|

Güven'den senarist Okay'ın cenaze törenine ilişkin yorum: 'Bu ikiyüzlülük, ateiste de saygısızlık, İslâm'a da...'

İmam soruyordu Okay'ın cenazesindeki kalabalığa meselâ, 'Haklarınızı helâl ediyor musunuz?' diye... Hemen söyleyeyim, benim -çocukları evde onun senaryolarından son derece olumsuz etkilenen- bir vatandaş sıfatıyla görüş beyan etme hakkım var ise herkes şunu net olarak bilsin ki ben kendisine hakkımı helâl falan etmiyorum. Özel hayatında böyle duygusal bir İslâmî ritüel ile ta en başından itibaren sürekli alay etmiş olan Okay'ın öte âlemden bu olumsuz cevabıma kırılacağını da hiç sanmıyorum. Kendimi en az onun kadar dürüst ve tutarlı olmakla yükümlü görmekteyim. Dürüstlük ise kalbinizden geçeni eğip bükmeden söylemeyi gerektirir.

Yeni Şafak
00:00 - 11/04/2012 Çarşamba
Güncelleme: 01:17 - 13/04/2012 Cuma
Yeni Şafak
Güven'den senarist Okay'ın cenaze törenine ilişkin
Güven'den senarist Okay'ın cenaze törenine ilişkin
Yakalandığı kanser hastalığıyla savaşını kaybederek hafta başında (9 Nisan Pazartesi) vefât eden ve herhangi bir semavî dine bağlı olmadığı alenen bilinen ünlü televizyon senaristi
Meral Okay
'ın cenazesinin
İslâm dininin ritüellerine uygun şekilde defnedilmesine
ilişkin tartışmalar sürerken, bu konuda bir dizi haber yayımlayan
Yeni Akit
gazetesi benden de görüş aldı.
Yeni Akit
muhabirlerinden gelen talep üzerine kendilerine yazılı olarak ilettiğim görüşlerim
12 Nisan Perşembe
günü de anılan gazetede
özetlenmiş
biçimiyle yayımlandı. Aşağıda, bu konuya ilişkin olarak yaptığım basın açıklamasının
tam metnini
okuyabilirsiniz.

* * *

Yaşadığı son saniyeye ve aldığı son nefese kadar,
Meral Okay
benim açımdan ideolojik bir muhalifti. Kendisini de televizyon ekranlarından ve gazetedeki köşemden, bilhassa
Kanuni Sultan Süleyman
“Muhteşem Yüzyıl”
adlı dizide büründürdüğü
“soytarı”
kimlik nedeniyle pek çok kez eleştirmişliğim söz konusudur.
Ancak, muhatabımız ağır bir hastalık geçirdi, bunun sonucunda da dünya hayatını tamamladı. Sahip olduğum ya da en azından olmaya çalıştığım
Müslüman ahlâkı
, bu dakikadan sonra artık onun hakkında yaşarkenki sert üslûbumla konuşmamı engelliyor. Ölümden sonra her ne olduğunu var sayıyorsa, o diyâra gitti.
Yüce Allah
, bu kulu ahiret hakkında her ne düşünmüş ve dilemişse kalbine göre versin.
Öte yandan,
Okay
'ın vefâtı, bizim
Cumhuriyet tarihi
boyunca ateist gazetecilerin, sanatçıların, bilim insanlarının cenazelerinde yaşanan bazı mide bulandırıcı ikiyüzlülükleri eleştirmemize de bir engel teşkil etmez. Türkiye'nin aydın çevrelerinde gerçekleşen ölüm olaylarında artık klasiğe dönüşmüş bir manzaradır bu... Hayatının hiçbir döneminde dinsel değerlere inanmadığı herkesçe pek iyi bilinen, dahası bunu eserlerinde, röportajlarında, günlük konuşmalarında da açık açık beyan etmiş er kişi ya da hatun kişi ölür; bir bakarsınız cenazesinde sanki bu insan ömrü boyunca o kutsal değerlerle hiç mücadele etmemiş gibi imamlar duygusal triplere girer, milleti ağlatır, kitleden
İslâmî bir jargon
kullanarak
helâllik
ister.
Oysa, bir
ateistin
tabutunun üzerine, asla inanmadığı bir dinin asla inanmadığı bir âyeti yazılı olan o yeşil örtü asla
örtülemez
. Sözgelimi, ben bir
Müslüman
olarak tabutumun üzerinde
Marks
'tan,
Lenin
'den,
Stalin
'den, bölücübaşı
Apo
'dan bir
özdeyiş
olması gibi bir ihtimâlin esprisine bile tahammül edemiyorum.
Meral Okay
da yaşarken
ateistliğini
açıkça ve defalarca
Dahası,
“Beni İslâmî geleneklere göre defnetmeyin, bedenimi yakın”
demişti. Ki bence bu son derece namuslu bir tavır; ayrıca onun
İslâmî temeller
üzerine kurulmuş
Osmanlı Devleti
ve bu devletin tarihsel serüvenindeki en önemli liderlerden biri olan
Kanunî Sultan Süleyman
da dahil din, kültür ve tarihimize ilişkin pek çok hassas konuya bakış açısını da mükemmelen ortaya koyuyor.
Pekiyi, bu yazar hanım olanca dürüstlüğü içinde yaşayıp ölmüşken, onun cesedi üzerinden bu kadar pespaye, bu denli ikiyüzlü bir İslâmî duygusallık rüzgârı estirmeye kimin hakkı olabilir?
Bu yüzden diyorum ki,
Türkiye
'de nasıl ki İslâmiyet dışındaki dinlerin mensuplarına hizmet veren farklı farklı cenaze evleri, defin işlerini yürüten profesyonel şirketler var ise,
ateistler
için de onların son isteklerine uygun ritüeller gerçekleştirecek bir
özel şirket
ya da bizzat devlet eliyle bir
belediye birimi
kurulmalıdır. Hiç olmazsa kent merkezlerinde… En başta da bir
“krematoryum”
, yani vasiyeti bu yönde olan ölülerin yakıldığı bir tesis kurulması gerekiyor. Böylece, son örnekteki gibi kemikleşmiş ikiyüzlülüklerden hep birlikte kurtuluruz, herkes kendisi ve akrabalarının gönlünce ya toprağa verilir ya da külleri yüksekçe bir yerden dağlara, denizlere savrulur.
İyi hatırlıyorum, ünlü sopranomuz
Leyla Gencer
de birkaç yıl önce aynı şeyi vasiyet etmişti.
Aziz Nesin
ise
“Beni hiçbir dinî tören yapmadan direkt olarak vakfımın bahçesine gömün”
demişti. Ancak, devletin ve yerel yönetimlerin fiilî olarak böyle ekstrem durumlara karşı herhangi bir hazırlığı olmadığından dolayı, hepsinde de benzer krizler yaşanmıştı. Oysa, bunlar bana göre son derece dürüstçe tavırlar; hiçbir ateistin millete hoş görüneceğim diye kıvırmasına gerek yok.
İslâm dinine bağlılık
, canınız istediğinde elinize alıp bir süre oyalandığınız, sonra da sıkılınca kaldırıp kenara attığınız bir tür
"oyuncak"
değildir. Kaldı ki herkesi kandırmayı başarsanız bile
Allah'ı kandıramazsınız.

Bütün iyi niyetim ve objektifliğimle bir kez daha tekrar ediyorum:

Öldükten sonra moleküllerine ayrılıp toprak olacağını düşünen, ölümden sonra ebedî bir hayata kesinlikle inanmayan birine ve onunla benzer görüşlere sahip olan bir çevreye cami avlularında uzun uzadıya dualar, Fatiha'lar, Ayet-el-Kürsî'ler dinletmek, yaptığı işin baştan aşağıya sakat olduğunu bilen bir cenaze imamını orta yere dikip Müslüman ahkâmı üzerinden bir vedâ töreni düzenletmek o ölüye de saygısızlıktır, yıllarca dinin incelikleri üzerine eğitim almış olan o zavallı imama da, orada Kur'an'dan bölümleri duyunca cin çarpmışa dönen kalabalığa da…
Kişilerin ölmeden önce hazırladıkları
yazılı ve sözlü vasiyetler
esas alınarak,
dinsizlik
dahil istisnasız her dinin ve inanış biçiminin mensuplarına öldüklerinde nasıl gömülmek istiyorlarsa öyle muamele edilmeli… Dahası, nüfus kâğıdında bulunan
“din”
bölümü de öyle çocukken anne-baba tarafından falan değil, kişi
18
yaşına bastıktan sonra nüfus müdürlüklerinde tamamen kendi
özgür iradesiyle, kişisel beyanıyla
doldurulmalı… Ayrıca kişiye hayatının değişik evrelerinde bu hanede yazılı olan tercihini
değiştirme hakkı
da tanınmalı…
Din
, tıpkı kişinin
adı-soyadı, milliyeti, mesleği, politik tercihi
gibi çok hassas bir konu, hattâ bana göre saydıklarımın tümünden daha önemli bir
kimlik
ve
aidiyet
simgesi… Biz ise devlet olarak
Cumhuriyet
düzeninde bu konunun iyice suyunu çıkarmış durumdayız.
Meral Okay
'ın cenazesinde yaşanan ikiyüzlülük bu işin artık böyle gidemeyeceğini de göstermiş oldu.
İmam soruyordu orada kalabalığa meselâ,
“Haklarınızı helâl ediyor musunuz?”
diye... Hemen söyleyeyim, benim -çocukları evde onun senaryolarından son derece olumsuz etkilenen- bir vatandaş sıfatıyla görüş beyan etme hakkım var ise herkes şunu net olarak bilsin ki
ben kendisine hakkımı helâl falan etmiyorum.
Özel hayatında böyle duygusal bir İslâmî ritüel ile ta en başından itibaren sürekli alay etmiş olan
Okay
'ın öte âlemden bu olumsuz cevabıma kırılacağını da hiç sanmıyorum.
Kendimi en az onun kadar dürüst ve tutarlı olmakla yükümlü görmekteyim. Dürüstlük ise kalbinizden geçeni eğip bükmeden söylemeyi gerektirir.
Umarım, bu ülkenin karşı mahalleye cici ve demokrat görünmek uğruna orada burada
Meral Okay
'ın ölümüne ağlaşan kimi zıvanadan çıkmış
ultra-entel zamâne Müslümanları
da ateistlerin öteden beri sergiledikleri bu
ödünsüz dürüstlük
mertebesine tez zamanda erişirler.

* * *

MERAL OKAY (1959-2012): Toprağı bol olsun...
12 yıl önce