T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 31 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Satır başları... (Lübnan)

İsrail ordusuna tarihinde ilk defa bir "havacı" (General Dan Halutz) komutanlık ediyormuş. Bu generalin uyguladığı yeni savaş tarzının özelliği de şu imiş: Eskiden olduğu gibi zırhlı araçlar, paraşütçüler veya özel birlikler kullanmadan saldırıyı hava ve deniz kuvvetleri ile topçuların karadan açtıkları ateşle sürdürmek. Yeni tarzın beraberinde getirdiği avantajlar sonuçlarından da belli zaten: İsrailli askerlerin kimsenin beklemediği bir direniş sergileyen Hizbullah karşısında telef olmalarını engelleyerek ülkeyi, yani Lübnan'ı uzaktan atışlarla yaşanamaz hale getirmek, cehenneme çevirmek. İsrail'in benimseyip uyguladığı yeni savaş tarzının sonuçları ortada. Televizyon ekranında karşımızda bulduğumuz Prof. Beşir Cham (Paris Üniversitesi'nden) 11 kişilik İzzettin ailesinin üzerlerindeki tüyler yerli yerinde dururken kapkara olmuş cesetlerinin sırrını "Bu kez atılan bombalar daha önce de örneklerine rastladığımız fosfor içerikli kimyasal silahlardan farklı. Fosfor atıldığında vücutta parçalı yanık izleri olur. Ama burada farklı bir durum var. Herhangi bir bomba olsaydı vücudun tamamının kararması mümkün değildir. (...) Bu kimyasal silah kullanıldığının kanıtıdır" diyerek açıklamıyor muydu?

-İsrail askerlerinin Lübnan'da yere ayak basmasının son derece tehlikeli olduğunu artık herkes gibi İsrailli komutanlar da kabul ediyor. İsrailli subayların Hizbullah'ı değerlendirirken yaptığı açıklamalar da İsrail açısından tek yolun bombardıman olduğunu gösteriyor. Şu sözler onlardan birisine ait: "Çok iyi bir ordu, çok iyi yetişmişler." Aynı asker çatışmadan önce Hizbullah'ı çok yanlış ölçüp biçtiklerini de itiraf ediyor. Bu işlerden anlayan bir Amerikalı da benzer şeyler söylüyor: "Çekirdek kadrosu çok iyi yetişmiş 600 profesyonel savaşçıdan oluşuyor. Buna 3000 kadar yine iyi yetişmiş 'yarım zamanlı' asker de katılıyor." İsrail açısından Hizbullah'ın "yokedilmesi" seçeneğinin yerini örgütün "sakatlanması" seçeneğine bıraktığını söyleyenler de İsrailli savaş uzmanları. Demek ki Hizbullah'ın bir kara harekatı ile yokedilebilmesi imkansız. (O halde bombardımana devam...) Seyyid Hasan Nasrullah'ın savaşın ilk günlerinde kendi televizyon kanalından yaptığı "İsrail'in milislerimizin ve silah depolarımızın yüzde ellisini yokettiği yolunda yaptığı açıklamaların tamamı yanlıştır" açıklamasına bugün artık itiraz eden kalmadı. Hizbullah'ın yer altındaki tünellere gizlenmiş silah depolarını topçu ateşiyle vurabilmek imkansız.

- Artık televizyon ekranlarında da şahit olmaya başladık: Hizbullah'ı destekleyenler artık sadece Lübnan'daki Şii cemaat değil. Bu destek Lübnan Ordusu'nun (komutanlar büyük ölçüde Hıristiyan ama askerin yarıdan fazlası Şii) "vatan savunması" için Hizbullah'ın yanında olduğunu açıklamasından bu yana hızla genişliyor. Lübnanlı (Hırıstiyan) bir doktor "Lübnanlıların dayanışması" adına Hizbullah'ın zaferini dilediğini açıklıyor.

- İki Fransız bilim adamının şu sözleri Lübnan'da yaşanan vahşetin nedenini iyi açıklıyor: "İsrail hükümeti Lübnan'a girmek için bir fırsat kolluyordu." Ancak aynı kişiler şunu eklemeyi de unutmuyorlar: "Bu fırsatı onlara Hizbullah sundu."

- İsrail ve ABD, bombardımana son vermek için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1559. kararının uygulanmasını istiyor. Tamam doğru, söz konusu karar Lübnan'da bulunan "bütün milisler"in dağıtılması ve silahsızlandırılmasını istiyor. Ama aynı karar -hem de birkaç kere- Lübnan'ın "egemenliğine, toprak bütünlüğüne, birlik ve siyasal bağımsızlığına saygı"yı da istemiyor mu?

-Uluslararası hukuku 30 yıldır ihlal eden İsrail'in bu şartı (1559 nolu karar) öne çıkarmasını bir yazar haklı olarak "ironi" olarak değerlendirmiş. Sanki aynı BM Güvenlik Konseyi 1967'de İsrail'den "işgal ettiği topraklardan çekilmesi" ve İsrail'in Kudüs'ü "bir ve bölünmez baskent" ilan etmesini "yasadışı" ilan etme kararlarını (242 ve 478) almamış; sanki 4. Cenevre Konvansiyonu'nun 49. maddesi bir devletin askeri olarak işgal ettiği topraklara nüfusunu transfer etme kararını reddetmemiş, sanki Batı Şeria'da "duvar" yükseltilmesine Uluslararası Mahkeme karşı çıkmamış...

-Bir Fransız yazarın kaleminden okuduğum bir yazı özellikle dikkatimi çekti. Yazar televizyonda dinlediği iki kişiyi (Nasrullah ve İsrail Başbakanı), okurlarını Michel Foucault'nun "İran İslam Devrimi"ni selamladığı günlerin ruh haline sokmaya çalışırcasına karşılaştırıyor. İlginç ama bence epeyce "problemli" bir yazı. Yarınki yazıda da onu tartışırız...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi