T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 28 TEMMUZ 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU

Ağır Temmuz/ Zulüm Temmuz/ Tatil Temmuz

Zalimin zulmü her yeri yakarken neredeyiz? Bu soruyu soralım kendimize.

Tarihi anlamak için olaylar zincirini bir ruh ile bütünleştirmek için, o gün halk nasıl yaşıyordu sorusunu soruyorum.

Yalnız tarihi değil, bu günü yaşarken tarihe düşecek önemli bir olay olduğunda gazetelere bakıyorum. Bütün manşetleri alt alta yazıyorum zihnimde. Sokaktaki yüzlerden, temsil değeri yüksek olanları zihnimdeki albüme yerleştiriyorum. Ve kuantum fiziğinin bizim dünyada bir fincanı tutuş şeklimizin bile bütün bir evreni etkiler sözünden güç alarak önce kendime bakıyorum. Ben bu gün "fincanımı nasıl tutuyorum?"

Uykularında ölüme yakalanan çocukların, gazetedeki fotoğraflarına bakarken bakışımı kendime çeviriyorum. Sonra utanıyorum. Bir an bakıp, bir an üzülüp. Sonra gündelik hayatın sıradan ritmine karıştığımı görüyorum. Halbuki hayatı her an yapılması en lüzumlu şeyler diye ayırmalıyız değil mi? Yaklaşan zulüm bile bize bunu hissettirmiyorsa kayıptayız. Kıyamet koparken bile yapacağımız işler var. Bir ağaç dikmek gibi. Şehitlerin kanıyla tartıldığında ağır basan ilim ile uğraşmak gibi.

Hastaya şifa, dertliye deva aramak gibi. Yaptığımız her ne ise onu en iyi şekilde, en helalinden ve herkesin istifadesine sunacak kadar cömert olmak gibi. Ama ille de kötülüğü elimizle, dilimizle, kalbimizle red etmek. Bu olmazsa Müslüman kalamayız. İnsan kalamayız. Kötülüğü kalbimizle bile buğz edemiyorsak... İnsan kalamayız. Kala-mayız. Kala..

Dindarların duası ve yakarışı, zalime karşı direnişi olur. Muhafazakarın duyguları olur. Sosyalistin isyanı. Anarşistin öfkesi. Milliyetyicilerin heyecanı

Sizin neyiniz var? Hayvanlar bile yangına kendi sesleriyle cevap verir? İnsanlık yanıyor. Sizin neyiniz var? Duygunuz? İsyanınız? Duanız? Öfkeniz? Sesiniz?

Ama herkes tatilde.
Temmuz ağır geçti.
Çünkü herkes tatilde.

Neden kıyımlar Temmuz'da, Ağustos'ta olur, sorun bu soruyu kendinize. Neden insanlar yalnızca tatil yapabilmek için on bir ay çalışıyor, sorun bu soruyu kendinize! Neden güneşten istifade etmenin, tabiat ile buluşmanın adı, insani duyguları iptal etmek anlamına gelir sorun bu soruyu kendinize.

Katliamlar tatil ve bencilliğin izdivacını şemsiye niyetine kullanıyor. Ortadoğu'da yeni bir düzen gerekiyor sözünü "salonun perdeleri yenilenmeli, arabanın modeli yenilenmeli" modunda idrak ediyor tatil beyniniz. "Yeni" kelimesinin geçtiği her şey içinizde bir pırıltı uyandırıyor değil mi?

Üç aylara girdik. Rabbim kendine yakın olan kullardan olmayı nasip eder inşallah. Ama sorun kendinize zalim zulmüne karşılık neredesiniz? İstanbul işgal altındayken eğlenceler düzenleyen "atalarınızın" mirasına talip misiniz? Kendinizi göremiyorsanız bir de tarihin aynasından bakınız. İşgal İstanbul'unda da ne depdebe ne tantana ile yaşayanlar vardı. Ama o depdebenin yanıbaşında insanlar ya açlıktan ölüyordu ya kötü yola düşüyordu. Şimdi farkımız var mı? Başkalarına değil kendimize bakalım. Sahi fincanı nasıl tutuyorsunuz?


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi