|

Selef-i Salihin'e bak IŞİD'i anla

Prof. Asma Afsaruddin, İslam literatüründeki bazı kavramların, zamanın farklı dönemlerinde karşılaşılan sosyolojik-tarihsel ve siyasi şartlar nedeniyle farklı algılanmaya başlandığını söylüyor. Afsaruddin, IŞİD ve diğer radikal grupların ateşli konuşmalarını güvenilir, tarihi bilgilere dayanarak çürütmek için ilk Müslümanların hayatlarının detaylarının hâlâ çok yararlı olduğunu ifade ediyor.

Emeti Saruhan
00:00 - 9/11/2014 Pazar
Güncelleme: 21:16 - 8/11/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Selef-i Salihin'e bak IŞİD'i anla
Selef-i Salihin'e bak IŞİD'i anla

Prof. Asma Afsaruddin'in, geçtiğimiz yıl Dost İslam'a Hizmet ödülünü aldığı kitabı First Muslims Türkçeye çevrildi. Afsaruddin, Indiana Üniversitesi'nde Yakın Doğu Dilleri ve Kültürleri Fakültesi'nde pre-modern ve modern İslam dini ve siyasi düşünce, Kur'an ve Hadis, İslam entelektüel tarihi, çağdaş İslam hareketi ve cinsiyet sorunları üzerine çalışıyor. Bu alanda çalışmaya karar vermesi, liseden mezuniyeti sonrası ailesi ile Bangladeş'ten Amerika'ya göç ettikten sonra olmuş. Amerika'ya gelmesinden hemen sonra Oberlin College'da siyaset bilimi okuyan Afsaruddin, doktorasını ise John Hopkins Üniversitesi'nde Arap dili edebiyatı ve İslam çalışmaları üzerine yapmış. Afsaruddin Arapça ile olan bağını çocukken okuduğu Kur'an'a bağlıyor. Kur'an'dan çok etkilenen Afsaruddin, üniversitede de Arapça dersleri almaya başlayınca bu dille arasında bir sevgi bağı oluşmuş. Çok zorlansa da Arapça'yı kısa zamanda öğrenmiş. Bunun üzerine İslam bilimleri üzerine çalışmaya başlamış. Tabi bu alanda çalışmaya başlamasının bir sebebi de Amerika'daki İslamofobi olmuş. Prof. Asfaruddin bu alanda çalıştıkça İslam'a olan inancının pekiştiğini ve yaşamını İslam'ın disiplinize ettiğini ifade ediyor.

KISA BİR METİNDİ KİTAP OLDU

Afsaruddin İslam tarihi konusunda çalışırken eski kaynaklarla yeni kaynakları karşılaştırmalı okumayı tercih ettiğini ifade ediyor. Zaten kitabı üzerine çalışırken erken dönemden (İslamiyet'in ilk üç yüzyılı) Ortaçağ'ın sonlarına ve modern çağa kadar çok çeşitli kaynaklar kullanmış. Buna, 'Kur'an'ın kendisi ve tefsirleri, hadis edebiyatı, tarihi çalışmalar ve biyografi edebiyatı'nı da dahil ediyor. İlk Müslümanlar kitabı ise Oxford'da bulunan Oneworld Publications'ın editörünün yazmasını istediği bir kısa metinden doğmuş. Asfaruddin, metin üzerine çalışırken konunun zamanlama olarak ne kadar uygun olduğunu fark etmiş. O kısa metin şimdi bir kitap olarak karşımızda. Prof. Afsaruddin, 'İlk üç nesil Müslümanların hepsine 'Selef-i Salihin' (al-salaf al-salih) denir ve onların dini uygulamaları ve yaşam biçimleri sonradan gelen Müslüman nesillerce günümüze dek taklit edilmeye örnek ve layık görülmektedir. Editöre kitabın alt başlığının 'Tarih ve Bellek' olmasını istediğimi bildirdim. Bu alt başlık, kitabın Selef'in sonraki nesil Müslümanlar tarafından farklı ve bazen de üstün yönleriyle, zaman içinde çok sayıda dini ve siyasi projeleri haklı gösterecek 'simgesel' figürler olarak nasıl hatırlandığını inceleyeceğine işaret ediyor' diyor.

ATAERKİLLİK SONRADAN GELDİ

Asfaruddin kitabında Selef-i Salihin döneminde olmayan kültür, inanç ve akımların Tabiun döneminde İslam toplumuna girdiğine işaret ediyor. Bunun sebebini, İslamiyet'in ikinci yüzyılında Müslümanların başka medeniyetlerden insanlarla giderek daha çok iletişim kurmaya başlaması ve İslam'ın ikinci ve üçüncü yüzyıllarındaki büyük tercüme hareketlerinin Abbasi toplumundaki Fars, Yunan ve Hint edebiyatlarındaki fikirlerin yayılmasına olanak vermesiyle açıklıyor. Sonuç olarak, bu dönemde, sosyal hiyerarşi ve ataerkillik gibi bazı fikirlerin Müslüman toplumları etkilemeye başladığını ve daha katı eşitlikçilik fikirlerini ve daha akıcı bir sosyal yapıyı giderek baltaladığını ifade ediyor.

CİHAD ÇOKLU ANLAMINI KAYBETTİ

Kitabında bazı kavramların bugün farklı şekillerde kullanıldığını ifade eden Asfaruddin, konuyu değerlendirirken dönemin sosyolojik-tarihsel ve siyasi şartlarını göz önünde bulundurmak gerektiğine dikkat çekiyor. Asfaruddin, 'İslam dünyasının Haçlılar ve Moğollar gibi acımasız istilacılar tarafından kuşatıldığı Memlük döneminde (Hicri 7. ya da Miladi 13. yüzyıldan başlayarak) bazı çok önemli değişimler ortaya çıkmıştır. Kriz ve sıkıntı dönemlerinde insanlar genellikle daha muhafazakâr olurlar ve karmaşık sorulara net ve basit cevaplar ararlar. Olayları daha çok siyah-beyaz görme eğilimleri vardır; 'benim ya dostumsun ya da düşmanımsın' gibi. Aradaki gri alanı anlamak için daha az zaman ve eğilim vardır. 'Cihad' gibi bir terim de bu şekilde sonraki dönemde içinde barındırdığı asıl çoklu anlamları kaybetmiş ve Arapça'da savaşmak anlamına gelen qital sözcüğüyle birlikte bozulmuştur. Kur'ân'da bunlar farklı eylemleri temsil eden iki farklı terimdir' diyor.

TARİHİ BİLGİLER IŞİD'İ ÇÜRÜTÜR

Günümüzde de Müslüman dünyasının kendisini Batı'dan ve kendi içinden de gelen düşman güçler tarafından kuşatılmış hissettiğini söyleyen Asfaruddin, Batı'nın sömürgeci dönemindeki adaletsizliklerinin acısını hâlâ duyduğumuzu, bu nedenle azınlıkta olsalar da, şiddete başvuran fanatiklerin sözlerinin, daha adil bir dünya düzeni ve daha iyi sosyo-ekonomik fırsatlar arayanlar, özellikle de gençler tarafından çekici bulunabileceğine dikkat çekiyor. Bu nedenle kitabının son iki bölümünü, günümüzde özellikle modernistlerin ve aşırı uç İslamcıların cihad, cinsel kimlik rolleri ve demokratik yönetim gibi 'tartışmalı' konulara odaklanmış konuşmalarında Selef'e nasıl başvurduklarına ayırmış Asfaruddin. Bundan dolayı İlk Müslümanların hayatlarının detaylarının hâlâ çok yararlı olduğunu ifade ediyor ve ekliyor: 'Özellikle de IŞİD ve diğer radikal grupların ateşli konuşmalarını güvenilir, tarihi bilgilere dayanarak çürütmek ve bu gruplara meydan okumak için.'

Düşünce dinamizmi mezhepleri doğurdu

İslamiyet'in ikinci ve üçüncü yüzyıllarının entelektüel gelişmenin ve en azından dönemin daha büyük kent merkezlerinde olsa da refahın arttığı bir dönem olduğuna dikkat çeken Asfaruddin, 'Bu dönemin âlimlerinin dini inançlar, siyaset, kanun ve kültür konularıyla ilgili önemli soruları büyük bir gayretle görüşüp tartıştıklarını, bu konularda çok farklı bakış açıları olduğunu ve hoş görüldüklerini anlamamız çok önemli. Bu dönemde, âlimler ve alimeler dini ve çeşitli türdeki metinleri yorumlamakla ve insanın hem manevi hem de dünyevi anlamda gelişimini nelerin oluşturduğunu düşünmekle meşgulken çok sayıda ilahiyatsal ve hukuki düşünce tarzı gelişmiş' diyor. Bu dönemin sonucunda da mezheplerin ortaya çıktığını görüyoruz. Prof. Asfaruddin, modern dünyada yeniden canlandırılması gerekenin de İslami gelenek içindeki bu içsel çeşitlilik ve düşünce dinamizmi olduğunu söylüyor.

9 yıl önce