Vahşi bir cinayete kurban giden Özgecan’ın babası Mehmet Aslan “Biz fakiri iyilik ödülüne layık görmüşler, Diyanet İşleri Başkanımıza teşekkür ediyorum'' derken derdinin ödül değil iyiliği yaygınlaştırmak olduğunun da altını çiziyor. "İyilik, güzel bir davranıştır ve ödüllerle, taltiflerle çoğaltmak gerekir" diyen Aslan'ın önerisi şöyle: "Güzel olan, iyi olan, doğru olan değerlerimize sahip çıkmanın yolları açılırsa, insanların birbirlerini sevebilmesinin yolları açılırsa şahsımda veya belli kurumların şahsında değil, toplumun en zemininde kolay bir şekilde iyilik yayılmış olacaktır."
"Kişi bilmediğine düşmandır" diyen Aslan, "Bilmediği bir şeyin insana ne kadar iyi ne kadar kötü bir yük getireceğini insan bilemez. Hepimizin bildiği gibi ‘Hayr ve şer Allah’tandır’ insan yaptığı davranışın, sözlerin, düşüncenin varacağı son noktayı tam olarak göremeyebilir ama niyetler amellerden üstündür biliyorsunuz. Niyet iyi olursa, akıbette iyi olur. Niyetlerimiz iyi olursa ufak tefek eksiklikler ve kusurlar da Allah tarafından örtülüyor. Bu anlamda bizim kendi şahsımızla birlikte Anadolu’da bütün güzellerin ve güzelliklerin olduğu inancı ile söylüyorum, Anadolu toprağında yaşayan bu vatanın evlatları, bu güzellikleri ortaya çıkarmak için fırsat bekliyor. Bu fırsatları oluşturmak yine bizlerin elinde ve bu da iyilikle olacaktır" diyor. "Dünyada her şey zıttı ile kaimdir" sözünü de hatırlatan Aslan, "Biliyorsunuz. İyi olan bir şeyin karşısındaki kötü olan bir şeyin ortaya çıkması, zıt kutuplardaki ahengin dünyadaki yansıması dır. Bunun için insanların sadece görünene değil, görünmeyene de iman etmesi gerekiyor" diyerek sözlerini sürdürüyor.
Baba Aslan devlet erkanına ise şu sözlerle sesleniyor: “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çok özel ve seçkin bir insan olduğunu düşünüyorum. Onun şahsında Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin, Başbakanı bütün bakan ve mecliste görev yapan bütün milletvekillerinin, üzerlerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmek için çalıştıklarını biliyorum. Bu anlamda bir şeyin, bir hedefin gerçekleşebilmesi ve gerçeklerin ortaya çıkıp insanların bunu idrak etmesi için, sadece saf bir güç olan, sevginin egemen olması gerektiğini düşünüyorum."
Tek başına hareket edecek durumda olmayan çocukları sepetli bir bisikletle dışarı çıkaran ve geceleri evsizlere bisikletle sıcak çorba dağıtan Engelsiz Pedal Derneği'nden Başkan Yardımcısı Kemal Soylu, dertlerinin iyilik yapmak değil, farkındalık oluşturmak olduğunun altını çiziyor ve şunları söylüyor: “Amacımız engellilerin, evsizlerin durumuna dikkat çekmek. Ülkemizde çok sayıda evsiz insan var yakın zamanda gündeme gelen Suriye mültecilerinin durumları ortada işte bütün bu olan bitene dikkat çekmek istedik. Bizim verdiğimiz çorba ile evsizleri doyurmak ve bu sorunu bitirmek mümkün değil öyle de bir derdimiz yok zaten. Biz verdiğimiz bir tabak çorba ile onlara umut taşıdık ve ‘biz sizin farkınızdayız, insanlar sizi görmezden geliyor ama bizler bu şekilde bir farkındalık oluşturmak istiyoruz’ mesajını vermek istedik.”
TRT’de yayınlanan yapımcılığını Mahmut Avcı ve Işıl Baştuğ’un yaptığı, Altan Erkekli’ nin sunduğu değerler eğitimi ile ilgili farkındalık uyandıran program “Sen Olsan Ne Yapardın?”dan Mahmut Avcı dertlerini şöyle anlatıyor: “Hayatın bize sunduğu insanın hallerine dair, insani değer olarak yapabileceği doğruları hikaye olarak televizyon ekranlarına taşımaya gayret ediyoruz. Biz bu çalışmayı ekibimizle beraber yapıyoruz ve inandığımız şey iyiliğin gücüdür. Çünkü iyilik görmektir, görüp erdemde bulunmaktır.”
Üç görme engelli çocuğunun eğitimi ve yetişmesi için kendini adamış bir ailenin reisi Hüseyin Başyiğit. Çocuklarından Muhammed Mustafa, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ni bitirdi. Afyon’da Türkçe öğretmenliği yapıyor. Pembe Şeyma ise Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu. İstanbul'da Dede Korkut İlkokulu'nda öğretmen. Recep Nurettin, Süleyman Demirel Üniversitesi Bilgisayar Bölümü’nden mezun olduktan sonra Aydın Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmaya başladı. Başyiğit, görme engelli çocuklarına lise döneminden itibaren, üniversite sınavlarına hazırlanmaları için ders kitaplarını okumuş sonra da eşiyle birlikte seslerini kaydederek bunları çocuklarına vermişler. Çocuklar da bu ders notlarını dinleye dinleye ders çalışmışlar. Babayiğit, “İlk çocuğumun doğumunun altıncı ayında farkettik sağlık durumunu ve 2 ay doktorları ve hastaneleri dolaştık. Tıbbi açıdan yapacak bir şey olmadığını anladıktan sonra bu durumu kabullendik ve onlar için elimizden geleni yaptık. Şimdi bana sorsalar, geçmişe dönüp kararlarını nasıl verirsin diye, yine aynı eşimi seçer ve yine aynı evlatlarımı isterdim. Çocuklarım beni hiç üzmedi, Allah onlardan razı olsun"diyor.
Hüseyin Başyiğit'in eşi Necla Hanım, yaptıkları ders ses kayıtlarını İstanbul Beyazıt’taki kitapçılara bıraktıklarını ve diğer engelli gençlerin de onları dinleyerek sınavlara hazırlandıklarını ve kazandıktan sonra kendilerini arayarak teşekkür ettiklerini ifade etti. Baba Başyiğit, “Ben ve eşim çocuklarımızın bu durumunu kabullendik ve nasıl onlara faideli oluruz diye düşündük. Allah’ın verdiği güç ile de elimizden geleni yaptık. İyilik bir vicdan meselesidir çünkü bunun dili, dini, ırkı yoktur. Türkiye’de bazı doktorlar bize maddi olarak sıkıntılı olduğumuzdan dolayı sırtını dönerken, yurtdışından pek çok doktor arayıp 'Ne yapabiliriz?' diye soruyorlardı. İyilik vicdani bir meseledir” şeklinde anlatıyor.
Naci Şengün’ün hikâyesi 2009'da icinde 400 kilogram taş bulunan yüz balığın yaşadığı bir akvaryumu camiye kazandırmasıyla başlıyor. Şengül, hikayesini şöyle anlatıyor: “Efendimizin İslam’ı tatbikinde, mekanların inşaatından önce, gönüllerin inşaatına kıymet ve değer verdiğini görürüz. Biz de buradan çıkışla 'Ne yapabiliriz de çocuklarımızın kalplerine nüfus edebiliriz, onları camilerimize çekerek hem eğlenmelerini hem de öğrenmelerini sağlayabiliriz' diye düşünürken, kendi çocuklarım bana ilham verdi. Çünkü her pazar bir AVM’ye ısrarla gitmek istiyorlar ve orada bulunan dev akvaryumun çevresinde vakit geçiriyorlardı. Onlara bir gün ‘Bu akvaryumu camiye taşırsak, aynı şekilde ısrar ve istekle camimize de gelir misiniz?’ diye sorduğum zaman, büyük bir heyecanla çocuklarımdan ‘evet… evet…’ cevabını aldım ve akabinde camimizin içerisine dev bir akvaryum yerleştirdik. Mahallemizdeki diğer çocuklarımızın da böylece dikkatini çekmiş olduk. Şimdi her çocuğumuzun bir balığı var bu akvaryumda. Camideki akvaryum sayesinde çocuklar hem doğa bilinci ve sevgisi, hem merhamet ve koruma hissi, hem de dinimizin güzelliklerini öğrenme fırsatı buluyorlar”
18 Mart Şehitler Günü'nda açılışını yapacakları bir de "Şehitler Bahçesi” kurduklarını söyleyen Şengün, "Camimizin kenarındaki bahçe ile şehitlerimiz hatırlatmak istedik. Girişine de “Bu bahçeden kim domates, salatalık, biber ve marul alırsa, lütfen şehitlerimizin ruhuna İhlas ve Fatiha surelerini okusun…” ifadesini yazdık. Bahçemizin bütün hizmetini, bahçıvanlığını çocuklarımız yapıyor. Amacımız ise bu vatan için canlarını veren şehitlerimizi her zaman hatırlatmak ve Fatihalar okuyan bir neslin temelini atmak” diyor.
İyilik konusunda en güçlü rakibi ise eşi. Bilezikçi, eşinin Ankara sokaklarında yetim ve öksüzleri araştırarak bulup onlara yemek ikram ettiğini söylüyor. Bilezikçi, “Eşime ‘Yetim Babası’ ismini verdim. O kadar çok yetime hizmet aşkı ile dolu ki, bazen kızımız kendisine ‘Baba keşke bende yetim olsaydım da benimle de bu kadar ilgilenseydin’ diye takılır gülüşürüz… Allah inanılmaz büyük bir insan sevgisi vermiş eşimin kalbine, onun kadar iyilik yapma duygusu ile dolup taşan bir insan yüreği daha görmedim ben. Yetimlere ve ihtiyaç sahiplerine hizmet etmek, bizde daha fazla iyilik etme ve hizmet etme aşkı veriyor, iyilik yaptıkça mutlu oluyoruz. Adeta Ankara’da yetim avına çıkıyoruz ve onlara yardım ediyoruz. Yemekhanemize o kadar çeşitli insan geliyor ki kapalısı, açığı, Alevi’si, Sünni’si, Türk’ü, Kürt’ü her türlü insana hiç ayrım yapmadan hizmet ediyoruz. Çünkü iyiliğin rengi, cinsi, ırkı yoktur’ diyor.
İyilik yapma duygusunun Allah tarafından verilen bir ikram olduğunu vurgulayan Fatma Bilezikçi, “İnsanlara mesajım; ayrım yapmadan insanlara iyilik yapsınlar. Görecekler ki, hayata daha çok bağlanacaklar ve enerji dolu olacaklardır. İnanın bu durum sağlıklarını bile ciddi şekilde, çok daha iyi bir hale getirecek. İnsanların amacı, diğer insanlar için diğer-gam olmak deriz yani başkaları ve Allah için yaşamak olmalı, o zaman huzur duyguları artacaktır. Ayrım yapmadan iyilik yapmanın tadına varsınlar” tavsiyesinde bulunuyor.