|
Bu sonucu öngörmemişlerdi...
7 Haziran genel seçim sonuçlarını, 2013 yılının başından itibaren yaşanan süreçten kopararak değerlendirmek anlamlı bir sonuç vermeyecektir. Çözüm Süreci ile bin yıl sonra yeniden bölgede tayin edici olacak bir Türk-Kürt ittifakı kurulması ve iç barışı sağlama yoluna giren Türkiye'nin müdahaleye uğramaması beklenemezdi. Nitekim 2002-2010 sürecinden farklı ve daha sert bir döneme girdik.

Burada yaşanan tabii ki bir egemenlik mücadelesidir ve bu mücadele Türkiye ile sınırlı değil, bilakis küresel bir meseledir.

Çözüm Süreci, yerli bir proje olarak bölgemizde farklı bir iktidar paradigması yaratacağı için de hışım çekti. Öcalan'a ilk tehdit Paris suikastları ile geldi. Öcalan'ın bir Mandela olmadığı biliniyordu. Dolayısıyla kendisine yönelen hareketin arkasındaki uluslararası gücü fark ettiğinde pozisyon alacağı veya itiraz etmeyeceği de ortadaydı. Eş zamanlı olarak Sayın Erdoğan'ın hedefe konması gecikmedi.

PKK hattının elden kaçmaması için Batı'da bir küçük burjuva ayaklanması olan Gezi desteklendi. Böylelikle mesajı alan Kandil 8 Mayıs'ta ilan ettiği geri çekilme kararını 10 Haziran'da rafa kaldırdı ve hükümete/sürece karşı savaş pozisyonuna yerleşti. Selahattin Demirtaş, birlikçi Öcalan'ın yerine “laikçi ittifaka vurucu güç olarak” Kürt hareketini lehimleyecek lider olarak yerli/dış basın tarafından parlatıldı.

Arkasından paralel örgüt ile 17/25 Aralık darbesi yaşandı. Üç seçim öncesi, ülke siyasetini dizayn etme çabası başladı. Ancak Sayın Erdoğan mücadeleyi kazandı. 30 Mart ve 10 Ağustos seçimleri başarıyla geçildi. Bunun üzerine ise muhafazakârlara karşı yeni bir sosyolojik hat yaratmak için Kobani üzerinden 6-8 Ekim ayaklanması tertiplendi. PKK ikna edilmiş ve HDP formatlanmıştı. Kobani, Kürtleri AK Parti'den koparmak ve Yeni Türkiye için yeniden birlik fikrini zayıflatmak üzere kullanıldı. Böylelikle hem HDP'nin hem de MHP'nin karşılıklı olarak yükseldiği bir dönemin hazırlığı yapılmış oldu. Bugün bu iki partinin eşit sayıda vekil çıkarması bu hikayenin bir sonucu oldu.

Buna rağmen sokak yeteri kadar hareketlendirilemedi. Aslında Çözüm Süreci, HDP/PKK muhataplığı anlamında 6-8 Ekim'de bitmişti. Öcalan etkisizleştirilmek, DAİŞ üzerinden AK Parti ve Erdoğan mezhepçi bir köşeye sıkıştırılmak, ülkedeki devrimci güç olan muhafazakâr bloktan dindar Kürtleri koparmak, diğer yanda da muhafazakarlara karşı “laikçi bir karşıt ağırlık merkezi” yaratılmak istendi. Sayın Erdoğan, Sayın Davutoğlu ve AK Parti süreci gücü oranında çok iyi yönetti. Bir iç savaşa izin verilmedi. İki seçim başarıyla geçildi. Mısır'daki gibi siyasal sistemi çökertmeleri mümkün olmadı.

Bugün başka bir Türkiye'deyiz. Yeni Türkiye'den önce taşların yerine oturacağı bir ara döneme ihtiyaç olduğu görünüyor.

Elimizde artık bir Türk ve bir de Kürt CHP'si var. Sağda MHP'nin tavrının ne olacağı henüz belli değil. Siyasal sistemin tek büyük güvencesi AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Bu hayırlı bir sonuçtur ve halk iradesi gerçekleşmiştir. Halk, baraj altında kalınması halinde seçim sonuçlarının şaibeli olduğu gerekçesiyle hazırlanan iç çatışma/darbe tuzağına HDP'yi yüzde 13'le siyasete mahkum ederek izin vermemiştir. HDP'nin zayıf bir AK Parti hükümeti ile hem Çözüm Süreci'ni suistimal etmesinin, hem de demokratik muhalefet kılıfında sahada Kandil'i güçlendirmesinin önüne geçerken, onu CHP ve MHP'nin kucağına atmıştır. HDP, mesela 278 vekil ile zayıf bir AK Parti hükümetinde yaşayacağı konfora artık sahip değildir.

12 yıldır kışkırtılan ve enerji yüklenen laikçi fay hattı bir gecede enerjisinin ciddi bir kısmını boşalttı. Ama AK Parti de sapasağlam ayakta kaldı. İstenen sonucun bu olmadığına kalıbımı basarım. Seçim sisteminin saçmalığı, başkanlık sisteminin Erdoğan'a değil, bu ülkenin gelecek nesillerine lazım olduğu, bu öfkenin boşalmasıyla gevşeyen bir kısım muhafazakar ve sertleşen laikçi tabanda fark edilebilir.

AK Parti ve Erdoğan'ı hal etmek için cehennemler yaratmayı göze alan bir çılgınlık şimdi meşru Meclis'te sorumluluk almak durumunda.

Artık PKK ve paralel örgüt, CHP, MHP ve HDP'ye zimmetlenmiştir. İllegal koalisyon ortaklarının her faaliyetinden onlar sorumlu olacak. Sayın Erdoğan, Sayın Davutoğlu ve AK Parti barış için tüm riskleri aldı. Ülkeyi muazzam bir noktaya taşıdı. Toplumun önünde en rahat parti AK Parti'dir.

AK Partililerin hüznü partilerinin en yakın rakibine 16 puan fark atan seçim sonuçlarından değil, ülkenin yaşayacağı ara dönemden ötürüdür.

Ortada bir seçim hezimeti yoktur. Bilakis yedi düvele ve her türlü zelil provokasyona karşı verilen uzun soluklu bir mücadelede AK Parti halkın ümit bağladığı tek parti konumundadır. Ancak halkımız algı mühendisliği ile biriken anomalileri, bu anomalilerin nesnesi haline gelmiş üç muhalefet partisini Meclis'e mahkum ederek çözme sürecini başlatmıştır.

Her zaman dediğim gibi, siyasal sistemimiz ve sandık en büyük güvencemizdir. Halk yine en zor durumda ortaya müthiş bir aritmetik çıkararak tüm aktörlerin vidasını sıkmıştır.

Hayırlısı olsun.
#Öcalan
#PKK
#DAİŞ
#AK Parti
9 yıl önce
Bu sonucu öngörmemişlerdi...
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu