T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

İyi de kardeşim, biraz da Türkçe öğrensen olmaz mı?

Kendi kendime söz vermiştim, elimi bulaştırmayacaktım; ne yazarsa yazsın, görmeyecek, duymayacak, oralı olmayacaktım.

Esasında görmüyorum da...

Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum; hiçbir yazısını okumuyorum. Arada sırada birileri "copy-paste" yapıp gönderiyor da, oradan biliyorum ne yazdığını.

Dün de, yine o birileri Soner Yalçın'ın kitabı üzerine yazdığı yazıyı yollamış. Belki de arkadaş çevresinden birileri örgütlüyordur bu işi; "Bakalım bizim Özdemir'in yazdıklarına dinci çevreler ne tepki gösterecek!" diye.

Ne tepki gösterelim ki!

Bu arkadaş herşeyi birbirine karıştırıyor. İttihat ve Terakki'yi yanlış konumlandırıyor, Cumhuriyet tarihini yanlış okumuş, sıradan bir aydın bile olmayan Adonis'i büyük düşünür sanıyor, "tevhid-i tedrisat"ın ne olduğunu bilmediği gibi, meslek okullarından da sadece İmam Hatip'i anlıyor, bazı darbelerin iyi, bazı darbelerin kötü olduğunu savunuyor, Orhan Pamuk'lara verip veriştirirken Yaşar Kemal'in karşısında "Sana yakışmadı büyük Yaşar Kemal" diye adeta nezaketten kırılıyor...

Bilmiyor ki, Orhan Pamuk'u muteber saymamasını gerektiren hususiyetler, misliyle Yaşar Kemal'de mevcuttur.

Bir de külyutmaz bir kuşkucu:

Kendisi gibi düşünmeyen herkesin "Cumhuriyet düşmanı" olduğundan şüpheleniyor...

İnsanın sinirini bozan şey de, İbrahim Tatlıseks kardeşimin de belirttiği gibi (İbrahim Ekşi Sözlük yazarıdır; kendini "yazar" diye yutturan birçok kalem sahibinden daha bilgili, daha zeki, daha donanımlı bir vatan evladıdır) bir şey söyleyeceği zaman, "Bakın şimdi bir şey söyleyeceğim ama bunu söyleyecek olmamın nedeni kendimi ötekilerden ayırıyor olmamdır, ben ayrık otuyum, ben yapı bozumcuyum; şimdi öyle bir şey söyleyeceğim ki, birinin kalkıp da bunu söyleyeceği aklınızın ucundan bile geçmezdi" gibi laflarla kendini havaya sokması...

Söyledikleri de şunlar:

AK Parti'nin temelleri 40'lı yıllarda CHP kongresinde atılmıştır, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Ali Fethi Okyar ve Rauf Orbay şeriat programını hayata geçirmek istedikleri için Atatürk'ün çevresinden uzaklaştırılmıştır, Adonis büyük bir düşünürdür, 1950 karşıdevrimdir, 27 Mayıs iyidir, ikinci cumhuriyetçiler kötüdür...

Dün kopyası elime geçen yazısında, Soner Yalçın'ın kitabı "Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı"nı okuduğunu ve çok yararlandığını söylüyordu.

Neresinden nasıl yararlanmış bilmiyorum ama, kitabı okuduğu bile kuşkulu.

Birincisi, sürekli yazım hatası yapıyor...

İkincisi, yanlış cümle kuruyor...

Minare'yi "kule", ezanı "şarkı" diye çevirmiş, bunu da Paulo Coelho'nun algılmasına vermişti, verip sıyırmaya çalışmıştı ama, Sabetay ismini ısrarla "Sabatay" şeklinde yazıyor... Bazen de "Sabbatay."

Hadi anladık, yapı bozumcusun, kendi dimağına uygun bir söyleyiş tarzı yaratmaya çalışıyorsun, bari adamın ismini doğru yaz... "Sabatay Levi" de nereden çıktı?

Sabetay Levi diye biri var ama, bu kendini mesih sanan Sabetay değil, başka bir Sabetay... 1920'lerde Hahambaşılık yapan Sabetay Levi. İsmin doğru yazılışı, Soner Yalçın'ın kitabında, hiç geçmiyorsa, en az bin kere geçiyor... İnsan bin kere okuduğu bir ismi hâlâ nasıl yanlış yazabilir?

Peki şu "Sabatay Levi'nin mümin ve müritleri" ifadesine ne demeli?

Müridi anladık da, "filancanın müminleri" diye bir şey olabilir mi?

Nasıl bir Türkçe'dir bu böyle, nasıl bir ifade şeklidir, nasıl bir dil bilincidir? Üstelik, sıralamada yerin olmasa da, bu dilin ismi akılda kalan şairlerinden birisin? Mahsus mu böyle yapıyorsun?

Bir yerde de şöyle diyor: "Anadolu tarihini bildiğim için ben böyle gizli tarihlerin tuzağına düşmem." Herşeyi de bilir!

Fakat iki paragraf sonra bu tuzağın içine balıklama atlıyor, muhafazakâr cephenin bazı idollerinin hangi kökenden geldiğini, kimlerden el aldığını (Soner Yalçın üzerinden) güya ifşa (!) ederek. Hangi kökenden geldiyse geldi, sana ne! Diyelim ki geçmişinde Yahudilik, Hıristiyanlık vardı da, şimdi Müslüman... Bu neyi kanıtlar? Ne olur yani?

Tamam, entelektüelsin, dil filan biliyorsun, çeviriler yapıyorsun, şiir yazıyorsun, herkese tepeden bakıyorsun, burnundan kıl aldırmıyorsun da, önce doğru bilgilensen, sonra düzgün bir Türkçe'yle yazsan olmaz mı?

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi