıza en uygun sonuçları çıkartmak istedim. Sanırım, aslında Melissa P'nin -kimilerinin içini gıcıklayan- sıkıntılı ergenlik öyküsünün satır aralarında vermek istediği temel mesaj da buydu.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |