T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

M.Pera ve Fransız laikliği...

Marcello Pera adını bir yerlerden hatırlayabildiğinizi sanmıyorum. Türkiye'de bilinen bir isim değil.

M. Pera'nın ilginç bir hayat hikayesi var. Piza Üniversitesi'nde bilim felsefesi okutan bir profesör. Özellikle Karl Popper konusunda iyi bir uzman. Doksanlı yıllarda siyasete geçti. 2001 yılında İtalyan parlamentosuna seçildikten sonra Senato Başkanlığı'na getirilen bir siyasetçi. Siyasi hayata sosyalist kesimden başlamış olan M. Pera, daha sonra muhafazakar cepheye kaydı. Kendisi ateist olduğunu söylemesine rağmen Papa 16. Benediktus'un danışmanlığını yapıyor. Hatta Papa'nın yazdığı bir kitaba önsöz bile yazdı.

Böylesine renkli ve ilgi çekici bir şahsiyet M. Pera. Benim dikkatimi çeken Pera'nın özellikle laiklik ve çok kültürlülük konusundaki görüşleri.

Bakın dini bireyin özel hayatına hapseden Fransız laikliği konusunda neler söylüyor?

"Çok katı, çünkü kanunla dayatılan bir laiklik. Hakiki laiklik değil, dinin bir başka şekli o laiklik. Pozitif, aydınlanmacı, akılcı, fakat bütün vatandaşlara, kimliklerini redde zorlayan, dayatılan bir din... Başörtüsünü özel alana mahkûm etmek, Papa 16. Benediktus'un tabiriyle "öznellik gettosu" oluşturmak demektir. Bunun manası, dini duygulara kamu alanında herhangi bir rol vermeyi red ve inkâr etmektir. Bu bir hatadır, çünkü bu imkansızdır. Benim dini kanaatlerim, sizin dini fikirleriniz, sivil toplum içinde yaygınlaşmış olan bütün dini düşünceler, bir ülkenin siyasetinde isterseniz de istemeseniz de yerini alırlar. " ("Marcella Pera: Bizler Üç Tepeden İniyoruz", Mostar, Çev.: Cemal Aydın, Temmuz 2006, s.22)

Bu kısa paragrafta üzerinde durulması, altının çizilmesi gereken birkaç nokta var. Fransız laikliğini "dinin bir başka şekli" olarak değerlendirmesi ilgi çekici. Yine bu bağlamda "kanunla dayatılan bir laiklik" tespiti de önemli. Laikliğin kanunla dayatılmasından kastettiği nedir? Bence toplumsal ilişkilerde sosyolojik olarak mevcut olmayan bir ilişki biçiminin ve kurumun iktidar erki kullanılarak inşa edilmesi sürecinden başka bir şey değil.

Bu konuda iki farklı yöntemden söz edilir. Biri toplumda sosyolojik olarak mevcut bir kurum ve ilişkinin normlaştırılıp hukuki bir kurala dönüştürülmesidir. Diğeri ise toplumda mevcut olmayan bir şeyin iktidar eliyle dayatılıp inşa edilmesi. Buna F. Hayek "kendinden düzen" ile "yaratılan düzen" demektedir. M. Pera'nın değerlendirmesiyle Fransız tipi laiklik "kanunla dayatılan bir laiklik"tir ve temelde "dinin bir başka şekli"dir. Yani toplumsal yapıda mevcut olmayan bir ilişki ve yapının kanun yoluyla inşa edilmesi, dayatılması ve iktidar eliyle var kılınması süreci.

Yine bununla bağlantılı ve altının çizilmesi gereken bir önemli nokta da "vatandaşların kimliklerini redde zorlayan" bir süreç şeklinde işlemesidir. Ne demek kimlikleri redde zorlamak? Din insan kimliğinin en önemli öğesi ve kamusal alanda görünür şekilde kendini ifade eden bir niteliktir. İnsanlar kimliklerinin bir parçası olan dinlerini, kamusal ortamda çeşitli sembol ve hareketlerle ifade eder ve yaşamaya çalışırlar. Bu son derece doğal bir durumdur. Mesela bir Müslüman kadının örtünmesi gibi... Kimliğin bu özelliğini laiklik gerekçe göstererek özel hayatla ve vicdanla sınırlamaya kalkmak bir tür kimliklerin reddi anlamına gelmektedir. Böyle bir tercih ister istemez insanlara "siz dini kimliklerinizi kamusal alanda inkar edin ve sadece özel hayatınızda yaşayın" demekten başka bir şey değildir.

Yine dikkat çekmem gereken diğer önemli nokta ise bütün dini düşüncelerin, bir ülkenin siyasetinde ister istemez yerini alacağına işaret etmesidir. Yani laikliği dinin siyasi hayatta hiçbir etkide bulunmaması şeklinde anlamanın boş bir çaba ve gereksiz bir uğraşı olduğunu bilmek gerekiyor. İnsan kimliğinin mütemmim cüzünü oluşturan dinin toplumsal görünürlük alanında hiçbir etkisinin olmamasını savunmak suyu tersine akıtmaya çalışmaktan başka bir şey değil!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi