|

Tiyatroya destek var köstek yok

Asırlık Şehir Tiyatroları, ara ara sansür iddialarıyla gündeme gelse de, yeni bir kimliğe büründüğünü, özellikle son yıllarda büyük değişimler geçirdiğini kimse inkar edemez. Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu, belediyeden yana hep destek gördüklerini kendilerine hiç köstek olunmadığını söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 25/01/2015 Pazar
Güncelleme: 18:47 - 24/01/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

Şehir Tiyatroları tiyatro dünyasının en çok konuştuğu yer. Yüzüncü yılını tamamlayan Şehir Tiyatroları en çok da sansür iddialarıyla gündeme geldi/ geliyor. Bu iddiaları ağzına sakız edenler bir kenara dursun tiyatronun Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu, artık dilinde tüy bitse de iddialara cevap veriyor: “Çok destek görüyoruz hiç köstek yok. Hiç sansür de yok sen sormadan ben söyleyeyim. Gerçekten kimse karışmıyor. Sitem eden bile yok. El üstünde tutuyorlar, her istediğimizi yapıyorlar.” Önceleri repertuar neden parlamıyor diye düşünen Yazıcıoğlu göreve geldiğinde ilk iş olarak repertuara el atıyor. Asırlık tiyatromuzun değişen çehresine, yeni bir kimliğe büründüğüne de hep birlikte şahit oluyoruz. Yazıcıoğlu ile Şehir Tiyatroları’nın bugününü, bir belediye tiyatrosu olmanın koşullarını konuştuk.


Tiyatrocular tiyatroyu yönetsin deniyor. Tiyatronun belediyenin elinde olması bir dezavantaj mı?

Hayır, bence avantaj. Yani bunu avantaja çevirmek sizin elinizde, belediyenin değil. Diyoruz ki “Tiyatroyu tiyatrocular yönetsin” ama yönetilemediğini gören belediye mensupları ister istemez müdahale ettiler. Şimdi bize neden beş aydır müdahale etmiyorlar. Hatta tamamen teslim etsek de bu yükten kurtulsak zihniyeti var. “Bizden iste, arkandayız. Zaten bu işleyişi en iyi bilen sensin” diyorlar. Böyle bir destek varken neden karışsınlar. Refüze olmaktan korkan bir adam dürtülmeyi hiç sevmez. Ben de öyle bir adamım.


ÖKÜZ ALTINDA BUZAĞI ARIYORLAR


Yani belediye size karışmıyor.

Çok destek görüyoruz hiç köstek yok. Hiç sansür de yok sen sormadan ben söyleyeyim. Gerçekten kimse karışmıyor. Sitem eden bile yok. El üstünde tutuyorlar, her istediğimizi yapıyorlar. Seyirci matinede üşümüş dediğim zaman kıyamet kopuyor, bütün belediye ayağa kalkıyor yardım için. Geçen soğuklarda matinede üşüyen seyirciye yarım saat içinde 9 ısıtıcı temin edildi. Ama birtakım kirli beyinler, tatminsiz insanlar, ne yazık ki Şehir Tiyatroları’nın bu başarısını kıskançlık rayına oturttular. Hiçbir şekilde onları ilgilendirmediği halde öküz altında buzağı arayanlar kendilerini küçültüyor. Ancak bu bize daha çok çalışma hırsı veriyor. Ben Shakespeare’e nasıl dokunabilirim, hakeza bir Çehov’a,  bir Gorki’ye… Bunları oynuyoruz. O yüzden bıraksınlar işimizi yapalım. Kimse bize karışmıyor, işimizi yapmamız için müsaade ediyor ve destek oluyor. O zaman millete de bizim başarılarımıza ortak olmak düşsün.


BİR İKİ ÇATLAK SES

Cibali Karakolu’nda bir sahnenin çıkarılması çok eleştirildi. Neydi meselenin aslı?

Bir tuluat tiyatrosu şekli var. Buna da en uygunu Cibali Karakolu ve Zihni Göktay. Zihni Göktay’dan mı vazgeçersiniz oyunun birkaç sahnesinden mi? Bunu alladılar pulladılar sansüre oturttular. Belediyeye yafta getirdiler. “Yok böyle bir şey” dedik, inanmadılar. Seyirci gerçekten şikayet etti. “Erhan Bey kaçta evimize gidiyoruz biliyor musunuz?” dediler. Bir oyun 12.00’de biterse ve İstanbul gibi bir metropolde insanlar evlerine nasıl gidecekler? On liraya bilet alıp 50 lira taksi parası mı versinler? Pratik bir çözüm bulduk ve bazı sahneleri kaldırdık. Kaldırdığımız sahnenin adı Şikayetçi Kadın. 11’i çeyrek geçe bitiyor şimdi oyun. İnsanlar hem oyunu izliyor hem de evlerine rahat rahat gidiyor. Bu kadar samimiyetle söyledik, inanmadılar. Arada da işte bir iki çatlak ses çıkıyor.


Çocuk oyunlarının Pazar gününe alınması da çok konuşuldu.

Millette her şeyi eleştirme hastalığı var. Bazı tiyatrolarda Çarşamba’yı kaldırdım. Çünkü teknik perişan halde. Yeni kadro alamıyoruz. Aynı kadroyla sekiz sahne...  Dile kolay. İnsanlar 15 saat çalışmak zorunda kalıyorlar. Çıtları bile çıkmıyor, mesai almıyorlar. Ben onları dinlendirmek zorundayım. Her dakika büyük oyunu kaldır, yeniden kur zahmetinden kurtulduk. Hem de insanlar Çarşamba ve Cumartesi çocuklarıyla gidemiyorlardı tiyatroya. Bazı ebeveynler Cumartesi çalışıyor. Şimdi Pazar günleri bütün aile tiyatroya gelebiliyorlar ve çoğu genç anne baba kendilerindeki eksikliği çocuklarında gidermek istiyorlar. Buna da sebep olan Şehir Tiyatrosu. İşte bizim mutluluğumuz bu.


Genç yazarlara fırsat veriyorsunuz. Umutlu musunuz?

Genç yazarlardan çok umutluyum mesela Komşum Hitler genç bir yazarın oyunu. Bir oyun yazma yarışması açtık. Ödülleri de güzel. Jüri Mayıs’a kadar değerlendirme yapacak. Eylül de de ilan edeceğiz. İlk üç ve mansiyon alanlar repertuara alınacak. Daha ne yapalım? 


Devlet denetimi şart


Özel tiyatrolar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Özel tiyatrolar gerçekten devletin desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Devlet de kültürel anlamda onları desteklemeli. Ama desteklerken bir denetim mekanizmasını da içinde bulundurması gerekiyor. Buna hakları var. Belden aşağı tiyatroya karşıyım. Bunlar bize bir şey vermez. Özgürlük başka belden aşağı başka. Bunun sınırını iyi tespit etmeleri lazım. O yüzden tiyatro patronlarının da biraz otokontrol altında tutmaları gerekiyor kendilerini. Tiyatro mu değil mi tartışmalı işlere karşıyım. Yeniliğe elbette kapalı değilim. Seyirci çekeceğim diye çıplaklığın ön plana konulmasına karşıyım. Bunun adı tiyatro olmaz. Kabare olabilir ya da başka yerlerde sergilenebilir.


Figüran olarak girdiğiniz tiyatrodan yönetici olarak ayrılacak olmanız nasıl hissettiriyor?

Ben bu duyguyu Gencay Gürün’ün döneminde tatmıştım zaten. Onun yardımcılığını yapmıştım. Hatta onun yokluğunda üç ay da vekâleten bakmıştım tiyatroya. Tabii ki çok büyük bir gurur. Çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Böyle bir mevkiden tiyatromla vedalaşmak müthiş keyif veriyor. Ama şu an vedalaşmayı değil daha iyi ne yapabilirim, daha iyi nasıl iz bırakırım onun çabasındayım. Beni geneldeki memnuniyet etkiliyor. O bir iki kişi de zaten susmaları gerektiğini anlamışlardır. Çünkü ben artık adam yerine koyup cevap vermeyeceğim.


Oyunlar full izleniyor


Göreve geldiğiniz süreç içinde neler yaptınız?

İşe önce repertuarla başlamak gerektiğini düşündüm ve daha ben mazbatamı almadan Zihni Göktay’ı aramış, Cibali Karakolu’nu devreye sokmuş, Emel Mesci ile Kerbala konusunda anlaşmış, yazarı Ali Berktay’a biraz kısaltmasını söylemiş olarak İstanbul’a geldim. Geldiğimde zaten beş yardımcımı seçmiştim. Bu tiyatronun en eskisi olarak sokaktaki insanın dert yandığını gördüm. “O nasıl bir repertuar Erhan Bey, müdahale etsenize” diye sitemler almaya başlamıştım. Bunları düşünerek geleyim iki senemi de burada geçireyim dedim. Benim gelmemden çok kurduğum ekibe sevinenler oldu. Bu da bana onur verdi, doğru seçim yaptığımı düşünüyorum. Moral motivasyon eksikliğini giderdik. Doğru oyunlar seçtik. 


Repertuarı belirlerken nasıl bir kriter uyguluyorsunuz?

Bir kere seyircinin ne istediğini biliyorum. İnsanları sıcak evlerinden, televizyon başından kaldırıp tiyatroya getirmesini biliyorum. -7 derecede bile oyunlarımız ful izleniyor. Demek ki repertuar seçiminde doğru olanı yapıyoruz. İnsanlar neden klasik oynanmıyor diyorlardı, hemen iki tane Shakespeare oyunu koyduk. Bir Türk klasiği Cibali Karakolu’nu koyduk. Dört etnik grubu içinde barındıran bir barış oyunu Kerbela’yı koyduk ve insanlar ayrım yapmaksızın teşekkür ediyorlar.  


Mutlu musunuz gelişmelerden?

Hiçbir menfaatimiz olmadan yaklaşık 15 saatimizi buraya veriyoruz. Bir iz bırakabilirsem ne mutlu. Arkamdan gelecek insanları yetiştirebilirsem ne mutlu. Artık o kadar güzel şeyler duyduk ki neredeyse şımarma noktasındayız. Her hafta özel tiyatro patronu gibi gelip rapor istiyorum. Doluluk oranlarından o kadar memnunum.


Yeni sahneler geliyor


Türk Tiyatrosu Dergisi’ni tekrar çıkarmak gibi bir çalışmanız olacak mı?

Böyle bir şey programımızda var ama o kadar saçma şeylerle uğraşıyoruz ki rayına oturtmaya çalışıyoruz. Yönetmeliğimizdeki bazı maddeleri değiştirme çabasındayız. Gençlerimizi kadroya alma çabasındayız. Muhsin Ertuğrul’la ilgili büyük bir kitap çıkardık, yüzüncü yılımızı kutladık.


Şehir Tiyatroları’nın bir okul olduğu hep söylenir ama bu okulu açmak size nasip oldu. Neler hissediyorsunuz?

Darülbedayi’nin bir okul olduğu hep söylenirdi ama gerçekleşmezdi. Belki büyüklerimizin yapmak isteyip yapamadığı bize nasip oluyor. Ama bu belediyenin desteğiyle oluyor. Bu okulun yapımına bir ay önce karar verdik. Kerem Yılmazer Sahnesi’nin sahnesine dokunmadık, soyunma odalarını sınıf haline getirdik. Bu bizim için büyük bir onur. Atalarımızın, bu tiyatroyu kuranların, yüz yıldır bu tiyatronun içinde çalışanların ruhları, anıları orada canlanacak ve artık bir tarih yazılacak. Evet, şehir tiyatroları bir mekteptir ve bu mektepten insanlar yetişecek, sağda solda ahkâm kesmeyecek bu yetişen insanlar. Uyuşturucuya, alkole sarmayacak. Bizde hocalık seviyesine erişmiş en az otuz kişi var. Aliye Uzunatağan, Toron Karacaoğlu, Zihni Göktay… 


Şehir Tiyatroları’na yoğun bir ilgi var, insanlar bilet bulamıyor. Özellikle yeni oyunlara. Bunun için bir şey düşünüyor musunuz?

Eski oyunları yavaş yavaş kaldırıyoruz, yeni, bizim ürettiğimiz oyunlara ağırlık veriyoruz. Seyircisi biten eski oyunları kaldırınca seyircisi olan oyunlar daha çok yer bulacak. Fatih tiyatromuzu meydan tiyatrosu haline getireceğiz. Maltepe’de bir yer açıyoruz. Bostancı’da bir hal binası tiyatro binası haline getirilecek. Topkapı’da belediyenin güzel bir arsası var, o arsa bize tahsis edilecek. Ben gitmeden bunların imzasını atarsak 20 yıl sonra rahat ölebilirim. (gülüyor) Hele hele iyi oyunlarla genç seyirciyi yetiştirirsek sanıyorum Türk halkına hizmet etmiş oluruz.


Ansızın tiyatro


Şehir Tiyatroları’nda başka yenilikler var mı?

Bizim Ansızın Tiyatro diye bir olgumuz var. AVM, metro durakları, büyük meydanlar gibi belirli konumlara yerleşeceğiz ve birden tiyatro yapmaya başlayacağız. Bir tiyatro kolajı yapacağız. Bunun adı da Ansızın Tiyatro olacak. Bir iki metro treni, otobüs kaçırılacak ama keyfine doyum olmaz bir tiyatro gösterisi izlenecek. Bunlar pat diye yapılacak. Biz üretmeyelim de kim üretsin. Un, su, yağ verilmiş biz ekmek yapmazsak enayiyiz. (gülüyor) Ben Darülbedayi’nin kırıntısıyım. Öyle bir harmanlandık ki bu tiyatro yirmi otuz yıl yıkılmaz. Tiyatroyu sevdirmek adına ne mümkünse yapacağız. Sadece bildiğimiz işi yapıyoruz. Muhalif dedikleri insanları çalıştırıyoruz. Biz tiyatrocu olarak görüyoruz, muhalif değil. Onlar da bildiği ve sevdiği işi yapıyor, bundan eminim. Siyasi görüşleri beni ilgilendirmiyor. Kurumuma zarar vermiyorsa, oyuna zarar vermiyorsa, işini iyi yapıyorsa tamam. Benim ölçüm bu.

#şehir tiyatroları
#tiyatro
#Erhan Yazıcıoğlu
9 yıl önce