|
Benzemez kimse sana

Cumhuriyetin ilk yılları, 20’lerin sonu...

“Bursa’nın Tophane semtinde pembe boyalı ev o gece ışıklar içindeydi. Saz sesleri, oynak melodiler arnavut kaldırımlı sokağa yayılıyordu. Işıkları sızdıran keten perdelerin üzerinde gölgeler oynaşıyordu. Geceyarısına doğru sesler, saz sesleri birden kesildi.

Küçük odada oturan kadınların arasında küçük bir kız çıktı ortaya.

Elinde işlemeli bir mendil vardı. Sazlar makamlarda gezindiler. İçli bir ses okumaya başladı.

“Sevda yaratan gözlerin...”

Şarkı bittiği zaman küçük kız heyecandan titriyordu.

Yerine oturdu.

Başörtülü bir kadın küçük kızın kulağına, “Bir şarkı daha oku Müzeyyen” diye fısıldadı.

Okudu...”

Yıllar önce Orhan Tahsin’e verdiği röportajda küçük Müzeyyen’i böyle anlatıyordu Senar.

Hayata okuyarak adım attı ve yıllarca okudu...

Küçük bir radyo sanatçısıydı önce. İlk hocası kemençe üstadı Kemal Niyazi (Seyhun) Bey’le İstanbul radyosu programlarında söylemeye başladı.

Memlekette, Avrupa’da, Amerika’da kriz yılları, fazişmin doruk zamanı, tek parti rejiminin sert rüzgaları arasında sahneye çıktığı ilk yıl, 1933’tür.

Bir gün, ünlü Belvü Gazinosu’nun sahibi İbrahim Dervişzâde dinler Senar’ı ve 1933 yılının yaz sezonunun yıldızlar programına dahil eder.

15 yaşındadır.

Sahnede okuduğu ilk şarkının, “Ümidim kırıldı hep...” olduğunu söylerdi.

Son sahne konserini yine İstanbul’da 1983 yılında verdi.

50 yıl...

Müzeyyen Senar’ı yıllar önce tanıdım.

Bir vesileyle yaptığı bir kayıt çalışması sırasında izlemiştim onu, hayranlık içinde...

Ayak üstü uğradığı çalgılı bir lokantada, sahneye çıkıp iki şarkıyla insanları huşu içinde ayağa fırlatan demlerine tanık olmuştum.

O tarihte 80 yaşındadı...

Müzeyyen Senar bir devri başlatan ve kapatan kadındır.

Duruş, sesteki görülmemiş o eda, hafif ile ağırbaşlı arasında inanılmaz bir gidiş geliş, şarkı söyleyenin şarkıyı aşan esrarı, tizden hünsaya evrilen, her anında hükümran bir ses ve hüzün...

Yalınlığın tarifini onun sesi ve edası yaptı.

Onunla ilgili 15 yıl önce yazdığım bir yazıda Hasan Bülent Kahraman’ın şu satırlarını not etmişim:

“En ünlü sazendelerle okurken sahne kirinin üstüne sıçramamasına özen gösterdi. İlk plaklarındaki incecik hançerenin ‘ihtizaz’ları bu dikkatini yeterince yansıtmaktadır. Yıllar içinde sesinin üzerine örtülen ve onu kalınlaştıran aslında Türkiye’nin üzerine inen sisti. Gene de o büyük zekasıyla o sesin içinde hünba yapının, alaturkanın ruhuna çok daha uygun olduğunu anladı. Bu, sesin hançereden göğüse inişiydi...”

Onu tanımam hayatımın en anlamlı anıları arasında yer aldı.

Öyle kalacak...

Türkiye büyük bir sesini yitirdi.

Ses ve soluk bir kültürün nabzıdır. O nabız, nakıştı, şarkısı gibi keklikti.

Rahat uyu Müzeyyen Senar...

Bu ülke varoldukça sen de varolacaksın...

“Benzemez kimse sana”yı kimse senin gibi söyleyemeyecek.

Kimse sana benzemeyecek.

#Müzeyyen Senar
#İbrahim Dervişzâde
#Benzemez kimse sana
9 yıl önce
Benzemez kimse sana
Taş ve ruh yahut Sinan
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..