|

Işid ile mücadele ve uluslararası hukuk

Eğer koalisyon güçlerinin IŞİD''e karşı Suriye''de askeri kuvvet kullanması uluslararası hukuk açısından meşrulaştırılacaksa başvurulabilecek argüman koruma sorumluluğu olabilecektir. Bu durumda neden sadece IŞİD''in hedef alındığı, Suriye devlet güçlerinin saldırısı altındaki önemli bir nüfusun korunması yönünde çaba sarf edilmediği izaha muhtaçtır.

Prof. Dr. İbrahim Kaya
00:00 - 13/11/2014 Perşembe
Güncelleme: 23:16 - 12/11/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Suriye, Irak ve genel olarak Orta Doğu''da güvenlik ve istikrar için bir tehdit oluşturmaktadır. IŞİD, terör yöntemine başvurmakta ve uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukukunun ağır ihlallerini gerçekleştirmektedir.

IŞİD yeni bir oluşum değildir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, Irak''ta aşırı grupların varlığına 2013 yılından beri değinmektedir. Orta Doğu''da aşırı gruplar 2003 yılında ABD ve İngiltere''nin Irak''ı işgaliyle birlikte büyümüşler ve Irak''ta nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan Sünnilerin işgal sonrası hükümetlerce dışlanması politikasının bir sonucu olarak zemin kazanmışlardır.

IŞİD, özellikle 2014 yılı yaz aylarında Musul''u işgal etmesiyle ve Erbil, Kerkük ve Bağdat''a saldırmasıyla dünyanın dikkatini çekmiştir. Petrol bölgelerinin güvenliği ve Ezidi azınlık konuları uluslararası ilgi odağı oluşturmuş ve medya organlarının gündemine oturmuştur.

IŞİD''e karşı 60''dan fazla devlet ve uluslararası kuruluşun üyesi olduğu bir koalisyon oluşturulmuştur. Türkiye''nin de üyeler arasında zikredildiği koalisyon içinde ABD, İngiltere, Fransa gibi BM Güvenlik Konseyi üyeleri ile Arap Birliği, Avrupa Birliği ve NATO dikkat çekmektedir. Bölge ülkelerinden Irak, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, BAE ve Lübnan da koalisyon ortaklarındandır. İran, Rusya ve Çin koalisyon içinde yer almamaktadır. ABD başkanı koalisyon çerçevesinde IŞİD ile mücadele etme hususunda bir özel temsilci atamıştır. Koalisyonun çaba harcayacağı alanlar olarak şunlar gösterilmektedir: Koalisyon ortaklarına askeri yardım sağlama, yabancı savaşçıların katılımını önleme, mali kaynakları durdurma, bölgedeki insani krize çare bulma ve IŞİD''in gerçek yüzünü ortaya çıkarma.

BM GÜVENLİK KONSEYİ YETKİSİ

Ağustos 2014''te 2170 sayılı karar ile BM Güvenlik Konseyi teröristlerin seyahatlerinin engellenmesi ile silah ve mali imkanlar teminin önlenmesi hususlarında karar almıştır. Bununla birlikte IŞİD''e karşı askeri kuvvet kullanmayı içeren bir karar alınmış değildir. IŞİD ile mücadelenin uluslararası hukuka uygun bir şekilde yapılması gerektiğinden bu alandaki kuralların incelenmesi önem arz etmektedir.

BM Antlaşması, madde 2(4) ile bir devletin ülkesel bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına karşı kuvvet kullanmayı yasaklamaktadır. Bu yasağın BM Antlaşması''nda belirtilen iki istisnası bulunmaktadır. Bunlar BM Güvenlik Konseyi''nin yetkilendirmesi (madde 42) ve meşru müdafaa halidir (madde 51).

Rusya ve Çin koalisyonda yer almamışlardır ve IŞİD''e karşı kuvvet kullanmaya yetki veren bir Güvenlik Konseyi kararına karşı veto yetkilerini kullanmaları büyük olasılıktır. Özellikle Suriye''de gerçekleşecek bir harekata karşı bu olasılık çok daha güçlüdür. Dolayısıyla Güvenlik Konseyi''nin yetkilendirme durumu IŞİD ile mücadelede başvurulabilecek bir ihtimal olarak değerlendirilemeyecektir.

Meşru müdafaa amacıyla silahlı kuvvet kullanabilme hakkı uluslararası teamül hukukunda bulunmaktadır ve BM Antlaşması tarafından da tanınmaktadır. Bunun gerçekleşebilmesi için silahlı bir saldırının varlığı önkoşuldur. Ancak bu saldırının herhangi bir devletten kaynaklanması şart değildir. Meşru müdafaa kapsamında kullanılacak güç, gereklilik ve orantılılık şartlarına uygun olmalıdır. Devletler tek başlarına (münferiden) meşru müdafaada bulunabilecekleri gibi başka devletleri de yardıma çağırarak birlikte (kolektif) bu haklarını kullanabilirler.

''ÜLKESEL BÜTÜNLÜK'' VEYA ''SİYASAL BAĞIMSIZLIK''

Özellikle Irak''ta IŞİD''e karşı kuvvet kullanmayı meşru müdafaa hakkı bağlamında açıklamak mümkün olabilir. Irak devleti topraklarının üçte birinden fazlası üzerinde hakimiyet kurmuş bulunan IŞİD''e karşı uluslararası camiadan yardım istemiştir. Suriye bu yönde bir davette bulunmadığı gibi kendi topraklarında IŞİD''e yönelik saldırıları protesto etmektedir. Koalisyon ortağı İngiltere ve Kanada parlamentoları kararlarının IŞİD''e karşı sadece Irak''ta bu ülkelerin hava unsurlarının kullanımına müsaade etmesi belki bu gerekçeyle izah edilebilir.

Suriye''de IŞİD''e karşı kuvvet kullanımı uluslararası hukuka göre tartışmalıdır. Bunu meşrulaştırmak için farklı argümanlar ileri sürülebilir. Bunlardan ilki ülkenin kuzeyinde Suriye devletinin hakimiyetinin olmadığı ve burada gerçekleşen kuvvet kullanımlarının madde 2(4)''de belirtilen ''ülkesel bütünlük'' veya ''siyasal bağımsızlık'' aleyhine bir kuvvet kullanma olamayacağı ise de bu tek başına ikna edici değildir. Nitekim bu görüş kuvvet kullanmanın amacını açıklamaktan yoksundur.

İkinci argüman amacı da açıklayan ve uluslararası hukukta 2000li yıllarda gelişen ''koruma sorumluluğu'' olabilir. Tartışmalı bir içerik ve statüye sahip olan bu görüşe göre her devlet kendi vatandaşlarını soykırım ve insanlığa karşı suçlar gibi çok ağır uluslararası hukuk ihlallerinden korumada temel sorumluluğa sahiptir. Uluslararası camia devletleri bu sorumluluklarını yerine getirmede teşvik etme durumundadır. Bunun için insanları bu ihlallerden korumak amacıyla diplomatik, insani ve diğer yöntemleri kullanma sorumluluğu söz konusudur. Eğer söz konusu devlet vatandaşlarını koruyamıyorsa, uluslararası camia BM Antlaşmasıyla çelişmeyecek biçimde insanları korumak için birlikte hareket etmeye hazır olmalıdır.

IŞİD''E KARŞI SURİYE''DE ASKERİ KUVVET KULLANMAK

Gerçekten de uluslararası saygın insan hakları kuruluşları raporlarına göre IŞİD sivil halka karşı katliamlar gerçekleştirmektedir. Ancak bu tür uluslararası hukuk ihlallerinde IŞİD''den daha ileriye gitmiş bulunan bir Suriye rejimi de bulunmaktadır. Rejim güçlerinin kimyasal silah kullandığı, varil bombaları ve ağır silahlarla sivilleri öldürdüğü, aç bırakmaya bir savaş taktiği olarak başvurduğu bilinmektedir. Katliamlar ve işkenceler tarafsız kuruluşlarca belgelenmiş olup dünya kamuoyuna da sunulmuştur.

Eğer koalisyon güçlerinin IŞİD''e karşı Suriye''de askeri kuvvet kullanması uluslararası hukuk açısından meşrulaştırılacaksa başvurulabilecek argüman koruma sorumluluğu olabilecektir. Bu durumda neden sadece IŞİD''in hedef alındığı, Suriye devlet güçlerinin saldırısı altındaki önemli bir nüfusun korunması yönünde çaba sarf edilmediği izaha muhtaçtır. Suriye rejiminin saldırısı ile karşı karşıya kalan ülke içinde yerinden edilmiş yaklaşık 6,5 milyon kişiye yardım ulaştırma, koalisyonun yukarıda anılan insani krize çare bulma hedefinin de bir gereğidir.

Koruma sorumluluğu argümanı ileri sürülürse bunun BM kararı çerçevesinde gerçekleştirilmesi yerinde olur. Nitekim Güvenlik Konseyi''nden veto nedeniyle karar çıkarılamazsa bile, 60''dan fazla ortağı bulunduğu öne sürülen bir koalisyonun BM Genel Kurulu''nda bu yönde bir karar alınmasını sağlaması beklenir. Buradan karar alınamaması koalisyonun gerçekliğini sorgulamaya açabilir.

9 yıl önce