T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Kaçan kaçana

Siyasetin her vites değiştirmesinde adından mutlaka söz edilen bir dostumla otel lobisinde oturmuş lâflarken bir gariplik yaşandı. Uzaktan bize doğru yaklaştığını fark ettiğim bir başka dostumu kast ederek, "Yavuz geliyor" dediğimde muhatabım birden heyecanlandı. Kaçmak istediği anlaşılıyordu. Gelenin geldiğini sandığı 'Yavuz' olmadığını görünce ne kadar rahatladığını tahmin edemezsiniz...

'Yavuz' adının genç siyasetçilerde neden kaçma hissi uyandırdığını bilmiyorum, ama kesinlikle bildiğim bir nokta var: Siyasete ilgi duyan gençler şu sıralarda adlarının gazetelerde anılmasından hiç hoşlanmıyorlar. Bazı heveslilerin, sırf bu amaçla, kendilerine yurtdışı görev çıkarttıkları da söyleniyor.

Oysa, sürecin başında her şey ne kadar farklıydı: Süleyman Demirel elindeki Sur-u İsrafil'e üfleyecek, etrafta ne kadar etkili isim varsa hepsi ayaklanacak ve o 'Kıyamet' tablosundan yeni bir siyasî denge ortaya çıkacaktı... Demirel beklenen çıkışını yaptı, Rahşan Ecevit yollara düştü, Mesut Yılmaz televizyondan meydan okudu... Cumhurbaşkanı olarak Mehmet Haberal'ın, başbakan adayı olarak Yılmaz Büyükerşen'in adları da telâffuz edildi... Hatta, herkesi Hür Parti çatısı altında birleştirme hülyası kuran Yaşar Okuyan bile ortaya çıktı... Sonucu gördünüz: Projeyle irtibatlandırılmak 'siyaseten intihar' anlamı taşıyor bugün...

Kaçan kaçana... Aylar ve aylar süren hazırlıkların, harcanan onca paranın boşa çıkması da cabası...

Kablo-Tv ve Dijitürk aboneleri olan-bitenin farkındalar: Belli bir ideolojik yaklaşımla Ak Parti'yi hedef tahtasına koymuş, hükümetin politikaları aleyhinde yayın yapan televizyon kanallarının sayısı arttı. Kanalların kablo aracılığıyla evlere ulaşması Ulaştırma Bakanlığı eliyle sağlanıyor; Dijitürk de eski sahibine iade edilene kadar siyasî etkilemeye açıktı. İdeolojik yaklaşım sergileyen kanalların hepsi evlere girme hakkına sahipler bugün; etkileme durumundaki siyasîler engellemek için küçük parmaklarını bile kıpırdatmadılar...

Kendisini ortadan kaldırmaya azimli ideolojik yaklaşım sahiplerine Ak Parti kadar müsamahalı bir siyasî kadro hatırlamıyorum. Yakın bilinen kanallar kabloya girmeyi başaramıyor, Dijitürk'ten atılıyor; karşıtları ise bir yolunu bulup kendilerini en ücra köşelerden izlettirebiliyorlar...

Televizyon basit bir operasyon değil. Milyonlarca dolarlık altyapı gerekiyor; neresinden baksanız 100 kişilik de bir kadro... Uydu kiralamanın bedeli yüksek... Kablo ve Dijitürk'e para ödeniyor... Tek bir kanal için her ay enaz 1 milyon dolar harcanıyor. Ayda 1 milyon dolar, yılda şu kadar milyon dolar eder...

Sendika siyaset yapan televizyon kanalı sahibi olabilir mi? Ya da bir özel üniversite? Olursa, bu harcamalarını hangi kalemden yapar? Bu kadar yüklü faturaların altından kalkamayacağı belli sermayelerle kurulmuş kanallara hangi bankalar, sigorta şirketleri, ne gerekçeyle kaynak aktarır?

O yüklü masraflara, alengirli bilanço oyunlarına, ister inanın ister inanmayın, bugünler için katlanılmıştı: Düğmeye basılacak ve siyasetin akışı değiştirilecekti... Danıştay'a baskın yapılmış, ekonomide kurulu dengeler sarsılmış... Böyle bir ortamda "İşte size yeni siyaset" denilince, herkesin kulak kabartacağı düşünülüyordu. Hesaba katılmayan tek unsur, "Vur" denildiğinde öldürmeye hazır olanların aculluğuydu.

Siyaseti yenileme projesini devreye sokanların hesapları doğru çıkmıştı aslında, kendi güdümlerinde olmadığı halde benzer ortamlarda sağa bakıp derhal hizaya giren medya organlarını bu defa da yanlarında buldular.

Şimdilerde, "Keşke yanımızda bulmasaydık" dediklerine kalıbımı basarım.

Medya hükümetten mutlu değil, medyanın farklı beklentileri var ve medya siyasetçi değiştirmeye alışık... Ancak, medya, "Ekonomide Türkiye benzeri ülkeleri sarsacak global değişiklik yaşanıyor, biraz kanırtırsak Ak Parti hükümetini daha çabuk götürürüz" açıkgözlüğüne sapınca işin rengi değişti. Ekonomide denge bozulması diğer ülkelerde yüzde 5'le sınırlı kalırken bizde yüzde 30'a dayandı ve...

Ve, sarsıntıdan etkilenen patronlar, "Ne oluyoruz?" diye sormaya başladılar. Olandan hükümeti ve Ak Parti kadrosunu suçlaması beklenen halk, müsebbip olarak medyaya, patronlara ve ortalığa dökülen eski siyasilere bakmaya başladı. Demirel, Ecevit, Yılmaz adlarını medyada gören halkın "Yine mi?" sorusu oyunu bozdu.

Gelecekle ilgili umutları olan bir siyasetçinin bugün en istemediği şey, adının gazetelerde yer alması... "Yavuz geliyor" cümlemi duyan genç siyasetçi dostumun heyecanlamasının sebebi herhalde buydu.

Ona bir "Rahat" çektim..

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi