T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 28 TEMMUZ 2006 CUMA | ||
|
Roma'daki Lübnan Konferansı, "dostlar alışverişte görsünler" mahiyetinde bir toplantı olmanın ötesine geçemedi. Çünkü ABD yönetimi toplantı öncesinde gereken dayatmaları yapmış ve somut bir karar alınmasının önüne geçmişti. Rice daha Ortadoğu turuna çıkmadan "ateşkes çağrısı"nın anlamlı olmayacağını söylüyordu. Nitekim toplantıdan ateşkes çağrısı çıkmadı. ABD, Suriye ve İran temsilcilerinin toplantıya katılmasını istemediği için de sorunu konuşmak yerine geçiştirmek üzere bir konferans toplanmış oldu. Lübnan'a gönderilmesi düşünülen barış gücüyle ilgili de somut bir adım atılamadı. Böylece İsrail'in arzu ettiği gibi uluslararası toplumun meseleye eğilmesi mümkün olmadı, İsrail amaçlarına ulaşmak için biraz daha zaman kazandı. Ve böylece görüldü ki, BM koskoca bir balon. İsrail'in bilerek vurduğu gözlemcilerinin hesabını soramayacak kadar pasif, bağımlı ve göstermelik bir kuruluş. Genel Sekreter Annan, İsrail'i BM gözlemcilerine kasıtlı olarak saldırdığını açıklamakla yetinebildi. Yine görüldü ki, Avrupa Birliği hiçbir uluslararası sorunda etkili olabilecek bir misyona ve vizyona sahip değil. AB kendi içinde toplanıp kendi eylem planını ortaya koyabilecek bir dirayete ise sahip değil. İtalya'nın isteğiyle toplanan Konferans İngiltere ve ABD'nin engellemesiyle güdük kaldı. İsrail'in 15 gündür süren meydan okumalarını tüm dünya sadece seyretmekle yetiniyor. Türkiye soydaşlarının gördükleri zulümler üzerine Kıbrıs'a girdi, 32 yıldır cezalandırılmaya devam ediyor. İzolasyonlar, gayrı insani tüm sonuçlarına rağmen ısrarla sürdürülüyor. İsrail ise hem Filistin, hem Lübnan topraklarını işgal ediyor, masumları katlediyor ne BM'nin, ne de herhangi bir kuruluşun sesi çıkıyor. Böyle bir çifte standart örneği yok... Maalesef kimi uluslar şımarık yapılarıyla daha çok nam salıyor. Ermeniler Fransa'yı, Rumlar AB'yi, İsrail ABD'yi ipoteğine almış gibi. Bir avuç millet, her istediğini yaptırıyor. 500 bin Ermeni Fransız yönetiminden istediği kararı çıkartabiliyor. 700 bin Rum, koskoca AB'yi veto tehdidiyle tıkayabiliyor. İsrail ise ABD'nin gizli patronu gibi. Avrupa'da dört milyona yakın Türk var, hiçbir ülkede siyasi bir ağırlığa sahip değil. Güney Afrika'dan Lübnan'a ve hatta Avustralya'ya kadar göçmen Rumlar (bakanlık dahil) önemli siyasi görevlere gelmişler. Yahudilerin bulundukları her ülkenin en etkili işadamları olduklarını görüyoruz. Sayıca az, ama çok etkili olan bu millet mensupları kritik dönemlerde hemen devreye giriyorlar. Medya, iş, sanat ve spor dünyasına kadar her alanda etkili olduklarından bulundukları ülkelerde sesleri de çok çıkıyor. Sonuçta kimse iç huzursuzluğu göze alarak gelişen olaylara ciddi bir tepki gösteremiyor. Tepkisizlik ise insanlığın vicdanını biraz daha karartıyor. Bu çifte standart hali, bu vurdumduymazlık tavrı, bu "bırakınız yapsınlar" pişkinliği "evrensel değerleri" biraz daha aşındırıyor, uluslararası kuruluşları biraz daha boşlukta bırakıyor. Kaba kuvvete dur denmez ve bu tür keyfiliklere son verilmez ise, yakında hiçbir hak, hukuk ve değer ayakta kalamayacak...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |