|

Bu filmi çok gördük

Bir gazetecinin İran’da casusluk suçlamasıyla tutuklanarak gözaltında işkence görmesini konu alan Rosewater/Gülsuyu, Batı’nın Doğu’ya üsttenci, oryantalist bakışını özetleyen mizah soslu, propagandist bir film.

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/04/2015 Cuma
Güncelleme: 22:55 - 9/04/2015 Perşembe
Yeni Şafak

Dünya siyasetinin çekim merkezlerinden olan İran, sinema alanında da sıklıkla gündeme gelen bir ülke. Muhalif yönetmenlere yönelik tavrı ve sansür etrafında yaşanan tartışmalar, İran'ı sinema gündeminin üst sıralarında tuttu hep. Hollywood ve Avrupalı sinemacıların birçok kez farklı hikayeler ama aynı ama aynı bakışla yorumladığı İran, şimdilerde yeni bir Hollywood filmiyle gündeme geldi. Yönetmenliğini ünlü Amerikalı şovmen Jon Stewart'ın yaptığı ve İran asıllı gazeteci Maziar Bahari'nin gerçek hayat hikayesine dayandırılan Rosewater/Gülsuyu, bu gün vizyona giriyor. Gazetecinin “Then They Came for Me” adlı kitabından uyarlanan film, Batı'nın Doğu'ya üsttenci bakışını özetleyen mizah soslu, propagandist bir film.



Yıllar sonra İran'da


Filmde gazeteci Bahari'yi ünlü oyuncu Gael Garcia Bernal canlandırıyor. Türk oyuncu Haluk Bilginer, Dimitri Leonidas ve Shohreh Aghdashloo'in başrollerini paylaştığı film, Londra'da yaşayan muhabir Maziar Bahari'nin 2009 seçimlerini takip etmek üzere İran'a gelmesiyle başlıyor. Burada İran güvenlik güçleri tarafından casusluk suçlamasıyla gözaltına alınan Bahari, üç ayı aşkın bir süre kaldığı hapiste psikolojik şiddet, baskı ve yer yer şiddet görür. Film, gazetecinin İran seçimlerinde yaşanan karmaşa ve sokak olaylarınını yanı sıra, Bahari'nin hapiste yaşadığı günleri ve gülsuyu kullanan bir 'uzman'la yaşadıklarını konu ediyor.



Batı tipi Müslümanlığa güzelleme


Film daha ilk sahnelerinden itibaren İran, Ortadoğu ve İslam'a bakışıcısını ortaya koyuyor. Maziar Bahri'nin evini basan polis memuru (Rosewater), Bahari'nin annesine başını örtmesini söylüyor. Annenin 'seni tahrik mi ediyorum” karşılığı, örtünmeyi yalnızca 'tahrik' üzerinden okuyan anlayışın tipik bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Seküler anlayışla yazıldığı belli mesajlar bununla kalmıyor. 'Bilinçli Müslümanlığı' sembolize eden devrim karşıtı ana karakter ile içki tüketimi dâhil haram sayılan pek çok alışkanlığı bulunan ancak yol kenarında namaz kılmayı da ihmal etmeyen özgürlükçü, muhalif gençler, yönetmenin gönlünde yatan Batılı İslam'ı ifşa eder nitelikte. Kendisi de bir İranlı olan Maziar'ın annesi dâhil herkesle İngilizce konuşması ve dahi filmin Farsça değil İngilizce çekilmiş olması, filmin uluslararası pazarı öncelediğini ortaya koyarken, oryantalist bakışı tamamlayan bir tavır olarak da dikkat çekiyor.



Gazetecilik değil, dizayn çabası


İran'da düşünce ve görüşleri nedeniyle haksız biçimde yargılanıp tutuklanan gazeteci, sanatçı ve yazarların varlığı bir gerçek. Sinema, müzik, edebiyat gibi alanlarda yasak ve baskıların olduğu da doğru. Ancak Amerika ve Batılı devletlerin doğrudan ya da dolaylı yollarla yine bu alanlar üzerinden İran ve Ortadoğu'daki birçok ülkeyi dizayn etmeye çalıştığı da diğer bir gerçek. Dolayısıyla muhalif adayı açık biçimde destekleyerek, ayaklanmaları gazetecilikten öte, açık bir dayanışma tavrıyla yürüten birinden kahraman çıkarma çabası inandırıcı durmuyor. Akla ziyan diyaloglarla tasvir edilen 'ucuz kötüler'in komiklikleri de durumu kurtarmaya yetmiyor.



Karakterler kartondan


Rosewater, karakterler bakımından oldukça vasat ve yer yer gülünç kalan bir yapım. İyilerin bütünüyle iyi, kötülerin bütünüyle kötü tasvir edildiği basmakalıp bir yapıya sahip olan filmde, Ahmedinejad yanlıları beyinleri yıkanmış, yobaz, şiddete eğilimli kalabalıklar olarak tanımlanırken, reformist aday Musavi yanlıları ise gayet sempatik, özgürlükçü ve sanat/düşünce taraftarları olarak gösteriliyor. Film bu yönüyle ülkede yaşanan tartışma ve gelişmeleri sorgulamaktan çok belirli bir görüşü benimseyip bu anlayışı seyirciye kabul ettirme üzerine inşa edilmiş. Yaşamın son derece farklı yüzlerinin yaşandığı İran'ı iki uç üzerinden kurgulayan ezberci Batılı okumanın seyirciyi etkilemeyeceği gayet açık. Zira seyirci filmin kurduğu denklemi anlama noktasında yeterince tecrübeye sahip.



Kültürlü iyiler, demode kötüler

Filmin İran güvenlik güçleriyle ilgili temsilleri de oldukça ilginç. İran'da gerçek hayatta örnekleri bulunan çok açık baskı ve yasaklar yerine, yapay ajitasyonlar üreten film, tabiri caizse ucuz yollara başvuruyor. Gazetecinin evini basarak buradaki bazı film, müzik ve edebiyat eserlerini 'porno' diyerek kayda geçiren polisi cahil, sanat/sinema düşmanı gösteren film, Hollywood'un bu türden klişelerini tekrarlamaktan öteye geçmiyor. Öte yandan gazeteciyi hapiste sorgulayan İranlı polisler karikatürize edilerek seyircinin gözünde komik duruma düşürülmeye çalışılıyor. Sorgu esnasında şiddet dilinden başka dayanağı olmayan zavallı cahil polisler görüntüsü veren yönetmen, kahramanı aracılığıyla ağızlarının payını verdiği kötü polisleri cinsel açlığa sahip, kültürsüz ve aşırı paranoyak tipler olarak tasvir ediyor. Süper güçlerin cirit attığı Ortadoğu'nun en güçlü istihbarat yapılarından birine sahip İran'ın ilkel, akli melekelerden yoksun tiplemelerle yansıtılması filmin kötü niyeti kadar ucuz propagandist dilini de ifşa etmeye yetiyor.



#Rosewater
#sinema
#kültür
9 yıl önce