|

Maneviyatı kaybedince sanatı da kaybettik

Tezhip ve minyatür sanatının duayenlerinden Cahide Keskiner, ''Sanatta manevi dünyanın çok büyük etkisi vardır. Toplumumuz çok materyalist artık. Madde var ama mana yok. Sanatçı olmak için maneviyattan beslenmek gerekiyor'' diyor.

Büşra Sönmezışık
00:00 - 7/09/2014 Pazar
Güncelleme: 19:41 - 6/09/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Maneviyatı kaybedince sanatı da kaybettik
Maneviyatı kaybedince sanatı da kaybettik

Cahide Keskiner, Tezhip ve minyatür alanında otorite olarak kabul edilen bir sanatçı. 83 yaşındaki Keskiner''in sanat hayatı 1953 yılında, hocası Süheyl Ünver ile tanışmasıyla başlıyor. Sanatçının yaptığı en önemli hizmetlerden biri 1965 yılında uzman olarak atandığı İstanbul Yıldız Porselen Fabrikası''nda ilk Türk Süsleme Atölyesini kurması oluyor. Mimar Sinan Üniversitesi''nde Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Bölümü''nde öğretim görevlisi olarak da çalışan Keskiner, 2000 yılında, Kültür Bakanlığı Mevlana Büyük Ödülü''ne layık görülmüştü. Cahide Keskiner''le yarım asırlık sanat yaşamını, Türk Süsleme sanatlarında gelinen noktayı ve sebeplerini konuştuk…

Sanat en ilkel topluluklardan günümüze kadar hep vardı. İslamiyet, sanatı ve sanatçıları nasıl etkiledi?

Evet sanat hep vardı. Fakat İslamiyet''le sanat en üst seviyesine ulaştı. İslamiyet sanata olan bakışı değiştirdi. Osmanlı''ya baktığınızda sanat eseri ön plandadır, sanatçı daima geridedir. Sanatçılar yaptıkları eserlerin altına imza bile atmamışlar düşünebiliyor musunuz? İşte İslam sanatındaki mükemmellik bunun en iyi örneğidir.

Klasik sanatlarda içinde bulunduğumuz yüzyılda yeni bir ekol ortaya çıkmadı. Neden?

Bazı değerlere sahip çıkamadık. O yüzden iki asırdır bir özgün İslam üslubu çıkmıyor. Selçuklu''da ve Osmanlı''da böyle değildi. Osmanlı''da sanat 16-17 yüzyılda zirveye çıkıyor. 18-19. Yy.dan sonra batı iki asırda bir duraklama evresine giriyor. 20 ve 21. Asırda ise özgün atılım yapılmamıştır. Üslup yok. 20. yüzyılın sanatına dair bir örnek bulamazsınız. Bana kalırsa maneviyat eksenli sanata hizmet aşkı kayboldukça yeni bir buluş da yapılamadı. Hep taklit ediliyor.

'BEN'LİK SANATI BOZAR
Manevi doku zedelendikçe sanat ruhu da yok oldu…

Elbette. Maddi amaçlar da ön plana çıktı. Hem kendisini öne çıkartıyor hem de para kazanmaya çalışıyor. İşte o zaman sanatı tam yapamazsınız. Sanat sanat olmaktan çıkar.

''Kendini yenilemediği için Türk Sanatı zanaata dönüştü'' eleştirilerine katılıyorsunuz o zaman…

Çok haklılar. Evet zanaattır. El işçiliği sanattan öteye gidilemiyor. O yüzden üzgünüz açıkçası.

Eskiden saray sanatçıları maddi olarak desteklerdi. Oysa şimdi sanatçılar sanatı yaşatmak için para kazanmak zorundalar. Teraziyi nasıl dengelemek lazım?

Gayet tabi. Fakat parayla sanatı körü körüne özdeşleştirdiğiniz zaman sanat geri planda kalıyor. Bakın ben 1953 yılında başladığım yıllarda çok az bir kesim tezhip, minyatür ve el sanatlarına itibar ediyordu. İlk başladığımızda rahmetli Süheyl hocanın bize söylediği şey ''bu sanatı çalışacaksınız yükseltmeye gayret edeceksiniz. Kendi menfaatinizden ziyade topluma yararlı olmak amacını güdeceksiniz'' demişti. Artık Tezhip ve minyatür yapan çok. Fakat kimse yeni bir şey yapma merakında değil.

İSMEK kurslarının bu çoğalmada tesiri çok oldu. Ama sanata zarar verdiğini söyleyenler var. Siz ne düşünüyorsunuz?

Evet, bilinirlik açısından bir katkısı oldu fakat üç ayda tezhip öğretilmez. İlk önce bir sanata girdiğinizde kültürünü hazmedeceksiniz, tarihi bilincine varacaksınız. Yeni sanatçılarda araştırma hevesi yoktur, okumazlar. Mesela bir kitap alındığı zaman ilk önce resimlerine bakıyorlar. Resimleri cazip gelirse o zaman kitabı satın alıyorlar. Araştırmaya dönük hiçbir çalışma yok.

Klasik moderne karşı
Siz dokuz yıl Mimar Sinan Üniversitesi''nde Tezhip ve Minyatür hocalığı yaptınız. Akademide durum nasıl?

Orada da farklı değil. Okulu bıraktım çünkü hevesim kalmadı. Tezhip ve minyatür dersi verirken derslere benimle birlikte bir sanat tarihçisi ve ressamın girmesi gerektiğini söyledim. Fakat önemine vakıf olamadılar. Her alanda bir araştırma şart. Araştırma yapmazsanız sağlıklı sonuca varamazsınız. Teknik iyi fakat alt yapı yok. O zaman da tekâmül olmuyor. Eğitim sistemi gözden geçirilmeli.

Klasik ve Modern savunucuları genellikle anlaşamıyor. Sanatta yeniliğin ortaya konmamasının sebebi klasikçilerin tutucu tavrı değil mi?

Modern bir eser üretmek için klasiği çok iyi bilmeniz gerekiyor. Eğer ki klasiği bilmezseniz yozlaşır. Bakın batı resminde de öyledir. En modern ressamlar klasiği çok iyi biliyor. Picasso belli bir aşamaya kadar klasiği çok iyi yapmıştır. Daha sonra yeni bir tarz ortaya koymuştur.

Bu itirazın içinde yeni olana tepki yok mu?

Yeni olan şeye hep önce bir tepki vardır. Fakat birden bire reddedilmez. Birden bire reddettiğiniz hakikaten bozuk olanlardır. Biraz düşünmeye başladığınız zaman yavaş yavaş ısınmaya başladığınız zaman onun gerisinde bir alt yapı olduğunu görürsünüz.

Osmanlı''da minyatüre nakış resim denirdi
Tezhip ve minyatür sanatçısısınız. İki sanata aynı anda mı başladınız?

Evet. Genelde öyle olması gerekir. Osmanlı''da minyatür değil nakış resim adı verilir.

Sanatların birbirine faydası oldu mu?

Tabi. Minyatürün kendine has bir üslubu vardır. Daha yüzeyseldir ve üzerinde nakışı olur. Onun için nakış resim demeyi tercih etmişlerdir. Minyatür denmemiştir. O dönemin tezhibini minyatürde, elbiselerinde, binalarında ve tahtlarında görürsünüz. Türk minyatürlerini Selçuklu''dan itibaren alabiliriz. Herat, Tebriz, İsfahan, Buhara Türk İslam minyatürün yerleşme yeridir. Daha sonra Suriye, Irak, Bağdat''ta merkezler vardır.

Osmanlı dönemi minyatürünün diğerlerinden ne farkı var?

Osmanlıda minyatür belgesel niteliği taşır. Savaşlar, törenler hep resmedilmiş. Onun için bir tabloda bütün anlamı aktarabilmek için minyatürün kendine mahsus özelliği vardır. Perspektif onun için yoktur. Ön planda olanlar alta konur, arka planda olanlar da yavaş yavaş yukarı yerleştirilir. Perspektif yoktur çünkü savaşçının giydiği kıyafetini de anlatmak zorunda.

Saygı her zaman

ön plandadır

İran minyatürleri daha mitolojik kalmıyor mu?

İki türlü minyatür var İran''da. Biri hacimlidir ve Safevi döneminde yapılmıştır. Biraz perspektif giriyor. En belirgin fark, bizde dine çok saygı vardır. Mesela Osmanlı minyatürlerinde hiçbir zaman peygamberimizin yüzü açık yapılmamıştır, hep nikaplıdır. Diğer taraftan Kerbela olayı minyatürlerde çok yapılmıştır. Osmanlı minyatürlerinde hiçbir zaman Hz. Hüseyin''in başını kesip Yezid''e sunulmamıştır. Oysa İran''da kanlar içinde sunulmuştur. Bizde hep bir saygı vardır hiçbir zaman incitmez.

Bugün minyatüre hangi gözle bakıyorsunuz?

Sanat olarak bakıyorum. Yeni teknikler kazandırılabilir. Son iki asırda kıyafet çeşitleri çoğaldı. Hacim ve perspektif girdi. Kıyafet albümleri yapıldı. Fakat tarihi resmetme usulü ortadan kalktı. Resimli romanın çıkması, matbaanın gelmesiyle değişti. Belgesel bir eser üretmemize gerek kalmadı.

Başarı en son düşünülmeli
''Sanatçı'' olmanın tanımı nedir sizin için?

Herkes sanatçı olamaz. Çalışırsınız ama sanatçı olmak biraz da Allah vergisi. Neden artık Mimar Sinan''ın yaptığı eserler gibi eser üretemiyoruz? Çünkü sanatçı kimliğimiz zayıf. Bir de sanatta manevi dünyanın çok büyük etkisi vardır. Toplumumuz çok materyalist artık. Madde var ama mana yok. Mana duyuş ve hissediştir. Bu hissediş daima müspet düzeyde olduğu zaman güzel. Eğer bunu menfi olarak algılarsanız ne sanatçı ne de başka bir şey olur. Sanatçı birbiriyle kavga etmez, sevgi vardır. Sanatçı olmak için maneviyattan beslenmek gerekiyor. Tasavvuf ile sıkı bir bağınızın olması da gerekir. Başarı sanatta en son düşünülmeli. Önce insan kendi yolculuğunu tamamlamalı.

Yarım asırdır sanatla ilgileniyorsunuz. Sanatta amacınıza ulaşabildiniz mi?

Mümkün değil. Her açılan kapıdan bir kapı daha açılıyor. Yeni bir şeyler ortaya koymak için çok uğraştık. Birşeyler yapıyorsunuz ama sonu yok bunun.

20 yıldır enstitü için uğraşıyorum
Elli sene önce Burhan Felek''e Türk İslam sanatlarını canlandırmak için bir şeyler yapalım dediğinizde ''Cahide hanım bu sizin için çok önemli, bizim için öyle değil'' demiş. Sanata olan yaklaşımda bir değişim görüyor musunuz?

Evet. Şimdi bir şeyler yapılıyor. O dönemde hiçbir şey yapılmıyordu. Şimdi faaliyet çok ama faaliyetin içi boş. Mesela ben Türk İslam Sanatları araştırma enstitüsünün kurulmasını çok istedim. Etraf merkezlerle dolu. Bütün merkezler şu anda kurs. Devamlı tezhip ve minyatür kursları veriliyor. Oysa müthiş kaynak ve belgeler var. Ne zaman ''bir kütüphaneniz, arşiviniz, müzeniz var mı?'' sorsam olumsuz cevap alıyorum. Geçmiş ustaların eserleri, kitapları ve müzesi olsun istemez misiniz? Yirmi yıldır bununla uğraşıyorum. Yeni hükümetten umutluyum. Devlet himayesinde bir enstitü şart.

Süheyl Ünver eserlerini satmazdı
Siz Süheyl Ünver''in öğrencisisiniz. Onu tanımak size ne kattı?

İdealist olmak. Hocamız çok ilkeliydi. Hırsı kendi şahsınıza değil, sanata duymanız gerekir. Bizim idealimiz Türk sanatını canlandırmaktı. O yüzden kendimizi geri planda tuttuk. Hocamız sergi açardı fakat eser satmazdı. İki binden fazla yazısı vardı. Daha güzel olabilir denildiğinde ''sen daha iyisini yap'' derdi. O zaman şahsınıza dair hırs olmuyor.

Öğrencilerinize bu düşünceyi aşılayabildiniz mi?

Çok zor. Birkaç tane öğrencim var. Yapınızın da buna müsait olması gerekiyor. Üç-beş kişi olması da kâfidir. Herkeste o özveriyi bulamazsınız.

10 yıl önce