|

Nefsi terbiye eden sanat

Ebru ve minyatür sanatçısı Suna Koçal, Batı'nın sanatlarımızın maneviyatından çok etkilendiğini söylüyor.Koçal Ebru sanatı için "nefsi terbiye eden bir sanat" diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 14/06/2015 Pazar
Güncelleme: 20:01 - 13/06/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

Suna Koçal, Yalova'da yaşayan minyatür ve ebru sanatçısı. Almanya'da doğup büyüyen Koçal, annesi Alman olduğundan Türkçeyi ve kültürünü sonradan öğreniyor. Tanıştığı ilk andan itibaren kültürümüze hayran olan sanatçı geçtiğimiz sene Ebru sanatımızın UNESCO kültür mirasına girmesinde büyük payı vardı. Ebru dersleri veriyor, sergiler açıyor yurt dışında ebru gösterilerine katılıyor. Hayali ise sanatlarımızın uluslarası bir zemine taşımak. Bunun için önümüzdeki sene Minyatür ve el yapımı kağıt için tekrar UNESCO'ya başvuracak. Biz de kendisiyle sanatlarımızla tanışma serüvenini ve yaptığı çalışmaları konuştuk.



Anneniz Alman, Almanya'dan Türkiye'ye 12 yaşınızda geliyorsunuz. Buraya gelişiniz nasıl oldu?

1980'de Almanya'dan Türkiye'ye göç ettik. İlkokulu orada bitirdim. Babam Türk annem Alman. Babam Almanya'ya giden ikinci kafile. Dönüş yaparken sayfiye yeri olduğu için Yalova'ya geliyorlar. Annem beni büyüttüğü için hiç Türkçe bilmiyordum.



Kültürümüzü nasıl öğrendiniz?

Çocukluğumda birkaç defa babamın köyü olan Ankara Polatlı'ya geldim. Türkiye'yi de Polatlı gibi köy zannediyordum. Almanya'da her yer birbirine benziyor. Türkiye'nin her şehri birbirinden farklı. Türk olduğumu ve Anadolu'nun kültür zenginliğini Türkiye'ye geldikten sonra anladım. Meslek lisesinde el sanatları ve çiçek okudum. Bu sanatlarımızla tanışmam için bir fırsat oldu. Almanya'da belli bir yaşa kadar büyümeme rağmen yaz tatili için oraya döndüğümde kültüründen dolayı çok yadırgamıştım. Artık özlemiyorum Almanya'yı.



TÜRK VE MÜSLÜMAN OLMAK BİR ŞANS


Türk'sünüz fakat batı kültürüyle yetişmiş birisiniz. Türk sanatına nasıl merak saldınız?

Okul gezilerinde İstanbul'daki arkeoloji müzesini ve camileri gezmiştik. Daha ilk dönemlerde camilerdeki çinileri gördüğüm zaman vurulmuştum. Turkuaz rengini çok beğenmiştim. Yıllar geçtikçe Türk kültürünü daha iyi öğrendim. Türk ve Müslüman olmak büyük bir şans. Ne öğrendiysem burada öğrendim o yüzden sahip çıkıyorum.



Sanatlarımızın batı sanatlarından farkı nedir size göre?

Bizim sanatlarımızda yaradanın izi var. Batı sanatlarında bu yok. Bizim sanatlarımızda ruh var, onlarınkinde yok. Sanatlarımızda kişinin nasıl terbiye olduğunu gördükçe daha çok kendine çekti. Medreselerde bu eğitimler verilirken hocanın arkasındaki duvarda “edep yahu” yazar. Öğrencilerin arkasında da hocanın göreceği şekilde “ya sabır” olur. Türk kültüründe anlamsız hiçbir şey yok.





SIRADA MİNYATÜR VE KÂĞIT VAR


Daha önce ebrunun UNESCO'ya girmesi yönünde katkınız olmuştu. UNESCO'ya girmenin kriteri nedir?

Ebru'da Attila Can'ın önderliğinde Kültür bakanlığı aracılığıyla teklif götürdük. Paris'i dilekçeler gönderildi. Ben de kendisine destek verdim. Oraya kendinizi ispatlamanız için ısrarcı olmanız ve iyi projelerle gitmeniz gerekiyor. Bizim projemiz en iyilerindendi. Sadece Türkiye'den değil dünyanın her yerinden ebru geldi o yüzden çok etkili oldu.



Sırada başka sanat var mı?

Şuanda minyatürde hazırlık yapıyorum fakat işim daha zor olacak. Çünkü minyatür ebru gibi kısa sürede çıkan bir sanat değil. Bir de şov boyutu yok. Aynı zamanda kâğıt sanatlarımızı da kültür miras listesine girmesi yönünde bir çabam var. Osmanlı'da İbrahim Müteferrika Osmanlı'nın ilk kâğıt fabrikasını Yalova'da kuruyor. Biz de Yalova'da ilk kez Türk Kâğıt Müzesi kurduk. Geçtiğimiz yıl en çok ziyaret edilen ikinci müze oldu. Eylül'de Dünya Ebru günü organizasyonu başkanlığını yapacağım ve Yalova'da olacak. Sonrasında bu çalışmaları yoğunlaşacağım.



UNESCO'ya sanatlarımızın girmesi formaliteden ibaret mi, nasıl bir katkısı oluyor?

Formalite gibi görünüyor fakat öyle değil. Yerli yabancı basın tarafından duyurulduğu için "neymiş" diye merak edenler oluyor. Sergiler teşvik ediliyor. Yurt dışına buradan hocalar gönderiliyor ve orada etkinlik yapılıyor. Belgesel çekiliyor.



Hikmet Barutçugil, Tarkan'ın albüm kapağı için ebru çalıştı. Aynı şekilde Sertab Erener'de kullandı. Siz neler yapıyorsunuz?

Balkanlarda ebru dersi verdim. En son Bahreyn büyükelçiliğin davetiyle down sendromlulara ebru dersi verdim. Mustafa Ceceli'nin yönetmeniyle irtibat halindeyim. Klibinde ebru kullanması yönünde güzel yanıtlar aldım. Grup Laçin yeni bir televizyon programına başlayacaklar. Her programda bir tema üzerine ebru yapılacak.



Batılılara yurt dışında ebru sanatını nasıl tanıtıyorsunuz?

Türk kültürünü sonradan öğrenmenin avantajlarını yaşadım. Sanatın maneviyatını da anlatabiliyorum. Sadece ebruyu anlatmıyorum, bu sanatlarımızın felsefesini de paylaşıyorum o yüzden yurt dışında çok etkili oluyor. Mevlana ve Şems'ten sözler paylaşıyorum. Batılı insanın benlik duygusu çok yüksek. Başlarda anlamıyorlar ama sonra fikirleri değişiyor. Nefsi terbiye eden bir sanat.



3 aylık eğitimle hoca olanlar var


Hüseyin Kutlu'dan hat dersi, Nusret Çolpan'dan 6 yıl minyatür dersi, Hikmet Barutçugil'den 9 yıl ebru dersi, Fatma Zehra Aktaş'tan 4 yıl çini dersi aldınız. Neden birine değil de birden fazla sanata yöneldiniz?

Sanatlarımıza olan sevgimden ve merakımdan. Önce çini sanatıyla başladım. Dört yıldan sonra Gülbün Mesara'dan tezhip ve minyatür dersleri almaya başladım. Tezhipten icazet aldıktan sonra Hüseyin Kutlu'dan hat dersi aldım. Kendisi kurduğumuz Yalova Nakışhanesi'nde iki yıl hat ders verdi. Bütün bu sanatları hobi olsun diye yapmadım. Hepsinden azar azar değil 4-5 yıl en az gittim. Ömrümün sonuna kadar öğrenci gibi görüyorum kendimi. Bu kültürden ve edepten etkilendiğim için zaten bu sanatları yapıyorum. On yıl önce Japonya'da sergi açtım. Orada kartvizit kullanmam mecburi oldu ve bastırdım. Geldikten sonra büyüklenmemek için hepsini çöpe attım ve bir daha da bastırmadım. Bu kadar çok sanat gördüm ama gönlümün sultanı minyatür. Ebru sanatçıları beni minyatürcü minyatür sanatçıları da beni ebrucu olarak kabul ediyor.



Camiaların birbirine yaklaşımı nasıl?

Birbirinden farklı sanatlarla birlikte olup da o camiaları gördüğüm zaman her branşın içinde ayrı bir çekişme olduğunu gördüm. Kıskançlık, yarış ve rekabet bütün sanatlarda var. Fakat klasik sanatlarımızda bunun olmaması gerekiyor. Bizim sanatlarımızda yaratan ön planda olmalı benlik değil. Biz sanatçılar olarak tevekkül sahibi olup bu tür çekememezlikleri bir kenara bırakmalıyız.



Ebru sanatının terapi özelliği olduğu söylenir…

Pek çok sanatı yapmış biri olarak söylüyorum ki hepsinde farklı terbiye ediyor insanı. Ama kişiye göre değişir kimisi alır kimisi alamaz. Ebru eğitimi verdiğim için biliyorum; gelenlerin bazısı çok bazısı az alıyor. İlk gün gelip “ben bu sanatın hocası olmak istiyorum” diyenler biliyorum. Ben 9 yıl ebru dersi aldım hocalığı zar zor kabul ettim. Sabredemeyen daha ilk günden gidiyor. Atölyeme hobi olarak yapmak isteyenleri değil sadece sanata gönül vermiş kişileri alıyorum. Benlik devreye girince güzel eserler çıkmıyor. Bence Ebru sadece terapi etmiyor nefis terbiyesi yapıyor.


#Suna Koçal
#ebru
#minyatür
#Hikmet Barutçugil
9 yıl önce