|
Budizm, İslam ve din özgürlüğü
İstanbul Teknik Üniversitesi'nde din özgürlüğünün anlaşılması ve yaşatılması açısından ilginç bir olay yaşandı. Uzun zamandır kampüste bir mescit açılmasını talep eden dindar Müslüman öğrencilere müspet cevap veren rektörlük mescit açmak için harekete geçti. Bazı öğrenciler bundan rahatsızlık duydu, kampüste mescit açılmasına karşı çıktı. Rektörlüğün mescide ihtiyaç olduğunu belirtmesi üzerine, 1500 kadar öğrenci kendilerinin Budist olduğunu, ibadet için kampüste bir yere ihtiyaç duyduklarını söyleyen bir dilekçeyle Budist tapınağı açılması için idareye başvurdu. Mescide karşı öğrenciler “bilim yuvası”nda ibadethaneye yer olmadığı türünden argümanlar da ileri sürdü.

Bu olayı akıl, vicdan, toplumsal realite ve din özgürlüğü açısından değerlendirebiliriz. Kestirmeden söylersek, mescide karşı çıkan öğrencilerin tavrının akla, vicdana, toplumsal realiteye ve din özgürlüğüne aykırı olduğu açık. Kampüste ibadethaneye yer olmadığı iddiası ise, kaba bir 19. Yüzyıl pozitivizminin hortlamış hâli. Bu öğrenciler Batı'da her önemli üniversitenin bir şapeli olduğundan habersiz galiba.

Budist tapınağı açılsın diye dilekçe verenler zekice bir eylem yaptıklarını sanıyorlar ama davranışlarının paçasından saygısızlık ve ahlâksızlık dökülüyor. Din özgürlüğünün ne olduğunu bilmedikleri içini bir talebi başka bir taleple bastırabileceklerini zannediyorlar. Birinin veya bir kesimin din özgürlüğünü kullanması başka birinin veya kesimin din özgürlüğüne zarar vermez. Mescit açılması Budist tapınağı açılmasına engel olmaz. Bunlar birbirlerinin alternatifi değildir.

Bununla beraber, İTÜ'deki Budist Tapınağı talebinin toplumsal bir temeli olmadığını, yani böyle bir ihtiyaç bulunmadığını biliyoruz. Fiilî bir ihtiyacı hayali bir ihtiyaçla geçersiz kılmaya çalışmak ahlâksız bir tavır. Üstelik İslam dininin özelliklerinden habersizliği veya bu özelliklere karşı vurdumduymazlığı da yansıtıyor. İslam ibadeti diğer dinlere kıyasla daha yoğun olan ve ibadetleri zamana çok bağlı bir din. Cami ve mescit ihtiyacının bu kadar yoğun ve yaygın olmasının ana sebebi bu.

Din özgürlüğü açısından, hazır konu açılmışken, Sünni ve Alevi Müslümanların kendi handikaplarının da bulunduğuna işaret etmekte fayda var. Bu yazıda din özgürlüğüne aykırı bir Sünni tavra dikkat çekmek yeterli. Bazı Sünniler cemevlerininin ibadethane olarak kabul edilmesine karşı. Ana gerekçeleri İslam'ın bir tek ibadethanesinin olduğu ve onun da cami olduğu. Diyorlar ki, cemevlerine ibadethane statüsü verilirse Müslümanlar bölünür. Bu bakıştaki ilk yanlışlık, atla arabanın yerini karıştırmak. Müslümanlık zaten bölünmüş olmalı ki, farklı bir mekânın ibadethane olarak tanınması talebi geliyor. Dolayısıyla, cemevlerinin ibadethane olması Müslümanlığı bölmeyecek, bölünmüş Müslümanlar arasındaki potansiyel tansiyon yükselmesini ve birbirine yabancılaşmayı önleyecektir. İkinci yanlışlık, daha önemli olanı gözden kaçırmak. Din özgürlüğü bir dinin mensuplarının bölünüp bölünmemesinden daha mühimdir. Nihai planda her fikrin veya dinî yorumun sağlıklı ve özgür şekilde yaşaması, yaşatılması din özgürlüğüne bağlıdır. Din özgürlüğü genel bir insanî duruma, Müslüman olmak veya şu veya bu mezhepte Müslüman olmak özel bir duruma işaret eder. Son olarak, dinlerin çok sayıda farklı yoruma tabi tutulmasını o dinin zayıflığı olarak değil, farklı ortam ve ihtiyaçlara cevap verme potansiyeline sahipliği olarak okumak daha doğru olur.

Din özgürlüğü sınırlı, tükenecek miktarda suya sahip bir havuz değildir. Herkes bu havuzdan bir başkasının haklarına ve özgürlüklerine zarar vermeden yararlanabilir. Din özgürlüğünü önemsemeli ve din özgürlüğü çerçevesine giren taleplere ayrımsız saygı göstermeliyiz.
#din özgürlüğü
#Budist Tapınağı
#sunni
#alevi
9 yıl önce
Budizm, İslam ve din özgürlüğü
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu