|
8 defa gidip 9 defa gelmesini tercih ederdik
Süleyman Demirel'in en sevdiğim yönü, aleyhinde yazanları mahkemeye vermemesiydi.

Koskoca Başbakan ya da Cumhurbaşkanı, sıradan bir gazeteci onu karaladı diye dava açmaya niçin gerek duysun?

Kırkpınar'ın başpehlivanı, yolda yürürken delikanlılardan biri ona el ense çekmeye kalkarsa ne yapar? Gülüp geçer.

Demirel de gülüp geçiyordu, gülmese bile geçiyordu.

Bence takdir edilmesi gereken bir diğer yönü de demokrasi mücadelesindeki azmi ve başta barajlar olmak üzere yaptığı hizmetlerdir.

*

Altı defa gidip yedi defa gelmesi işte o azminin göstergesi.

Şayet sekiz defa gitseydi, dokuzuncu defa gelirdi; bundan emin olun.

Fakat kendisi bundan emin olamadı.

Bir defa daha gitmeyi göze almayışı da bu yüzden.

Ve bu yüzden son döneminde çizgi değişti, “u dönüşü” yaptı. (Yahut “n dönüşü” diyelim. Çünkü şeklen daha doğru.)

İşte bu dönüş ve sonrasıdır ki sevmediğim yönlerinin listesi böylece başlar.

*

“Yollar yürümekle aşınmaz” sözü, demokratik toplumlarda varılması gereken ileri bir noktayı işaret eder.

Yakıp yıkmadıktan sonra, isteyen istediği kadar yürüsün.

“Konuşan Türkiye” sözü de aynı şekilde demokrasiye olan inancın ifadesidir.

Bu da isteyen istediği kadar konuşsun anlamına gelir.

Takatten düşene kadar yürü, çenen açılmayacak hale gelene kadar konuş…

İstersen ikisini birden yap ve hem konuş hem yürü.

Yeter ki sınırları ihlal etme.

*

“Benzin vardı da biz mi içtik?”

“Dün dündür, bugün bugündür.”

“Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü değildir. Binaenaleyh Ege göl değildir.”

“Siyasete giren her şeyi göze alır” gibi sözleriyle tarihe geçen Demirel'in “Memleket 70 sente muhtaç” sözünü de unutulmazlar arasında saymak gerekir.

*

Gelelim sevmediğim taraflarına.

En başta, Özal'a karşı gösterdiği ağır muhalefetin ülkeye ciddi zarar verdiğini düşünüyorum.

Zira Özal'ın yaptığı atılımları en iyi anlayacak kişi Demirel'di.

“Çankaya'nın şişmanı” gibi biçimsiz sataşmalar, belki mümtaz basınımızın pek hoşuna gitmişti ama bir süre sonra Çankaya'ya kendisi çıktı.

Ve şu garip tecelliye bakın ki şişmanlıkta Demirel, Özal'dan daha ileri seviyedeydi.

Tığ gibi bir delikanlı sayılmazdı.

Mümtaz basınımız o ifadeyi Demirel göreve gelince unuttu ve bir daha hiç hatırlamadı.

Çünkü dümen suyuna girmiş ve aynı yolda ilerlemeyi tercih etmişti.

*

“Onlar ne veriyorsa benden 5 fazlası” demek, aslında ne devlet ciddiyetine sığar, ne bütçe disiplini çerçevesine.

Açık artırma usulü propaganda, belki birkaç oy kazandırır ama esasen ülkeye zarar getirir.

Öyle de oldu nitekim.

*

Dokuzuncu Senfoni ile karşılaşınca “İşte çağdaş Türkiye” ifadesi, “Çık tıka çıka lınla…” diye 10. Yıl Marşı'na başlayanlara karşı kollarını açıp bütün şefkatini sergilemesi, hiç unutmadığım sahnelerdir.

Demirel'in 28 Şubat dönemindeki tutumunu kimse tevil edemez.

Yavuz Donat bile iknada başarılı olamaz.

“Başörtüsü gericiliktir. Başörtülüler Suudi Arabistan'a gitsin” sözü tevile gelmez.

Gelir diyen varsa, şu soruya bir cevap vermeli:

Maç sırasında öteki takıma geçip de peş peşe kendi kalesine gol atan futbolcuya nasıl bakarlar?

*

Tamam, şapkayı kaptırmadı, GAP'ı da gaptırmadı ama yakayı kaptırdı.

Hedef sadece Köşk'e çıkmak mıydı?

Bütün mesele o muydu?

Mücadele oraya kadar mıydı?

Demokrasi, halkın iradesi gibi sözler sadece nutuklarda kaldı.

Dönüşümlü başbakanlıkta mutabık kaldıkları için Erbakan'dan sonra Çiller göreve gelecekti.

Demirel şapkadan tavşan çıkarır gibi görevi Mesut Yılmaz'a verdi.

“Ben Cumhurbaşkanıyım, istediğime veririm” dedi, sıyrıldı işin içinden.

Şu günlerde yeni kurulacak hükümet formülleri arasında da geçiyor dönüşümlü başbakanlık.

Varsayalım anlaştılar ve AK Parti ile CHP hükümeti kurdular.

Değişme vakti geldiğinde Başbakan Davutoğlu istifa edecek.

O gün Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümet kurma görevini Kılıçdaroğlu yerine, Bahçeli veya Demirtaş'a verse nasıl olur?

*

Milletimizin başı sağ olsun diyerek, arkasından konuşulanları ve yazılanları takip etmeye çalıştım.

İlksan yolsuzluğu ile ilgili “Verdimse ben verdim” deyip noktayı koymasına değinen birine rastlamadım.

Şimdi devlet töreni yapılıyor.

Yapılsın, hakkıdır. Koskoca Cumhurbaşkanı… Türkiye siyasetinin 40-50 yılına damgasını vurmuş biri…

Fakat ülkeye yaptıkları ölçüye vurulduğunda, faydası mı daha ağır basar, zararı mı; içinden kolay çıkılacak bir hesap gibi görünmüyor… Allah rahmet eylesin.
#Kılıçdaroğlu
#demirel
#seçim sonuçları
#erbakan
#ak parti
9 yıl önce
8 defa gidip 9 defa gelmesini tercih ederdik
Fıkıh ahlakın nesi olur?
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi