|

Pazar günlerini çalışarak atlatırım

Pazar günlerini diğer günlerden ayıran nedir? Hepimizin evde olması mı? Yazar-editör Gökçe Özder, pazar günlerini “çalışarak” atlatabileceğimizi söylüyor.

Merve Akbaş
04:00 - 5/05/2024 Pazar
Güncelleme: 23:23 - 3/05/2024 Cuma
Yeni Şafak
Gökçe Özder.
Gökçe Özder.

Ömür İklim Demir, Muhtelif Evhamlar Kitabı’nda pazar günleri ve yalnızlık arasında bir bağ kuruyor. Demir: “…gece vakti seyreliyor yalnızlık, hazmı kolaylaşıyor. Zor olan, güneşin parladığı öğle vakitleri, öğleden sonraları, pazar sabahları, cıvıl cıvıl piknik yapılan ikindiler...” diyor. Peki, pazar gününde kendimizle, yaralarımızla, dertlerimizle karşılaşma ihtimalimiz, bu güne dair hissettiklerimizi belirliyor olabilir mi? Bu hafta pazar günü üzerine düşünmeye editör-yazar Gökçe Özder ile devam ediyoruz. Özder ilk olarak “klasik bir pazar”ını anlatıyor bize: “Çoğunlukla ailemle –yani yeğenlerimin de dâhil olduğu geniş ailemle- uzun pazar kahvaltıları yaparız. Kahvaltı sofrasında sabırsızlanan yeğenlerim bir an önce oyun oynamak ister. Benimse aklımda kahvaltı sonrası içeceğimiz Türk kahvesi vardır. Fakat pek tabii önce biraz oyun oynarız, kahveye sıra daha sonra gelir. Bu esnada vakit öğlen olmuştur. Ben pazar gününün sıkıntısını azaltmak için öğleden sonralarımı çoğunlukla sakin bir kütüphanede veya evde çalışarak geçirmeyi tercih ederim. Akşamları ise –doksanlarda geçen çocukluğumdan miras olsa gerek- banyo yapmak, mayışmak ve yeni haftaya hazırlanmak hoşuma gider.”

Çeviri, redaksiyon veya örgü örmek

Özder’in pazarları sıkıntı olmaktan kurtarmak için önerisi ise “çalışmak” oluyor. Özder, “Eğer hafta içi çalışıp hafta sonu tatil yaptığınız bir rutininiz yoksa pazar günlerini çalışarak geçirmek en mantıklı iştir bence” diyor. “Hele çeviri veya redaksiyon yapmak, metin transkribe etmek, dosyaları klasörlemek, örgü örmek, fındık ayıklamak gibi akışa kendinizi kolaylıkla kaptıracağınız bir iş icat ederseniz sizden iyisi yok. Bu otomatik işler sayesinde pazar sıkıntısını bir süreliğine de olsa ruhunuzda hissetmezsiniz” cümlelerini de cevabına ekliyor.

Pazar için “cumartesi” filmi

Peki bugün izlenecek en iyi film hangisidir? “Olayların en sevdiğim gün olan cumarteside geçtiği, ismi kadar güzel bir film: Cumartesi Cumartesi” diyor Özder ve bu filmi seçmesinin nedenini daha ayrıntılı şekilde şöyle açıklıyor: “Tunç Okan’ın bu filmi absürt, merak uyandırıcı, varoluşçu sorgulamalara gebe, neşeli başlayıp bir noktada ters köşe yapan cinsten, tıpkı cumartesi gününün kendisi gibi! Pazar gününün sıkıntısından bir saat yirmi dakikalığına da olsa sıyrılmak ve cumartesi hissini kısa da olsa yaşamak için iyi bir seçim olabilir.”

Bugünün kitabı “Kırmızı Kazak”

Özder’in pazarlar için okuma listesinde Meltem Gürle’nin Kırmızı Kazak kitabı yer alıyormuş. Yazar, “Meltem Gürle’nin edebiyatla gündelik hayatı harmanladığı kısa denemelerinin kitaplaştığı Kırmızı Kazak’ından, canım istediğinde keyfime göre bir yazı seçip okumayı severim” ifadelerini kullanıyor. Ardından da şunları söylüyor: “Bu kitapta toplanan yazılar daha önce gazetenin pazar ekinde yayınlandığından belki, pazar günleri karıştırmak için ideal gibi geliyor bana. Yeni romanlara, öykülere, yazarlara dair merak oluşturan, edebiyatın o primitif hazzını tekrar tekrar hatırlatan cinsten.”

Kalabalık içinde olmayı sevmem

Özder, kan bağının olmadığı ama kardeşi saydığı birkaç eski dostuyla pazar günlerini geçirmenin kendisini “anlamsızca iyi hissettirdiğini” ifade ediyor. Pazarları favori mekânını sorduğumuzda ise şu yanıtı veriyor: “İstanbul’da yaşayan biri olarak pazar günü favori mekânım elbette evim. Herkesin yaşamdan vakit çalmak için sokaklara akın ettiği pazar günlerinde kalabalıklar içinde olmayı hiç ama hiç sevmem.”

Seçimlerin, sınavların, sayımların günü

Bu sayfanın en zor sorusu “En güzel ve en kötü geçen pazar gününüz hangisi?” olabilir. Bakalım Özder bu soruya nasıl cevap veriyor: “ Pazar aynı zamanda seçimlerin, ÖSYM sınavlarının, şimdi uygulanmasa da çocukluğumdan hatırladığım nüfus sayımlarından kaynaklı sokağa çıkma yasaklarının günü. Bu soru beni yaşamımdaki bu günler üstüne düşünmeye sevk etti. Ama –neyse ki- diğerlerinden belirgin biçimde ayrılan bir kötü pazar günü gelmedi aklıma.

Paris’teyken pazardan pazartesi öğlene dek ulusal kütüphane kapalı olurdu. Pazar günlerini çalışarak atlatmayı alışkanlık hâline getirmiş biri olarak başta bu durum beni çok üzse de bir metropol olmasına karşın Paris’in pazar günlerinin ne derece sakin olduğunu fark edince bu günleri birer müze gününe çevirdim. Paris’te müze müze gezip kafelerinde kahveler içip Lüksemburg Bahçesi’nde bir başıma flanözlük yaptığım o pazar günlerinin yeri bende ayrı.”

Harry Potter’daki ruh emiciler gibi bir gün

Pazar günlerini çalışarak atlatmayı sevdiğini ifade eden Özder, “Hafta içi çalışıp hafta sonu tatil yapan biri olmadığımdan pazarları çalışırım ve bu günleri çalışarak ‘atlatmayı’ severim. Benim ‘pazar’ım genellikle hafta içinden bir gün, çoğunlukla cumadır” diyor. Gelelim cevabını her hafta merakla beklediğimiz soruya: “Pazar günü bir insan olacak olsa nasıl birisi olurdu?” Özder’in cevabı şöyle: “Oldum olası pazar gününün bir ruhu olduğuna, daha doğrusu bir ruh emici olduğuna inanırım. Sanırım pazar günü bir varlığa bürünse insan değilse de Harry Potter’daki ruh emicilerden biri olabilirdi.”



#Pazarları Hiç Sevmem
#Aktüel
#Hayat
#röportaj
14 gün önce