|
Adayların gizledikleri!
Türkiye seçimlere hazırlanırken son on yılın en polarize dönemi yaşanıyor. Neoliberal politikaların, AB sürecinin yoğun biçimde gündemde olduğu yıllarda siyasal farklılık kalmamış gibiydi. Farklı partiler vardı elbette ama söz gelimi, statükoyu savunan ana muhalefet partisi ile iktidar partisi arasında temel politikalarda neredeyse fark yok gibiydi. En azından gündemi dolduran iki ana başlığı kimse tartışmıyordu. Zaten hem sistemin resterasyonu hem ekonomik politikaların farklı bir mecrada yeniden yapılandığı dönemdi. Görünüşte farklılıkların altı çizilse de bu iki temel konuda hiç bir siyasi taraf temel bir eleştiri getirmiyordu. Toplumsal düzlemde ise, farklı partilere oy verenlerin bile, mevcut siyasi ve iktisadi uygulamalara itiraz edecek ne bir argümanı ne de gerekçesi vardı. Avrupa Birliği sürecine ve neoliberal politikalara itiraz edenler ya entelektüel düzeyde topluma yansımayan bir konumda kaldı ya da siyasi olarak gündemi belirleme iddiasından uzak yapılara emanet edildi.

Uygulanan politikalardan rahatsız olanların bile, gidişatı içselleştirmiş bir ruh hali içinde, “böyle devam etsin ama biz de muhalif kalalım” türünde ikircikli bir siyasal duruş (!) sergiledikleri de gerçekti.

Bugün daha farklı bir ortamda seçime gidiliyor. Temel fark bu iki temel konuda hala ciddi bir eleştiri ve muhalefetin olmamasına rağmen toplumsal ayrışmanın gittikçe büyüyor olmasıdır. Ne alternatif siyaset üretilebilmiş ne de buna uygun bir siyasi dilden bahsedilebilir. Bunun yerine toplumu polarize edecek, farklılıkları derinleştirecek bir siyaset tarzı hakim taraflar arasında.

Bu durumun adayların belirlenmesine, isimlerin seçilmesine bir şekilde yansımaması imkansızdı. Nitekim partilerin tercih ettiği, öne çıkardığı isimlere bakınca adeta sahte bir diyalog, sahte bir toplumsal yakınlaşma ve kuşatıcılık gösterisi ortaya çıkıyor.

Hemen her parti, en azından Meclis'e girme iddiasında olanlar, farklı toplum ve inanç kesimlerinden aday gösterme yarışına girdiler. Yüzeysel olarak listeler yorumlanacak olursa farklı partilerin aslında birbirlerine yakınlaştıkları, daha geçişken bir siyasal tablo sergilediği izlenimi edinilebilir.

Oysa tam da bu noktada yakınlaşmaktan çok birbirine sağır kesilen bir siyasal kadrolaşmanın tahkim edildiği görülüyor. Bu durumun nasıl ortaya çıktığı hususu izaha muhtaç.

Öncelikle Türkiye'deki temel ayrışmanın muhafazakar kesimle kendini “sol” addeden statüko partileri arasında olduğu varsayılabilir. Bunun daha alt katmanlarında etnik ve mezhebi farklılıkların, farklı düzlemde de sınıfsal yapıların tercihleri belirleyici olduğunu varsayabiliriz. Sınıfsal çelişkileri de gerektiğinde absorbe eden dini ve etnik aidiyet olabiliyor.

Bu durumda siyasal ikirciklilik hali, aday politikalarına nasıl yansıdı?

Hemen her iddialı partinin, siyasi görüşü, toplumsal tabanı ve projeleri ne olursa olsun, farklı kesimlerden aday gösterdikleri bir tablo var. Muhafazakâr sağ partiler azınlık, sol eğilimli, farklı dini aidiyeti olan sembolik isimleri listesine aldı. Sol Kemalist temsilciler ise dini kimliği ile öne çıkmış bazı isimlere listelerinde yer vermeye özellikle çaba sarf etti. Etnik temelli politika yapan, bir tür Kürt Kemalizmi'ni inşa ettiği izlenimi veren parti, daha liberal, liberal sol hatta İslami kimliği ile öne çıkan isimlere kapı araladı. Benzer uygulama farklı kriterler için de geçerli.

Burada toplumsal yakınlaşma, uzlaşma olarak okunması gereken bir siyasal tercihin en azından neden bu iddiaya uygun düşmediğini keşfetmek için “karşı taraftan” adeta devşirilen isimlerin temsiliyet özelliklerine bakmak gerekiyor.

Karşı taraftan gösterilen adayların temsil ağırlığına bakarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; hemen hiç bir siyasi parti kendi dışındaki toplumsal ve siyasal kesimle sahici bir ilişkiye girmek niyetinde değil. Onları anlama, onlara yakınlaşma, onların siyasal taleplerine duyarlı olmaktan çok o kesimlerin oylarını almaya yönelik bir girişim. Temsili ağırlığı olmayan bir listeleme karşı tarafla kurulacak sahici bir ilişkiyi de engelliyor.

Bu durum, her kesimin kendi durduğu yeri tahkim etmek için farklı kesimlere verdiği bir tür sus payına dönüşüyor, niyet bu olmasa bile. Dolayısıyla listelerin genel görünümü toplumsal geçişkenlikleri mümkün kılacak bir temsiliyetten çok, konumunu tartışmayı engelleyecek, körleştirecek ve de tahkim edecek bir siyasal kamplaşmaya yol açabilir.

Artık muhafazakâr kesimin değerlerine, taleplerine hiç bir kesim bigane kalamaz. Ancak bu kesiminin taleplerinin etnik ve mezhebi ayrışma temelli ya da ulusalcı sol gelenek içinde karşılanmasının mümkün olmadığı sorusunu bertaraf edecek tercihler yapılıyor. Yahut çözüm sürecinin belli bir aşamaya geldiği dönemde, etnik temelli politikaların argümanlarını elinden alacak bir temsiliyet ne kadar mümkün sorusu da gündeme geliyor. Muhafazakâr kesime karşı ulusalcı ve etnik temelli siyasetin sekter aday tahkimine giderken muhafazakâr kesimde gerçek karşılığı olmayan isimler üzerinde Türkiye siyaseti geliştirmek mümkün mü?

Türkiye'de hiç bir siyasi parti ne Avrupa Birliği ve onun etrafında şekillenen toplumsal, siyasal normlarla ne de küresel kapitalizmi tüm kurumlarıyla yerleştiren neoliberal politikalarla yüzleşme cesareti gösterememiştir. Bunlarla yüzleşme cesaretini gösteremeyen siyaset anlayışına ise kişi ve isimler üzerinden siyaset yapmak kalıyor.
#akif emre
#seçimler
#partiler
9 yıl önce
Adayların gizledikleri!
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?
Netanyahu’ya tutuklama tehdidi ve Amerika’nın uluslararası itibarı