|
Mürsi ve hüzün
Lanet olası bir dünyada yaşıyoruz; iyilerin kaybettiği kötülerin hep ama hep kazandığı; düşenin dostunun olmadığı, güçlü olanın hep haklı olduğu bir dünya bu...

Öyle bir dünya ki; doğru olanla yanlış olan konjonktüre ve şartlara göre yer değiştirebilir; doğrunun; aslında doğru mu yanlış mı olduğu muktedirlerin o doğruyu nasıl tanımladığına göre değişebilir. Ve geçerli olan, meşru olan onların tanımıdır.

Ötesi mi? Ötesi kesif bir hüzündür, kor gibi bir kahırdır…

Öyle bir dünya ki içinde gün doldurduğumuz; gözlerinizin önünde olup biten apaçık haksızlığın aslında “hakk” olduğunu iddia edenlere itiraz etmek bile yeri gelir bedel ödemeyi gerektiren bir kabahate dönüşebilir.

Öfkeyle çaresizliğin kesişim noktasıdır yani genellikle dünya. Bakın çevrenize bakın; haksızlığa eliyle diliyle müdahale edemeyip sadece kalbiyle buğzedebilen iyilerin yüreği ezilirken, kötülerin içi neşe oluyor; kötüler hatta, giderek pür neşe oluyor, neşeye kesiyor.

Neden mi bahsediyorum; Şundan:

Mısır'ın darbeci mahkemesinin şehit Esma Biltaci'nin babası Muhammed Biltaci'ye verdiği idam kararına üzülüp, Mürsi'nin idam cezasının müebbete çevrilmesine kısmen de olsa sevinirken, bir haber daha geldi.

Darbeciler Muhammed Mürsi'nin biletini kesmişti, ikinci davadan idam kararı çıktı.

Mürsi'ye, yani hikayesini Kur'an-ı Kerim'deki ayetler izleğinde takip ettiğimiz; hem Hz. Yusuf kıssasının hem firavunların ülkesi olan Mısır'ın; seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı'na.

Güçlünün değil zayıfın tarafında durmayı şiar edindiği; Gazze'ye gidecek yardımların geçeceği sınır kapısını açmasıyla tescillenmiş olan lidere…

Halkın üstüne sniperlerla ateş açtıran, bir gün içinde yüzlerce sivil Mısırlıyı öldüren darbeci generalin, Sisi'nin; güçlünün tarafında durduğu, ABD'nin örtülü desteğini arkasına almasından, Merkel'le pozlara durmasından, Müslüman kanı akıtmalara doyamayan İsraille “iyi geçinmesinden”; Ortadoğu'nun diğer diktatörleriyle aynı dalga boyunda bulunmasından belliydi zaten…

“Doğru bazen doğru değildir” işte; zira, demokrasinin birincil koşulu olan meşruiyetin halkın desteğinden alındığı “doğru”su, doğru sonuçlara yol açmadı Mısır'da… Çünkü meşruiyetin tanımı Doğu'ya ve Batı'ya göre değişirdi. Doğu'da ve Ortadoğu'da, meşruiyet küresel güç odaklarının zalimliklerine eklemlenmekten, en azından boyun eğmekten sağlanmaktaydı… Meşruiyetin kaynağı halk iradesi olsaydı, Türkiye'nin tek başına seçime girip tek başına yüzde 52 oy alabilmiş ilk ve tek lideri, bunca küresel kampanyaya, bunca plana, hesaba, ayak oyununa maruz kalır mıydı?

Yine de Erdoğan; kısacık tarihi de olsa demokrasi geleneğimizin; “asılmış Başbakan”ı olan bir ülke olmamızın verdiği utangaçlığın; halkın sağduyusunun ve dışarılıklı olmayan bazı aydınların desteğinin de yardımıyla ayakta kalabildi. İnşallah kalmaya devam da edecek.

Ama Mısır'da demokrasi henüz doğmuş bir bebek kadar korunmasız ve tecrübesizdi.

Mürsi, düştü.

Üzgünüm…
#mısır darbesi
#mursi
#Esma Biltaci
9 yıl önce
Mürsi ve hüzün
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu