|

Gök kubbe bize hem yakın hem çok uzak

'Yahya Kemal'in Rüzgarıyla' büyük şairin yirmi dört şiirinden esinlenmiş olmakla beraber, bir açıklama kitabı değil, tam olarak bir medeniyet değerlendirmesi.

Nesrin Zeynep Akdeniz
00:00 - 4/06/2008 Çarşamba
Güncelleme: 02:51 - 4/06/2008 Çarşamba
Yeni Şafak
Gök kubbe  bize hem yakın hem çok uzak
Gök kubbe bize hem yakın hem çok uzak

Yahya Kemal'in şiirlerinin yorumları ve verdiği ilhamla yazılmış bir medeniyet değerlendirmesi Sadettin Ökten'in 'Yahya Kemal'in Rüzgarıyla' isimli kitabı. Fevkalade güzel bir Türkçe ile yazılan kitabın dili zengin, uslûbu akıcı ve gelişmiş bir edebi zevkin ifadesi. Yahya Kemal'in hem edebi kimliği hem şiirleri üzerine pek çok çalışma yapıldı, fakat böylesine zengin yorumlarla şiirlerinin bugüne kadar bu düzeyde incelenmediğini kitabı okuyan her okuyucu fark edecektir.

Beş bölüm halinde düzenlenen kitabın Birinci Bölümü, "Cemiyet, Ferd ve Hakan Üzerine" başlığı altında Süleymaniye'de Bayram Sabahı, Koca Mustâpaşa, Selimname gibi Ökten'in “büyük şiirler” olarak vasıflandırdığı on şiirin şerhinden meydana geliyor. Süleymaniye'nin mimarlık dehasına uygun olup, edebiyat tarihinin şaheseri olan şiirin içinden seçilen altın noktalar üzerine bina edilmiş yorum kısmı. Kendi Gök Kubbemiz başlığı altında bir medeniyetin özgünlüğü, bunu hissedişin kuşaklar boyunca (ecdad-babalarımız-oğullar yani biz- torunlar) geçirdiği değişim anlatılıyor. "Oğullar yani bizler ...kendi gök kubbemiz vardı, lakin, ... bu gök kubbenin içinde mağmum ve dumanlı bir hava hakimdi ki biz çoğu kez kendi gök kubbemizi göremezdik." (s. 21) Fakat onun orada o kara bulutların ardında olduğunu bildiğini ifade ettikten sonra "Bu da bizlere yeterdi; içinde bulunduğumuz zamandan bir başka zamana iltica ederek yaşamasını öğrenmiştik" diye devam ediyor. Son kısımda ise bu gök kubbenin hem çok yakında hem çok uzakta olduğunu belirterek, yorumunu ustalıkla Süleymaniye Camii'nden Süleymaniye şiirine bağlıyor. Şafak Vakti, Süleymaniye, Hendeseden Abide, Tekbir, Malazgirt, Nefer Esvabı, Karşı Dağlar, Top Sesleri,Yine O Sesler, Deniz Ufku, Bayram Namazı sadece Süleymaniye'de Bayram Sabahı Şiirinden seçme çekim ve yansıma noktaları. “Tekbir” başlıklı kısımda, İslam medeniyetinde tekbirin ortaya çıkışı ile Osmanlı medeniyetindeki ifadesi arasındaki bağlantının nasıl seçkin bir zevk olduğunun anlatılması şu satırlarla devam ediyor: "Şimdi bu bayram şafağında, bu kutlu saatde Sinan hendeseye, Itri seslere, Karahisari hatlara, nakkaş Kara Memi şekil ve renklere hükmediyor gibi görünüyor, daha doğrusu hepsi hükmün gerçek ve tek sahibine teslim olmuşlar... Tekbirler tuğlarla beraber, tuğlar tekbirlerin ahengine uymuş ruh ufkunun serhaddine doğru ilerliyor." ( 31)

Top Sesleri'nde İstanbul şehrinin manevi bir tasviri yapılıp her bir semtin payitahta nasıl ulaştığı, nasıl bayramlaştığı, şiirsel bir dille yazılmış. Sonra çok çarpıcı bir yorumu herkesin fark edemeyeceği bir ayrıntıyı Yahya Kemal'in şiiri içinden çekip anlatıyor Ökten. Çaldıran ve Mohaç arasındaki bağlantı, mesafe ve her iki şehrin Osmanlı medeniyeti bağlamında anlamları üzerinde değerlendirmeler de burada: "Çaldıran Anadolu'nun Mohaç Rumeli'nin vatan haline gelmesinde nihai merhale olan son fermanlara tuğra çeken mukaddes zaferlerdir" (s. 37-38) Sadece Süleymaniye'de Bayram Sabahı şiirinin ilhamı ile yapılan yorumlar mustakil bir eser olmayı hak edecek zenginlikte... Bu medeniyete mensup insanların hissedişleri anlatılırken tarihi süreç göz ardı edilmemiş, bununla beraber özgün bir bakış sunuluyor.

İkinci Bölümde, Musiki Üzerine başlığı altında, Kar Musikileri şiirinden başlamak üzere Yahya Kemal'in musiki konulu beş şiiri kaynak alınarak, bu ülkenin medeniyetine ait insanın duyuş ve hissedişleri aktarılmış. Mesela Itri ile ilgili kısımdaki Teselli başlıklı bölümde Sadettin Ökten: “Ölüm Itri'nin musikisini örtmüştür ve insan ölümle çekilen kalın perdenin önünde yalnız ve çaresizdir. Bilgi Itri musikisinin teknik kurgusu ile zenginleşmiş, gönül bu musikinin özünde sakladığı huzur ve sükun duyguları ile mesut ve mutmain olmuştur.” diyerek Itri şiirinden ilhamla musikinin zengin dünyasını anlatıyor uzun uzun...

Üçüncü Bölüm “Tarih ve Vatan Üzerine” ana başlığı altında dokuz şiir ve bu şiirlere bağlı, bu şiirlerin ilhamı ile yazılmış alt başlıklardan oluşuyor. Bunlardan birisi olan İstanbul'un Fethini Gören Üsküdar şiiri beş kısım halinde ele alınmış. Üsküdar Neresi?, Fetih Rüyasını Temâşâ, Büyük Top, Karadan Sevkedilen Gemiler ve Son Gün. Bu bölümdeki şiirlerden Mohaç Türküsü'nün 'rüzgarıyla' ortaya çıkan başlıklardan biri olan Visal ve Lale kısmında tasavvufdaki ölüm anlayışı ile hilâl ve lale sembolü ince ince işlenerek anlatılıyor: “İran efsanesine göre yaprağın üzerindeki çiğ tanesine yıldırım isabet eder, çiğ zerresi ve yaprak bu alev sütununun etkisiyle yanar ve bu yanıştan lale çiçeği zuhur eder. İslam medeniyetinin duygusallığı bu çiçeğin üzerine çok deruni ve o mertebede estetik bir dünya inşa etmiştir.”

Her şair şiirlerinin böylesine güzel bir eserin ortaya çıkmasına neden olmasını diler sanırım. Fakat Yahya Kemal'in medeniyete bakış ve kavrayışındaki zenginlik, şiirindeki estetik ölümünden tam elli sene sonra doğru bir gönülden kaleme dolayısıyla da bize ulaştı. Kitabın başlığı eserin içeriğine çok yakışmış. Ayrıca 486 sayfa olmasına rağmen insanı masa başında okumaya mecbur eden hantal kitaplardan değil. Kapaktaki Yahya Kemal resmi ise algıda yanılgıya neden olabilir. Zira kitap Yahya Kemal'in yirmi dört şiirinden esinlenmekle beraber, bir açıklama kitabı olmayıp, tam olarak bir medeniyet değerlendirmesi. Kitap kendi başına özgün bir eser, yani şairin kitabı değil. Bu vesile ile bir kitap kapağının okuyucuya neler söyleyebileceğini de hatırlatmak istedim.





16 yıl önce