|
Dönülmez akşamın ufkundayız
Süleyman Demirel'i, 28 Şubat'ta başörtülüleri Suudi Arabistan'a yollamaya niyetlendiği için olsa gerek pek sevemedim. Zaten, 2000'lerden sonra kendisi hep birtakım pazarlıklarla, hep koalisyon hesaplarıyla anıldı; Demirel adı 2000'lerin başında bile hükümet düşürme senaryolarının başrolünde geçerdi.

Ama herkes bilir ki, demokrasinin kısa tarihi bu ülkede uzadı yüzyıl oldu; yani Demirel'e o kadar da haksızlık etmemek gerekti. Sözgelimi, 1960'lardan itibaren siyasette olan Demirel iki darbe atlattı, gidip geldi; bildiğimiz ya da bilmediğimiz ağır şeyler yaşadı.

Aynı Demirel'e “Çoban Sülü” lakabını takmanın sevimli bir manası/tonu belki aransa bulunabilir ama “Morrison Süleyman” lafına ne demeliydi? Demirel, o dönemin soğuk savaş şartlarına hükmedebilecek durumda mıydı ki, bu lafı hak etsindi.

Haksızlığa uğramıştır dönem dönem ama kabul edelim ki, Demirel'in dindar kitleler nezdinde “sağcı olarak görülmesinin” sebebi, O'nun gerçekten bir sağcı olmasıydı. Çünkü Demirel, hiçbir zaman, toplumsal hiyerarşinin tepesinde vesayet odaklarının bulunmasında, eşitsizlik ilişkilerinin bu odaklara göz yumularak çoğaltılmasında bir sorun görmedi; bununla bir meselesi olmadı; varsa bile kimseye göstermedi.

Ülkede, her 10 yılda bir darbe oldu, Demirel defalarca gitti, defalarca geldi ama asker hakkında açıktan eleştiri yaptığını duyan-gören olmadı; vesayet süreçlerine verdiği tek tepki “gitmek” ve yasağı bittiğinde “dönmek”ti. Ve bu “gitmek”le “dönmek”lerin sisteme itiraz etmekle ilgisi yoktu.

Menderes, demokrasi yolunda canından oldu; Özal, Erdoğan'a yapılanlara benzer çeşitli kampanyalara maruz kaldı, öldürüldüğü yolundaki iddialar hala taptaze. Erdoğan için düşünülen “iyilikleri” de görüyor izliyoruz zaten.

Ama Süleyman Demirel'in başına böyle şeyler gelmedi. Elbette Demirel de, sivil siyasette rol alma “kabahatini” işleyen herkes gibi bunun bedelini az ya da çok ödedi. Ama sözgelimi O'nun dindarlığı Kemalizm'in canını sıkacak türden bir dindarlık değildi.

Nazmiye Hanım nezdinde somutlaşan model sorunsuzdu. Emine Erdoğan'da gördüğümüz, dini gösterenleri taşıma eylemi neden “meydan okuma” olarak alındıysa; Demirel'lerin açıklamaya bir takım iyilik-güzellik kriterlerinin yeteceği köylü dindarlığı o yüzden kabul gördü; en azından köstek görmedi.

Yine de Demirel'in sağcılığı klasik ancient rejimindekiler gibi değildi; gelenekler eski tür feodal ilişki ve hiyerarşi biçimlerinin meşrulaştırıcısı anlamına gelmezdi; aksine Demirel'in kalkınmacı ve ilerlemeci bir ekonomi modelini benimsediğini söylemek yanlış olmaz.

Keza, klasik sağcılar modern dönemin ortaçağ'ın yeni bir versiyonu olduğunu söyleyebilecek kadar geçmişe özlem doludurlar. Bu bağlamda da Demirel ortalama bir klasik sağcıdan ayrılır. Ürettiği politika biçimlerinde de bu açıktır.

Ama işte yine de Demirel sağcıydı; yaptığı da hiyerarşik eşitsiz, vesayetçi ilişki biçimlerine itiraz etmeden, başkaldırmadan eklemlenmek ve sonunda O'nu yeniden üretmekti.

Bu yüzden bir kere gittikten sonra ikinci kez ve üçüncü ve dördüncü kez geri gelebildi.

Artık O'nu yargılamak bize düşmez; Allah rahmet eylesin diyelim.

Not: Mübarek Ramazan ayınızı tebrik ederim, hayırlara vesile olsun...
#Süleyman Demirel
#türk siyaseti
#Erdoğan
9 yıl önce
Dönülmez akşamın ufkundayız
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli