|
Fetret devri

Son gelişme ve tartışmalar, sadece siyasi düzeyde “sertleşme, kuralsızlık ve keyfilik" eğilimlerine işaret etmiyor.



Başka düzeylerde de benzer bir dalga hattı var. Gazetecilik, sivil toplum faaliyeti gibi meslek ve işlerin, kimilerinin elinde, belirli siyasi hedeflere kilitlenerek, belirli siyasi odakların lojistik birimleri haline dönüşerek “kumpas, tezgah, kişilik katli" gibi araçlarla yol alması, otoriterliği normalleştiren sıradan toplumsal bir alıştırma haline gelmesi bunun açık bir göstergesi.



Bu, bir fetret devri, buna hiç şüphe yok.



Ancak bunu mümkün kılan bir zemine sahip olduğumuza da hiç şüphe yok.



Bu zemini bugün iktidarın kurumsallaşmaya yüz tutan ataerkil eğiliminde, otoriter istikrar fikrinin toplumsal karşılık bulmasında, muhalefetin kurucu ideolojinin gölge oyunu olmayı tercih ederek, kendisini hiçliğe ve tepkiselliğe mahkum etmesinde görüyoruz.



Bu zeminin bir de zihniyet katmanı var. Geçen yıl bir ara “

" başlıklı bir yazıda dile getirmiştim bu katmanı.



Bugüne uyar mı dersiniz?



Bakalım…



“Kendisiyle kavga eden, kendisine ait kültürel, tarihi, dini her unsuru o güne yönelik siyasi işlevlerle faydacı bir şekilde tanımlayan bir dokumuz var…



Böyle yaptıkça o unsurlarla ya da o unsurlar etrafında çatışma yaşayan ve çatışmayı siyaset olarak tanımlayan bir anlayışımız var.



Bu dokunun ve anlayışın milliyetçiliği de, solculuğu da, İslamcılığı da, liberalliği de kendisine has olur.



Çatışmadan, dipsiz bütünleşme krizinden, aşırı siyasallaşmadan ve faydacılıktan beslenir.



Bu nedenle Türkiye'nin temel sorunlarından birisi uzlaşma kültürü eksikliği ve ötekini kabul meselesi olmuştur, kendi toplumsal farklılıkları ve dinamikleriyle yüzleşme sorunu olmuştur.



Her krizde, her ''yeni'' durumda, her girdi karşısında savrulmamız, dağılmamız, kutuplaşmamız, yer ve ittifak değiştirmemiz önemli ölçüde buradan kaynaklanır.



Zira böyle durumlar, döner dolaşır, bildik çatışmaları, ayrışmaları tekrar gündeme getirir ve derinleştirir.



Ve siyasallaşmış ortalama vatandaşın davranış kalıbı bellidir: Siyasi gelişmeler karşısında önce siyasi tavırlar, gardlar alınır, ne olup bittiğine daha sonra bakılır. Siyasi pozisyon alma, düşünceyi, anlamayı, tartışmayı ve ilkeyi ezer.



Bu kuraklık acıklıdır, ama gerçektir.



Türkiye toplumsal dokusu açısından da kırılganlık dozu yüksek bir ülke...



Ezelden beridir, farklıların ve farklılıkların kaynadığı, ancak bunların sadece yan yana, aslında ayrı ayrı yaşayabildikleri bir diyar...



Burada aradığımız hep aynı şey olmuştur, benzerlerimizle yaşamayı, benzerlerimizi üretmeyi arzu etmişizdir.



Bu yüzden bugün hâlâ, dindar ya da laik, solcu ya da sağcı, çoğumuz bir cemaat içinde yaşar, bunu yüceltir ve bu yaşam tarzının kavgasını veririz.



Bu yüzden ''siyaset tanımımız'' başka diyarlardan farklıdır.



Siyasetten anladığımız bir yanıyla ''kendi cemaatimizi, değerlerini ve siyasetini değişime kapamak, en katıksız haliyle muhafaza etmektir".



Diğer yanıyla siyasete mücadele anlamını veririz, ama faydacı bir mücadele...



Özetle "siyasi meselelerimiz temel olarak kendi topluluğumuzun kültürel değerleri ve maddi imkanları açısından yaşam alanını diğer toplulukların aleyhine genişletmek arayışı" üzerine oturur...



Yine aynı kör döğüşündeyiz…"



Evet, bugüne uyuyor, hem de nasıl!



Ve her katmanda, her yerde…




#Fetret devri
#Gazetecilik
#Sivil toplum
8 yıl önce
Fetret devri
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle