T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet ŞEKER

Yarım kalan şarkı

Güzel sesli biri olduğu ve şarkı türkü söylemekten hoşlandığı halde, ricamızı geri çevirmesini anlayamamıştık.(*)

Keyfi de yerindeydi oysa.

Hani bir şeye canı sıkılır insanın, söylemek içinden gelmez, o başka.

Yolculuk biraz daha neşeli geçsin diye bir şarkı söylemesini istemiştik.

Israrımız üzerine açıklama getirdi.

- Bakın dedi, ben tam üç yıl var ki, direksiyondayken şarkı türkü söylemem.

- Niye, yasak mı?

- Yoo, niye yasak olsun!

- Kaza yapmaktan mı korkuyorsun?

- Yok canım, ne alakası var? İşin aslı şu... Dedim ya üç yıl önceydi, arabama binmiş, tek başıma Bahçelievler'den Vezneciler'e doğru gidiyordum. Birkaç gün önce yağan yağmurdan sonra açmış olan hava gayet güzeldi. Kolumu daha doğrusu dirseğimi camdan çıkarmış, keyfimce bir şarkıya başlamıştım...

"Hüsnüne güvenme ey ruy-i mâhım, niceler bu tarzı revişten geçti..."

Tam Topkapı civarındayken, karşı taraftan hızla gelen bir arabanın sıçrattığı çamurlu su, kovadan boca edilmiş gibi üzerime gelmesin mi?

Üstüm başım, yüzüm gözüm her tarafım o çamurla kirlendi. Hepsinden geçtim, asıl önemlisi, şarkı söylerken açık vaziyetteki ağzımdan içeriye de girmişti o kirli çamurlu sular. Günlerce yıkadım, durmadan fırçaladım da o çirkin tadından kurtulamadım.

* * *

Yağmurlu havada yayaların ve arabaların üzerine su sıçramasını artık normal karşılıyoruz ama açık havada aynı şeyle karşılaşınca tuhaf geliyor.

Hâlbuki Yüce Mevla, insana akıl vermiş, insan da o akılla mazgal gibi, kanal gibi, suyu yol üstünde tutmayacak, alıp götürecek çözümler üretmiş; yola eğim vermeyi bulmuş...

Ne fayda!

Biz o bulunan çözümleri yeterince uygulayamamışız.

* * *

Yağmur yağdıktan iki gün sonra bile yollarda bulunan çukurlarda biriken sular etrafa saçılabiliyor.

Üç beş yüz metre ötedeki denize aktaramıyoruz yollardaki suyu.

Göller, göletler içinden, derelerden nehirlerden geçerek gidiyoruz.

Bizim, şehrin caddelerinde rastladığımız göllerin az büyüğünü Terkos Gölü deyip haritaya koyuyorlar.

Otomobillerde yangın söndürücü, ecza çantası gibi can yeleği bulundurmak da mecbur tutulsa, kimse yadırgamayacak.

* * *

Neyse... Biz şimdi o arkadaşımızın üç yıl önce yarım bıraktığı şarkıyı tamamlayalım. Öyle güzel bir şarkı, yarıda kalır mı hiç? Yalnız önce camları kapatalım.

... Sana kâr etmedi feryâdı âhım, benim âhım kuhi keşişten geçti.

Seni bimürüvvet seni bivefa, kim kime etmiştir ettiğin cefa? Şimdi yâr olmayı istersin amma, nideyim güzelim iş işten geçti.

Benden sana destur ey çeşmi âfet, kiminle istersen eyle muhabbet, şimden geru sen sağ ben de selâmet, fevkiya bu alış verişten geçti...

(*) Sözün burasında "kaset çıkarsa satar" diyecektim, vazgeçtim. Öyle bir ölçü yok. Arkadaşlar arasında söyledikleri beğeniliyor diye kaset yapanların nasıl hüsrana uğradıkları ayrı bir risale konusudur.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi