|
Her gün bir nefret mesafesinde yaşamak…

Pırıl pırıl bir bahar günü, beni bahardan koparan, baharı sır gibi saklayan dünya telaşları koymuyor ki, bahara kaptırayım ben de kendimi… Bir avuntu sanki; bile göre kendimi kandırarak her gün eve bir çiçek ve bir saksıyla geliyorum. Ama avunmuyorum, avunamıyorum… Ki bunu bile fark edemiyorum.

Yeni parayla 5 liraya aldığım karanfilin tomurcuklarına imreniyorum, tek amacı var açmaya durmak, sabah birkaç güzel söz biraz da su verince, var oluşuna uygun davranabiliyor. Ama ben dünya telaşı ve meşakkâtleri arasında niye var oldum, neyi, niye yapıyorum unutuyorum. Karanfilin, menekşenin, papatyanın tomurcuklarına dalınca kaybettiğim kendimi arıyorum, telefon çalıyor, kendimi aramayı unutuyorum.

Sabah çiçekleri sularken, yıllardır bende bıraktığı his hiç değişmeyen o türküyü dinlerken, belki eskilerden bildiğim bir türkü olduğundan, eski ile yeniyi karşılaştırıyorum. Son yılların, yıllarımın, yıllarımızın muhasebesini yapıyorum. Telefon çalıyor, açmıyorum. O türküyü, çiçeklerimle birlikte dinlerken, kendimi ve hepimizi arıyorum. Yine telefon çalıyor, açmıyorum.

İnsan belki kendine kalsa, var oluşuna uygun bir rota çizecek ama koymuyor dünya beni bana; seni sana; bizi bize… Başka insanlar, başka başka insanlar giriyor hayatımıza, girdiği yeri kadarını alıp götürüyor. Kötü insanlar tanıyorum ben, içimi kirletiyorlar. Evvelden “İnsan insanın tefekkürüdür, hidâyet ilhamıdır.” diyen ben, bu insanlıktan bireyliğe rücû etmiş, iyilikle arasını açmış, hırs küpü, bencil ve kötülükten yana vicdanı sızlamayan insanları tanıdıkça, “İnsan insanın kurdudur” diyebiliyorum, o kurt içimi kemiriyor, o boşlukta kendimi kaybediyor da bulamıyorum. Eminim, siz de…

Üç yıldır, kendilerine itaat etmediğim için türlü iftira ve hakaretlerine maruz kaldığım insanlara bakıp, benden neden nefret ettiklerini anlamaya çalışıyorum; bizden neden nefret ettiklerini… Gırtlağına kadar kötülüğe bile isteye batmış bu eşref-i mahlukata karşı halen neden nefret duymadığımı da merak ediyorum. Onlara karşı tek telaşım, onlar gibi olma korkusu. Bundan büyük bir korku tasavvur edemiyorum ancak nefret mesafesinde de olsalar bana habislik bulaştırabilecekleri telaşına düşüyorum.

Benim karanfiller dünyaya bir kızıl renk, bir râyihâ katarken, İran, Yemen’de kan döküyor; “bizim” bir nefret mesafesindekiler “bize” küfrediyor. Esed, gece sabaha karşı bebekleri gazla boğuyor, “bizim” bir nefret mesafesindekiler “bize” küfrediyor. Mısır’da mahkeme, darbe karşıtları hakkında idam kararı veriyor, “bizim” bir nefret mesafesindekiler “bize” küfrediyor. İsrail’de Filistinlere yaşam hakkı vermeyeceğini taahhüt eden Netenyahu, seçimi kazanıyor, “bizim” bir nefret mesafesindekiler “bize” küfrediyor. Emekli maaşlarına, öğrenci harçlarına zam geliyor, “bizim” bir nefret mesafesindekiler, “bize” sövüyor. Marmaray hizmet veriyor, “bizim” bir nefret mesafesindekiler “bize” sövüyor. 15 yaşında en temiz haliyle girdiği bir cemaatin direktiflerine uyan o pırıl pırıl çocuk, Allah’tan korkan o çocuk, KPSS sınav sorularını araklarken hiç hâyâ etmeyecek bir arsıza, bir hakaretpereste dönüşüyor, “bizim” bir nefret mesafesindekiler, “bize” küfrediyor. Başörtümüzden girip, cumhurbaşkanımızdan çıkıp, Müslümanlığımıza, İslam’a ait her değere direkt yahut dolaylı küfrediyorlar. Nefretlerini kusuyorlar ama bitiremiyorlar, bahar geliyor, çiçekler açıyor, bunlar yine küfrediyorlar. Karanfilleri çiğniyorlar, ne renk kalıyor, ne râyihâ… Bir kararmış küfür bulamacı içinde yüzüyorlar, yine de vazgeçmiyorlar.

Karanfilleri sulayıp, o eskilerden, kurtlarımla bir nefret mesafesi uzaklıkta yaşamadığım o günlerden kalan o türküyü mırıldanırken, ne suç işledim de, işledik de bunlarla o mesafede yaşamak zorunda kaldık, diye düşünüyorum.

O kurtlar içimi kemiriyorken, içimizi kemiriyorken, o boşlukta kendimizi kaybediyor da bulamıyor oluşumuza, var oluş gayemizi unutturuluşumuza bakıp da bir çetrefilli öfke duyuyorum. Bize verdikleri zararın yaşama müdahil olma hakkımızı elimizden alma çabalarını görüyorum da, tüm bu niyetlerinden çok bizi kendi çukurlarında, kendimizi kaybedecek hale koymalarına bozuluyorum.

Ömrümün baharını nasıl kış ettiklerini, karanfillerimi nasıl çiğnediklerini, okul önlerinde nasıl izlediklerini heybemde saklı tutup, bugün fırsat bulsalar aynılarını yapacaklarından şüphe etmeden, ömrümün hangi baharı olduğunu bilmediğim bu bahar günü, o karanfilleri sularken, bir kez daha bunun bir hak ve bâtıl savaşı olduğuna iman ve şahitlik ederek, bâtıla takılmadan, hak olup, olmadığıma yoğunlaşarak, çiğnedikleri karanfillerde tutunacak ve tutacak bir dal mı diye aramaya koyuluyorum. Zira biliyorum, var oluş gayemiz burada; onlar yıkacak, biz yapacağız.

#nefret
#insan
#toplum
#hayat
9 yıl önce
Her gün bir nefret mesafesinde yaşamak…
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle