|
Türkiye ekonomisi nereye gidiyor
Türkiye'nin yaşadığı en önemli ekonomik krizlerden birisi 2001 krizidir. Krizden sonra ekonomi ve siyaset yeniden yapılanmış ve bugünlere gelinmiştir. Krizin küllerinden Ak Parti doğmuş ve Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidara gelerek, girdiği bütün genel ve yerel seçimlerde birinci parti olmuş ve bugüne kadar iktidarda kalmayı başarmıştır.

7 Haziran'da genel seçim var ve bir anlamda 13 yıllık Ak Parti iktidarının sorgulandığı bir seçim olacak.

Vatandaşlar oy verirken çok sayıda etkene bakıyor. Şüphesiz ilk baktıkları kendi hayat standartlarını birinci elden etkileyen ekonomik gelişmelerdir. Gelir artışı, iş imkanları, kiralar, fiyat artışları, çeşitli kamu hizmetleri düzeyi, sağlık, eğitim fırsatları, iç ve dış güvenlik v.b. gibi.

Bu yazı; genel bir ekonomik perspektif koyma adına 2002'den bugüne kadar Türkiye ekonomisindeki bazı temel büyüklüklerin ışığında yaşanan gelişmeleri değerlendirmektedir.

**

Bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerini ifade eden GSYH (milli gelir) 2002 yılında 231 milyar dolar iken, 2014 yılında 800 milyar dolara çıkmıştır.

Kişi başına gelir ortalama olarak 2002 sonunda 3.492 dolardan 2014 sonunda 10.404 dolara yükselmiştir.

**

2002 sonunda yüzde 29.8 olan yıllık enflasyon oranı, 2012 yılında yüzde 6.12 ve 2014 sonunda yüzde 8.2 olarak gerçekleşmiştir.

TCMB'nin hedeflediği yüzde 5 oranından sapma görülse de uzun yıllar çift haneli rakamlarda seyreden ve kronik hale gelen enflasyonun tek haneli rakamlara düşmesinin önemli bir başarı olduğu açıktır.

**

İşsizlik düzeyi, yüksek reel büyüme gerçekleşmelerine karşın yüksek düzeyini korumuştur. 2002 sonundaki yüzde 10.8düzeyindeki işsizlik oranı, 2014 sonunda yüzde 10.9 düzeyi ile korunmuştur. Burada her yıl istihdama yeni katılan ortalama 900 bin kişiye iş bulunduğunu söylemeliyiz.

Burada, işgücü arzının her yıl arttığını (nüfus ve işgücünü katılım artışı nedeniyle) fakat istihdam kapasitelerindeki artışın hem yeni işgücüne katılanları hem de işsizlerin sayısını azaltmaya yetmediğini söylemeliyiz.

Burada açık olarak her yıl önemli iş imkanlarının sağlandığı, fakat bunun yetersiz olduğu, yüzde 4-5 düzeyinde bir büyümenin sadece mevcut işsizlik oranını sabit tutacağı (başka deyişle sadece yeni işgücüne katılanları karşılayacak iş imkanı sağlanabileceği) söylenebilir.

**

Bütçe açığı/GSYH oranının yüzde 11.2 den yüzde 1.3'e kadar geriletilerek, kamu kesiminin açıkları toplamının GSYH'ya oranı olarak tanımlanan Kamu Kesimi Borçlanma Gereği (yani kamunun finansman ihtiyacı) 2002 yılında yüzde 9.99 düzeyinden 2013 yılı sonunda yüzde 0.46 düzeyine düşürülmüş ve bütçe üzerindeki faiz baskısı azaltılmıştır.

**

Kamu borç stoku/GSYH oranı yüzde 69.22den yüzde 34.9'a düşmüş, birçok AB ülkesi borç krizi yaşarken, Türkiye'nin temel borç rasyolarında ciddi düzelmeler yaşanmıştır.

Kamu dış borcu 2002 yılı sonunda 64.533 milyon dolar iken, 2014 yılı sonunda 117.697 milyon dolara ulaşmıştır. Fakat, Kamu dış borcunun milli gelir içindeki payının 2002 yılı sonundaki yüzde 27.7 düzeyinden 2014 yılı sonunda yüzde 14.6 düzeylerine gerilemesi kamu dış borçlardaki iyileşmenin önemli göstergesi.

Burada, özel kesim dış borç stokunun milli gelir içindeki payının (yüzde 18,7 düzeyinden yüzde 34.4 düzeylerine çıkmış) arttığını ve kur oynaklığının özel sektörün gelir elde edebilme gücünü ve geri ödeme kapasitesini etkilediğine vurgu yapmak gerekir.

İç borç stok olarak artsa da (202 milyar liradan 2014 yılı sonunda 438 milyar liraya), borç yükü ( iç borç/GSYH oranı) 2002 sonundaki yüzde 42.8 düzeyinden, 2014 yılı sonunda yüzde 28.4 düzeyine gerilemiştir.

**

2002 yılında 100 liralık verginin 87 lirası faize giderken, bugün 14 lirası faize gidiyor. Bu düşüşte, kamu ve bütçe dengesindeki iyileşmeden dolayı düşen faizlerin ve borç vadelerindeki uzamanın doğrudan katkısı var.

**

İhracat 36 milyar düzeyinden 158 milyar dolar, ithalat ise 51 milyar düzeyinden 253 milyar düzeyine çıkmıştır.

Cari işlemler açığı/GSYH oranı 2002 sonundaki yüzde 0.3 düzeylerinden 2014 yılı sonunda yüzde 5.7 düzeylerine çıkmıştır. Büyüme ve cari açık arasındaki doğru yönlü ilişki, yani büyüyen ekonomi cari açık üretmiştir.

**

Özetle, 2002 yılından bugüne birçok ekonomik göstergede olumlu gelişmeler yaşanmıştır, sıklıkla dile getirilen borçlarımız artı söylemi ekonomide büyüdüğü için herhangibir tehlike arzetmemektedir.

Cari açık, büyümeyle yakından ilgilidir ve yeni bir büyüme modeline (teknoloji, ar-ge ve inovasyonu öne alan) ihtiyacı ortaya koymaktadır. Bu yeni büyüme modeli, hem ekonomiye ivme kazandırır hem de cari açık ve işsizliği çözebilir.

Ekonomik göstergelerdeki pozitif ayrışmanın siyasi ve ekonomik istikrarla doğrudan ilgisi olduğunu, Türkiye'nin ilk defa uzun vadeli hedefler koyan (2023, 2071 ekonomik hedefleri gibi) bir ülke haline geldiğini, kendi coğrafyasında ciddi söz sahibi bir ülke konumuna taşındığını görmekteyiz.

Umarız genel seçim sonrası Türkiye'de son yıllarda gerçekleştirilen sosyo-ekonomik gelişmeleri ve dönüşümü daha ileri taşıyacak anlayışın iktidarı söz konusu olur.
#ekonomik kriz
#işgücü arzı
#finans
#borç stok
#ihracat
9 yıl önce
Türkiye ekonomisi nereye gidiyor
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle