T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 6 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE | ||
|
Kamalizmin Türkiye'yi çağdaşlaştırıcı bir "düşünce pratiği" olduğu hep yazıldı çizildi. Bu çok da yanlış değil. Gerçekten de, bu ideolojinin geçmişte çağdaşlaştırıcı, batılılaştırıcı, modern dünyaya yaklaştırıcı bir özelliği vardı. Bir "düşünce pratiği" olması hasebiyle de, görece gevşek bir ideolojiydi. Sonradan, özellikle "Kadrocular" eliyle doktrinleştirilmek istenmiş, altı okun vücut bulmasıyla da kimi çevrelerce dinselleştirilmiştir/dinselleştirilmeye çalışılmıştır ama, bugünün dünyası için anakronik kaçsa da, önemli bir düşünce pratiği olma özelliğini koruyor. Kemalizmi marksizmden ya da bildik "izm"lerden ayıran da (kimilerine göre üstün kılan da) bu gevşek ideolojik yapısıdır. Nitekim, Mustafa Kemal, "Niçin düşüncelerinizi doktrinleştirmediniz?" sorusuna, her defasında aynı cevabı vermiştir: "O zaman donup kalırız..." Zaten Kemalizmi dondurma/dinselleştirme çabaları da ("Kadro hareketi" vb.) süreç içinde sonuçsuz kalmıştır. Bunu "altı ok" denilen şeye bakarak da anlayabiliriz. Mesela "devletçilik" ilkesinin Kemalizm'e yamanması ve bir muhkem-i kaziyye olarak görülmesi, hem adına Kemalizm denen "çağdaşlaştırıcı" öğretiye aykırıdır, hem de topluma hedefler göstermekle yetinen Mustafa Kemal'e haksızlıktır. Kemalizm'in bir muhkem-i kaziyye olarak görülmemesi gerektiğini, Mustafa Kemal'in pratik uygulamalarına bakarak da anlamak mümkün. Evet, "Büyük Dünya Krizi" konjonktürel olarak devletçiliği (devletçi ekonomiyi) zorunlu kılmış, birileri de uyanıklık edip bunu oklardan birine isim yapmıştır ama, Mustafa Kemal için devletçilik "geçici" ve "arızî" bir uygulamadan başka bir şey değildir. Nitekim, katı devletçi ve otarşi yanlısı İsmet Paşa'yı, sırf devletçi (ve merkezî ekonomiyi önde tutan) tutumu yüzünden görevden azletmiş, tercihini daha "liberal" olarak bilinen Celal Bayar'dan yana kullanmıştır. Bayar'ın Başbakanlığa getirilmesiyle devletçi ekonomiden yarı-karma ekonomiye ve nihayet kısmî liberal ekonomiye geçilmişti. Devletçiliğin, daha doğrusu merkezi ekonominin güç kaybettiği bir dönemdir bu: Hür teşebbüs artık devlet yatırımlarına ortak olabiliyor, kamu iktisadi teşekkülleri sermaye yapısını serbest girişimcilere açabiliyordu. ("Derin Roman" adlı naçiz çalışmamda bu vetireyi tafsilatıyla anlatmıştım ama, nasılsa "reklam yapıyor" deyip okumayacaksınız.) Demek ki, Kemalizm'in Marksizm'le benzeşen ve kendisini "katı doktrin" kılan bir yapısı yokmuş; aynı zamanda dönüştürülebilir (çağa uyarlanabilir) bir gevşekliğe sahipmiş. Bu da, nerden bakarsanız bakın, iyi bir şey... Çünkü, hedefler (çağdaşlık, batılılık hedefi gibi) göstermekle birlikte Kemalizm, toplumu ideolojik olarak biçimlendirmiyordu. Biçimlendirmek ve değiştirmek (değişim hedefi göstermek) farklı şeyler. Fakat asıl soru şu: Kemalizm, kendilerini "Kemalist" olarak taltif edenler tarafından nasıl algılanıyor? Problem de burada işte... Murat Belge'nin de belirttiği gibi, "Başlıca özelliği Batılılaşmacılık olan Kemalizm, bugün Batı düşmanlarının en güçlü ideolojik silahı olarak kullanılıyor. Gene başlıca özelliklerinden biri, topluma zorlu bir değişim seferberliği hedefi göstermek olan Kemalizm, bugün Türkiye'de var olan en muhafazakâr ideoloji haline getirildi. Bunlar, Kemalizm böyle olduğu için değil, Kemalistler onu öyle yaptığı için oldu." Belki de sıfırdan başlamak gerekiyor. Kemalizm nedir? Mustafa Kemal kimdir? Ben sorularımı sordum. Tartışacak varsa buyursun... Bu çağrım, Hürriyet'in "şair-külhan-entelektüel" yazarı için geçerli değildir. Ben medeni ölçüler içinde tartışmaktan söz ediyorum.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |