|

Aşk ile çıktı yola

“İstanbul'da Aşktan İkmale Kalanlar” Atilla Birkiye'nin son romanı. Yazdığı aşk romanlarıyla tanınan Birkiye, kitabında İstanbul'u merkeze alıyor

Hande Yılmaz
00:00 - 10/02/2010 Çarşamba
Güncelleme: 23:09 - 9/02/2010 Salı
Yeni Şafak
Aşk ile çıktı yola
Aşk ile çıktı yola

Otuzu yılı aşkın bir süredir aşk üzerine yazan Atilla Birkiye son romanı İstanbul'da Aşktan İkmale Kalanlar da yine aşkla çıkıyor yola. Aşk dersi veren bir hocanın hikayesini anlatan Birkiye, bu kez de aşka farklı bir yorumlar getiriyor.

Aşktan ikmale kalmış öğrenciler ve onlara aşk konusunda ders veren bir öğretmen. Romanınızın ilginç bir olay örgüsü var. Nasıl ortaya çıktı bu fikir?

Yıllardır, üniversite ve sertifika programlı özel sanat okularında ders veriyorum, atölye çalışmaları yapıyorum, seminerler veriyorum vb. hepsinde aşk temasını eksene alarak “ne anlatacaksam” anlatıyorum ki edebiyat için, hele hele roman için bu çok geçerli. Bir sohbet sırasında bir arkadaşım, bana “Sen aşk dersi veren bir hocanın romanını yazsana” demişti. Onun bu fikrini dönüştürdüm. Başlangıç noktalarından biri buydu. İkincisi Saramago'dan etkilendim; onun “zamansızlık” teması ile “dikta” dönemi konusundan etkilendim. Kuşkusuz bunlar çıkış noktaları ve başkaları da sayılabilir. Sonra olay örgüsünü, kişileri ve geçmişe dönüşleri tasarladım.Bildiğiniz gibi yayınevi okura romanla birlikte, romanın geçtiği semtlerdeki yedi buluşma noktasını içeren bir “harita” veriyor. O yerlerden biri olan Beşiktaş'ta, denizin mavisine ve martılara bakarak roman taslağını hazırladım ve kişileri ana hatlarıyla oluşturdum. Son iki yaz da Saros'da yazdım; son okumalar ve düzeltmeler de geçtiğimiz Ağustos ve Eylül'deydi yani İstanbul'da noktayı koydum, öteki romanlarımda olduğu gibi.

Bir hafta süren dersler, her gün İstanbul'un başka bir semtinde geçiyor. Semtler ve yazar arasında ciddi bağlar var. Roman kahramanı üzerinden aşk, mekân ve yazın ilişkisine mi dikkat çekmeye çalıştınız?

Kuşkusuz aşk, mekân ile, bulunulan yerin atmosfer ile yakından ilgilidir. Bazen bu mekân ve atmosfer aşkı ortaya çıkartır, hatta doğurur. Son zamanlarda turizm şirketlerinin Avrupa'nın belli başlı kentlerinin isimlerini vererek aşkın kentlerinde tatil yapmayı önermesi bunun ticari örneklerinden biri. Klasik Fransız ve Rus romancılarını düşünün, şatolar, danslar, kadınların giyimi-kuşamı, takılar, şömineler, şamdanlar, şampanyalar, atlı arabalar vb. oluşturulan atmosferler ya da tam tersi Zola'nın Germinal'in sonlarında yer alan maden göçüğünde kalmış iki âşığın sevişmesi! Romanda yer alan bu yedi semt, hem roman kişilerinin orturduğu semtler hem de benim yani roman yazarının yaşadığı semtler. Yani özel tarihimi çok ilgilendiriyor o semtler. Ancak romanda her ne kadar anlatıcının da o semtlerde yaşadığı varsa da hemen belirtmeliyim ki romanın anlatıcısında benden çok fazla şey yok. Olanlar da tabii ki “dönüştürülerek” romana giriyor.

Roman yazması yasaklanan bir yazar var ve o bu yasağı çok içselleştirmiş. Hatta zihninden bile romana dair bir şey geçirmiyor. Neden bu denli büyük korkuları var?

Biz bu korkuları o kadar çok yaşadık ki! Romanda zaman belirtilmiyor ama geçtiği dönem bir sıkıyönetim dönemi. Yasaklar dolu; sokağa çıkma yasağı var, yazarlar, gazeteciler özgürce yazamıyor, sağda solda siyaset konuşmaktan çekiniliyor, işkence ve hapishane korkusu egemen olmuş. Bu romanda siyasi bir tez olarak yok ama yer yer de açıkça söyleniyor. Aslında soruyu şöyle sorabiliriz: Neden yazıdan korkuyorlar, bu kadar tehlikeli buluyorlar? Üstelik insanlık tarihine baktığınızda, şimdi uygar olarak tanımlanan ülkelerin geçmişinde kitap linçleri çok fazla yok mu? İyi ki o dönemleri geçmişler ve başka bir şeye dönüştürmüşler. Bizde de benzer durumlar olmadı mı? Bu konuyu temcit pilavı gibi gündeme getirmenin anlamı yok ama şimdilerde şayet sayılara bakarsanız ülkemiz bir “okumazlar” diyarı. Bunun nedenleri arasında sizce neler var? Evet anlatıcımız korkuyor, çok doğal; çünkü her ân içeri alabilirler, girdiğinde de ne olacağı meçhul, acaba sağ çıkar mı? 12 Eylül'de öyle olmadı mı? Ayrıca romanın başında anlatıcının, birkaç gün öncesine dönerek anlattığı bir sivil polis sahnesi var ki bu da onun korkmasının tabii ki romanın örgüsü içinde, nedenlerden biri, belki de en önemlisi.

Modern dünyada kadın-erkek ilişiklerinin değişen boyutuna değiniyorsunuz. Aşktan ikmale kalan öğrenciler hayatlarındaki tüm özgürlüklere rağmen niçin aşkı yaşayamıyorlar?

Kadın erkek ilişkileri çok değişti, farklılaştı, özgürleşti; ancak fiziki dünya da çok değişti ve çok güçleşti. Yaşam bizleri çok zorluyor hele Türkiye'deki son günlerdeki siyasi, ekonomik, kültürel (tabii ki televizyon kültürü daha çok) durumlar bizleri çok zorluyor; doğal olarak kimileri farkında ama bu farkındalık pek de iyi bir şey değil, çünkü yabancılaşıyoruz ve yalnızlaşıyoruz. Azınlık oluyorsunuz. Bugüne baktığımızda bunun bireyin duygu dünyasını, tinsel yapısını ciddi biçimde etkilediğini söyleyebiliriz. Roman her ne kadar daha önceki yılların İstanbul'unda geçiyorsa da bir anlamda günümüze göndermesi olduğu için bu özellikler, romanın öteki kişilerinin aşktan ikmale kalmasının -romanın iç gerçekliğinde-önemli etkenlerinden biri. Ama romanın estetik yapısı içinde, onların aşktan ikmale kalması “yazınsal bir oyun”, romansal bir “buluş”. Ayrıca şunu belirteyim, romandaki öğrenciler çok özgür değil, dikkat ederseniz hepsi sıkışmış bir halde; dolayısıyla bu yüzden de yaşayamıyorlar. Nilüfer karakteri olumlayan biri gibi görülse de, iki genç kız sanki çok rahatmış gibi görünse de aysberg'in altı gibi çok ciddi biçimde hayat tarafından köşeye sıkıştırılmışlar, öteki üç karakter gibi.

Çok uzun yıllardır aşk üzerine yazıyorsunuz. Bu romanda da aşkı farklı bir pencereden ele almışsınız. Yakın zamanda hayata geçireceğiniz bir çalışma var mı?

Bu aralar İstanbul üzerine çalışıyorum; biri “biraz” edebiyat dışı olmakla birlikte üç “dosya” dolayısıyla üç “kitap tasarısı” biçiminde yürüyor. Üçü de roman değil. Bu çalışmalar İstanbul'un Kültür Başkenti olmasından dolayı değil; zaten bu konuyu açıkçası kişisel olarak 2010 yılında çok önemsemiyorum. Belki biri bu yıl içinde çıkacak, tabii ki bitirebilirsem.



14 yıl önce