|
Gidiş nereye?

Seçimlere ve önümüzdeki döneme doğru siyasette zihinleri meşgul eden üç mesele var.

İlki son günlerde başkanlık sistemi tartışmalarıyla gündeme gelen yeni anayasa meselesidir. İkincisi çözüm süreci, daha genel ifadeyle Kürt sorunudur. Üçüncü mesele ise bir hakim parti niteliği kazanan AK Parti içindeki iktidar döngüsü, daha doğrusu iktidar denklemi meselesidir.

Demokrasi-otoriterleşme, özgürlükçü-güvenlikçi politikalar ve gidiş tartışmalarını da kuşatan bu meseleler bir yumak gibi iç içe girmiş durumda...

Bugün üçüncüsünden yola çıkalım.

AK Parti kendi öyküsü açısından kritik bir noktaya geldi. Partinin kurucusu ve önemli bir meşruiyet kaynağı olan Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasıyla, ortaya yeni bir tablo çıktı. Şu anda iki iktidar alanı ya da iktidarın iki kanadı var: Hükümet, ve Davutoğlu ile Cumhurbaşkanlığı ve Erdoğan. Ne denli uyum ve birliktelik söz konusu olursa olsun, açıktır ki, ortada iki ayrı kişi, iki ayrı hassasiyet, iki ayrı ekip bulunmaktadır. İlki gücünü karizması, liderliği, söylemi ve gündemi belirleme kabiliyetinden, ikincisi ise işletmenin başında bulunmasından ve alanda olmasından almaktadır.

Erdoğan hukuki açıdan ve yetki kullanımında anayasal sınırlar içinde kalsa da, siyasi açıdan ve söylemde (Merkez Bankası'yla ilişkiler, faiz hadleri gibi örneklerin gösterdiği üzere) icrai yönlendirmede AK Parti’nin lideri gibi davranmaya devam etmekte, dahası bunu talep etmektedir.

Bu durumun gerek AK Parti içinde gerek siyasal sistem açısından Tayyip Erdoğan’a ilişkin bir “siyasi statü” sorunu ya da boşluğu ürettiği açıktır. AK Parti açısından bu durumun aşılmayı beklediği, bu arada türlü koordinasyon sorunlarına, siyasi kopuş ya da kriz olmasa bile, fikir ayrılıklarına gebe olduğu açıktır. Nitekim Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık sistemi çerçevesinde arzu ettiği tek başlı yönetim sanırız bu durumu da kapsamaktadır.

Başkanlık tartışmaları, kurumsal değişme arayışı dışında, böyle fiili bir duruma işaret etmektedir. Ve bu durum anayasanın hazırlanmasıyla hiç şüphe yok ki doğrudan doğruya ilgilidir. Bu açıdan ise AK Parti’nin önümüzdeki seçimlerde çıkaracağı milletvekili sayısı belirleyici olacaktır. AK Parti 330 milletvekilini bulursa Türkiye muhtemelen 1 yıl içinde “başkanlık sistemi”nin onaya davet edildiği bir referandumla karşı karşıya kalacaktır.

Böyle bir gelişme halinde ihtimaller ortadadır:

Denge ve denetim mekanizmaları sınırlı, çoğunlukcu bir düzen iyice kurumlaştıracak, iktidarı şahsileştirecek bir model ya da tersine dengeli ve iktidar paylaşımını ön gören bir model. İlkinin sisteme ve demokrasiye ilişkin ciddi tahribat riskleri içerdiğine, kopuş ihtimalleri dahi üretebileceğine şüphe yoktur.

Ancak bu tartışma, yani anayasa nasıl bir yapıda olacak, hangi dengeleri içerecek sorusu ise ancak AK Parti 330 millitvekilini aştığı takdirde anlamlıdır.

AK Parti’nin oy oranı bugün itibariyle yüzde 47-48 görünüyor.

Bugünden seçimlere bu oranlarda büyük değişiklik olacağını sanmıyorum. Ancak biliyoruz ki, AK Parti’nin milletvekili sayısını bu oy oranı kadar, HDP’nin barajı geçip geçmemesi belirleyecektir.

HDP bölgeden 30-35 civarında milletvekili çıkarıyor. Barajı geçtiği takdirde bu rakam 50-60 arası olacaktır. Ve böyle bir ihtimal AK Parti’ye en az 15-20 milletvekilliğine patlar. AK Parti’nin 330 millitvekili hayali muhtemelen suya düşer.

HDP barajı geçip ya da geçmemesi çözüm süreci ve Kürt sorunu açısından ne kadar kritikse, genel siyasetin seyri açısından da bir o kadar kritiktir.

HDP’nin baraj altı kalması AK Parti’nin başkanlık modelinin kapısını aralar.

Peki, HDP’nin barajı geçmesi halinde ne olur?

İyi ihtimal AK Parti ve HDP’nin gerek anayasa, gerek başkanlık sisteminde gerek dengeli ve demokratik orta bir noktada buluşmalarıdır. Ancak bu iyi ihtimal özellikle özerklik kilidinden, meselesinden dolayı aynı zamanda uzak bir ihtimaldir.

Anayasa bir kez daha askıda kalırsa o zaman Türkiye, muhtemelen fiili bir başkanlık halini, en azından bu çerçevede yaşanacak tartışma ve gerginliklere, iktidar denklemi sorunlarına ilerleyecektir.

Sonuç hangisi olursa olsun, (demokratik siyasetin işaret ettiği yol dışında istikamet tutturulursa) tarif ettiğimiz tablo berrak değildir.

İyi göstergeler taşıyan toplumsal ve ekonomik sahaların siyasete hapsedilmesi ve siyasi sorunun aşılamaması önümüzdeki en büyük risktir.

Türkiye yeni bir kurumlaşmanın eşiğindedir. AK Parti bir çıta yükselmesiyle karşı karşıyadır. Kürt sorunu çözüm ve çatışma makasında ilerlemektedir.

Bu sorunları çözecek olan bu noktada ne oy oranlarıdır, ne barajı geçip geçmeme meselesidir, başkanlık ve parlamenter sistem modelleridir.

Ana mesele siyaset alanında birlikte yaşama ve uzlaşma kültürünün filizlenmesi...

#AK Parti
#Davutoğlu
#Erdoğan
9 yıl önce
Gidiş nereye?
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu