|
Yolsuzluk iddialarına yoğunlaşıp ağır suçları görmezden gelmek

İki Ocak’ta SETA’da katıldığım basın özgürlüğü panelindeki konuşmamdan aleyhime malzeme çıkarmak isteyen çevreler, neredeyse hiçbir sınır tanımadan, birkaç gün boyunca, şahsıma saldırdılar. Kendilerine yakışacak şekilde, genel ahlâk ilkelerini de meslek ahlâkı ilkelerini de hoyratça çiğneyerek, verip veriştirdiler. Öne çıkarttıkları noktalardan biri, yolsuzluk iddialarıyla ilgili görüşlerimdi.

Önce paneldeki sözlerimi açıklayayım: Soru cevap kısmında, belli çevrelerin 17-25 Aralık’ı bir yolsuzluk operasyonu olarak okumamızı istediklerini söyledim. Bu tavrın iletişim teorisindeki “çerçeveyi belirleme” yaklaşımına uyduğunu, olayların faillerinin veya ilk yorumları yapanların tartışmaların daha sonra içinde cereyan edeceği çerçeveyi belirlemeye çalıştığını belirttim. 17-25 Aralık’ın bir yolsuzluk meselesi ayağı olsa bile bunun beni ikinci, üçüncü derecede ilgilendirdiğini, asıl önem verdiğim meselenin demokratik bir sistemde iktidarların göreve gelme ve görevden gitme biçimi olduğunu ekledim. Panelde ne söylediysem şimdi de aynı yerdeyim. Muarızlarımı karalamalar yapmak ve küfür yağdırmak yerine usulüne uygun olarak görüşlerimi çürütmeye, yanlış olduklarını göstermeye davet ediyorum.

Gelelim şu yolsuzluk meselesine. Yolsuzluk her sistemde görülen, asla sıfırlanamayacak bir vaka. Demokratik sistemler şeffaflık, hesap verebilirlik ve kamuoyu baskısı sayesinde daha az yolsuzluğa sahne olmaya teşne, ama bu demokrasilerin yolsuzluktan tamamen masun olduğu anlamına gelmez. Şüphe yok ki yolsuzluğun ahlâkî değerlerle, erdemli davranışla ve kişisel karakter özellikleriyle bir bağı var. Ancak, yolsuzluklar aynı zamanda ve daha çok sistemle alâkalı. İyi işleyen bir demokrasi ve kamu idaresinde şeffaflık yolsuzluğu geriletmede çok işe yarar. Bunlara devletin elinde ekonomik güç bulundurmaktan, rant dağıtımı yapmaktan olabildiğince çıkartılmasını da eklemek zorundayız. Zira, yolsuzluk sadece bir ahlâk değil aynı zamanda bir müşevvik meselesi. Devlet çok miktarda ekonomik kaynağı ve yetkiyi elinde tuttuğu sürece yolsuzluk potansiyeli hep var olacaktır. Bu yüzden, devletin küçültülmesini istemeden yolsuzluklara karşı çıkanlar samimiyetten mahrum ve işe yarar bir şey söylemekten uzak.

17-25 Aralık operasyonlarında bir yolsuzluk rengi olduğu aşikâr. Ancak, gerek operasyonların faillerinin gerekse onların doğrudan ve dolaylı müttefiklerinin inanmamızı istediği gibi 17-25 Aralık sırf bir yolsuzluk operasyonu değil. Yolsuzluğun öne çıkartılması, hem operasyonlara meşruluk kazandırmak, hem operasyonda hedef alınanların itibarını zayıflatmak, hem de onları psikolojik baskı altına almak için araç. Operasyonlar hukukun olağan işleyişinin değil devlet içine çöreklenmiş bir grubun vesayetçi bir merkezden aldığı talimatların sonucu. Tam manasıyla bir proje. Sansasyonel hâle getirilmeleri asıl hedefin siyasî olması yüzünden. Hukuka silâh, emniyet-hukuk memurlarına suikastçi ve yolsuzluk iddialarına susturucu görevini veren bir proje hayata aktarılmak isteniyor.

Türkiye siyasetinde yolsuzluk iddialarının oynadığı rolü anlamak için tarihe bakmak da lâzım. Rahmetli Adnan Menderes ile Hasan Polatkan hakkında akla hayale gelmeyecek yolsuzluk iddiaları yapıldı. O zamanlar da medyanın önemli bir bölümü ve bazı toplum kesimleri yolsuzlukların var olduğuna kesin olarak inanmaktaydı. Demirel de aynı manzarayla karşılaştı. Yolsuzluk iddialarının sancaktarları Demirel’in ailevî hayatına bile iftiralarla saldırdı. Özal karşısında medyanın da muhalefetin de ana silahı yolsuzluk iddialarıydı. Demirel kendine yapılan muameleyi Özal’a reva görmekten çekinmedi. “İktidara gelirsem Koskotas dosyaları açacağım” diye yeri göğü inletti. Şimdi yine yolsuzluk dosyaları furyası var. İddialar o kadar cömertçe kullanılıyor ki, inandırıcılıkları azalıyor, olanla olmayan birbirine karışıyor ve belki de gerçek yolsuzluk olayları arada kaynayıp gidiyor. Yani, otonom yapılanma belki de yolsuzlukla mücadele kisvesi altında yolsuzlukların üstünü örtüyor. Diğer taraftan, yolsuzluk iddiaları sadece Ak Parti’yle ilgili değil. Son zamanlarda CHP hakkında da vahim iddialar medyaya yansımaya başladı. Şişli’de tahmin edilemeyecek büyüklükte yolsuzluk olduğu öne sürülüyor. CHP’nin, elindeki belediyelerden bir televizyon istasyonu kurmak için aldığı paralarla bir havuz oluşturduğu ve sonra bu paraların kaybolduğu söyleniyor.

Yolsuzluk iddialarıyla nasıl ilgili olmamız gerektiğini bir örnekle açıklayayım. Koray Aydın Ak Parti öncesi hükümette Bayındırlık Bakanı idi. Hakkında bir sürü yolsuzluk iddiası vardı. Vatandaş olarak bu iddialarla birinci derecede ilgili olmak hakkımız ve görevimizdi. Çünkü iddialar hükümeti bürokrasi eliyle yıkmaya yönelik bir operasyon gibi görünmüyordu. Oysa son olaylar böyle değil. Yolsuzluk iddiaları hükümeti terbiye, siyaseti dizayn etmenin aracı kılınmak isteniyor. Sadece yolsuzluk iddialarını görüp Oslo sürecine suikasti, MİT Müsteşarı'na operasyonu, MİT TIR'larının kanun dışı durdurulmasını ve personelin tartaklanmasını, hem siyasetçi ve bürokratların hem de sivil vatandaşların aralarında olduğu yüzbinlerce kişinin yasa dışı olarak veya ayarlanmış mahkeme kararlarıyla dinlenmesini, Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalardaki sahte delil üretme işlerini, Hanefi Avcı, Nedim Şener, Ahmet Şık ve Hanefi Avcı’ya tuzağı, Oda Tv’ye kumpası, ÇYDD aleyhine düzmece deliller üretilmesini, “Tahşiyeciler”in hayatının karartılmasını vb. görmezden mi geleceğiz? Emniyetteki, yargıdaki ve başka devlet birimlerindeki çeteleşmeyi, bir otonom yapılanmanın demokratik usullere savaş açmasını normal mi sayacağız? Kimse kusura bakmasın, ben bunu yapamam. Ve, böyle bir tabloda yolsuzluk iddiaları ister istemez gündemimde ikinci sıraya düşer.

#SETA
#17-25 Aralık
#yolsuzluk
9 yıl önce
Yolsuzluk iddialarına yoğunlaşıp ağır suçları görmezden gelmek
New York Times"a kapak olduk!
Depremin büyüklüğü
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı