T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 7 TEMMUZ 2006 CUMA | ||
|
"Türkiye'de kimsenin ibadetine karışan mı var?" Doğru, ülkemizde ibadet etmek isteyene kimse karışmıyor. Ülkenin dört bir tarafında müminlere kapılarını açık tutan 100 binin üzerindeki câmi bunun tanığı. Her yıl yüz binden fazla inanan insan hacca gidebiliyor. Ramazanda oruç tutanlar için özel tedbirler alınıyor. Kurban ibadeti bile son yıllarda bir düzene kavuşmaya başladı; zahmetsiz ve etrafa zarar vermeden kesiliyor kurbanlarımız... O halde, Türkiye'de, lâiklik konusunda hiçbir sorun yaşanmıyor olması lâzım. Başörtüsü yasağı uygulandığı için eğitim özgürlüğü kısıtlanan gençkızları ve İmam Hatip okullarının orta kısımlarının kapatılmasını, mezunlarına üniversiteye girişte adaletsiz bir sistem uygulanmasını unutmuş değilim elbette. Bunlar ciddi sorunlar. Ancak unutmayalım ki, bu sorunların söz konusu olmadığı, öğretim üyelerinin bile başlarını örtebildiği dönemler de yaşandı 'lâik' Türkiye'de... Hiç kuşkum yok, Türkiye, korkularını geride bırakmayı başarabilirse, bir süre sonra, şimdi aşılmaz görünen o iki sorunun da üstesinden gelebilecek... Peki Alevilik ne olacak? Geçmişte böyle bir sorunu da yoktu Türkiye'nin... Aleviler daha çok kırsal kesimde ve içe kapanık bir hayat yaşıyorlar, kentlere yerleşmiş olanları da çareyi kimliklerini gizlemekte buluyorlardı. Gözden ırak veya gizli olanın 'sorun' değeri de bulunmaz tabii... Bir 'toplumsal kimlik' olarak kendini dışa vurmasıyla birlikte, Alevilik, Türkiye'de bir sorun teşkil etmeye başladı. Dün de sordum, sorumu bugün de tekrarlayayım: Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gerçekten o kararı almış olsa ve Alevi çocuklar din kültürü ve ahlâk derslerinden muaf tutulsalar, Alevilerin sorunları sona erecek mi? Belki bazıları, muaf tutulmadan sonra "Kimsenin ibadetine karışan var mı?" makamında "Alevilerin dindersine girme mecburiyeti var mı?" diye sorup daha derine gitmemizi istemeyecek; ama işte şuraya yazıyorum: Bugünün 'kimliğe duyarlı' dünyasında, Alevilik, Türkiye'de sorunlu bir konu olmaya o zaman da devam edecek... Geçmişte nasıl üniversitelerdeki tek tük başörtülü öğrenci sorun olmuyor idiyse, kimliğini gizleyen Aleviler de bir sorun teşkil etmiyordu aynı geçmişte; bugün başörtülü öğrenci nasıl başörtüsünü bir 'dinî kimlik' olarak taşıyor ve bunun doğal kabul edilmesini bekliyorsa, Aleviler de dinî özelliklerinin düzen tarafından tanınmasını arzu ediyor. Türkiye'de uygulanan biçimiyle 'lâiklik' anlayışının kendileri için 'güvence' teşkil ettiği kanaatini benimsemiş Aleviler şaşırsalar da gerçeği yazmak görevim: Onların sorunu da, tıpkı başörtülü gençkızların sorunu gibi, Türkiye'deki lâiklik uygulamalarından kaynaklanıyor. Lâikliği, farklılıkları bastırma yöntemi olarak anlayıp önceden belirlenmiş 'kimlik' ötesinde farklılıklara izin vermezsek, ne kadar "Kimsenin ibadetine karışan mı var?" diye sorarsak soralım, din ile ilişkili sorunları gündemden çıkartamayız. Kendilerine 'farklı' uygulama isteyen ve bunu sağlamak için AİHM kapısına giden Alevilerin, kendilerininkine benzemeyen görüş ve uygulamalara sahip başkalarının da 'farklı' olma hakkına saygı duymaları gerekir. Alevilerden beklenen, varolan yetersiz 'lâiklik' anlayışını kendi aralarında tartışmaya açmalarıdır. Yalnızca kendileri için özgürlük istemek, aynı özgürlüğü başkaları istediğinde bunu 'tehdit' saymak, fazlaca bencillik olmuyor mu? Zorla dayatılan kimlikler ve o kimlikleri sürekli kılmak için göze alınan zorlamalarla buraya kadar gelebildi Türkiye, fakat hep birlikte görüyoruz, kendisini değiştirmeden bundan sonraki dik yokuşu çıkması giderek imkânsızlaşıyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |