|
Cihadizm ve İslamofobya

Müslümanlar cihadist hareketleri sorgulamalı, yaptıkları yanlışlarla yüzleşmeli ve İslam’ın ana ilkelerini “ama” demeden benimsemeliler. Cihadizm seçeneğinin sadece terör ve kaos yarattığını görmeliler. Bunu en çok kendi coğrafyamızda yaşadığımızı görmeliyiz. Örneğin Paris’te 12 kişi katledilirken, aynı gün Boko Haram 2 bin kişiyi katletti. Bu nedenle cihadizmi dışlayarak demokrasi seçeneği üzerinde yoğunlaşmalılar.

Paris katliamından kurtulan Laurent Leger, “Bunun bir inançla ilgisi yok, bu bir terörist olay” diyor. İnanç ve terör arasındaki sınırı teröre en korkunç biçimde maruz kalan birisinin net bir biçimde tanımlaması oldukça önemli. Çünkü terör ve inanç arasındaki sınırlar belirsiz, geçişken ve etkileşime açık olduğu zaman hem Müslümanlar için hem de dünya için bir felaket demektir. Ana önceliğimiz bu sınırı belirgin bir biçimde korumak, savunmak ve geliştirmek olmalıdır. İnanç ve terör arasındaki sınırların ihlaline karşı tetikte durmak ve bunları engelleyici düşünsel ve pratik inşalarda bulunmak en temel vazifemiz olmalı.

İnanç, temelde teslimiyeti esas alır. Barış ve birliği savunur. İnsanların katledilmesini ve yok edilmesini değil, yaşatılmasını hedefler. Bu nedenle bütün inançlar temelde bir kurtuluş teolojisine dayanır. Yani insanı kötülüklerden kurtarmak ve onları iyiliğe ulaştırmak… İnançların özeti budur.

Avrupa ve İslam bugün iki önemli sorunla karşı karşıya: Cihadizm ve İslamofobya. Bu iki sorun birbirini beslemekte, tetiklemekte ve büyük yıkıcı sonuçlara neden olmaktadır. Birisi olmadan, diğerini açıklamak çoğunlukla zor gözükmektedir. İslamofobya, özellikle Batı toplumlarındaki İslam’ın tehdit olarak algılanması ve yapılandırılması için kullanılan bir kavram. Ancak gün geçtikçe bu tehdit algısı bütün dünyada yayılmaya başlıyor. Dinle mesafeli yaşayan bütün kitleler İslamofobya ile yakınlaşıyorlar. Türk laisistleri bile bu paradigma içine yerleşmeye başlıyorlar. Ak Parti hükümetini bu konsepte dahil ederek açıklıyorlar. İslamofobya Batı’dan çıkarak dünyaya yayılıyor ve küresel bir biçime bürünüyor.

Barbarlığın biçimleri
Benzer şey, cihadizm için de geçerli. O da önce İslam toplumlarında ortaya çıkıyor ve daha sonra her yere yayılıyor. Afganistan, Bosna Hersek ve Filistin savaşlarında oluşan bu yöntem, şimdi bütün dünyaya yayılma eğilimini gösteriyor. Suriye ve Irak da en korkunç tarzlarıyla sahnelenirken, Afrika ve Avrupa’da da yankılanıyor. Paris katliamından kurtulan Leger’in söylediği bir biçime dönüşüyor: “Barbarlık Suriye’de sanıyorduk, ama bizi Paris’in göbeğinde yakaladı”. Evet, tam bir barbarlık. Barbarlık her çağda farklı biçimleriyle tezahür ediyor. Barbarlık bu defa Müslümanım diyen ve İslam’dan hareketle şiddet üreten insanlardan fışkırıyor. Bu barbarlık biçimi yeni koşullar ortaya koymakta. Büyük bir kırılmayla yüz yüzeyiz.

Cihadın, cihadizme dönüşmesidir bu. Yani cihadın barbarlık halini alması! Çünkü cihat ile cihadizm farklı şeyler. Cihadizm, şiddetin ana dünya görüşü haline gelmesidir ve bütün sorunları şiddetle çözme yoluna başvurmaktır. Şiddet ideolojiye, felsefeye, doktrine ve pratik anlam dünyasına dönüşür. Bu açıdan cihadizm, cihattan ayrışır. Çünkü cihat, Müslümanların çeşitli mücadeleleri içinde savunma ve savaş durumunda başvurulan bir yöntemdir. Bir yöntem, hukuk ve ilke bağlamında pratiğe dönüşebilir. Terör ve terörizmden mutlak biçimde ayrışır. Oysa cihadizm, cihadın terörle bütünleştirilmesidir. Bundan dolayı El-Kaide, Işid ve Boko haram gibi yapılar cihadisttir. Şiddeti ana dini dünya görüşü olarak benimserler. Siyaset ve terör, iman ve küfür, iyilik ve kötülük vs. iç içe geçer. Bundan dolayı cihadizm bir kaos, hukuksuzluk, inanç ve terör sınırlarını ihlal durumudur. Nitekim cihadist hareketler, sadece Müslüman olmayanlara ya da İslam dünyasını işgal edenlere yönelmiyor. Bunlarla beraber kendisine rakip gördüğü bütün Müslüman topluluklara ve hatta rakip olmayan sıradan sivil Müslümanlara da yansıyor. Her gün Suriye, Irak ve Yemen de yüzlerce insanın kanına giriyor.
Cihadizmle yüzleşme
Cihadist hareketler, İslamiyet’in ön gördüğünden çok kendilerinin ön gördüğü İslam’ın peşinde gidiyorlar. Eylemlerine ve ideolojilerine ön gördükleri İslam yorumuna ulaşıyorlar. Bundan dolayı, İslam’dan ilham alarak gençleri seferber ediyorlar. Ne kadar İslam’da terör yok dersek diyelim, yine de onlar İslam diyerek gençlere çağrıda bulunuyorlar ve insanları İslam üzerinden giderek şiddet ve teröre bulaştırıyorlar. Bundan dolayı, bunların ön gördüğü İslam anlayışlarıyla hesaplaşmak zaruridir. Bu zaruriyet önce Müslümanlara düşer. İnancımızdan hareketle nasıl oluyor da böyle korkunç terör hareketlerini çıkarıyorlar? Bazı insanlar ve gruplar neden İslam’da şiddet ve terörü ön görüyorlar? Şiddet ve terörü cazip hale getiren İslam anlayışı nedir ve niçin ortaya çıkıyor? Bu anlayışı geliştiren teolojik, politik ve sosyolojik kaynaklar nelerdir? Bu soruları önce biz Müslümanlar kendimize sormalıyız. Bu sorgulamaları yapmaktan kaçınmamalıyız.

Batılıların işgalleri, katliamları, bölgesel hegemonyaları ve yerli düzenlerle iş birlikçileri vs. bu sorgulamanın üstünü kapatmamalıdır. Batılıların yanlışları ve ürettikleri İslamofobya, bizim cihadizmle yüzleşme sorumluluğumuzu yok etmez. Yine batılıların, yükselen İslami hareketlere karşı darbeci rejimleri desteklemeleri, söz konusu sorgulamadan uzak durmamızı gerektirmez. Çünkü Müslümanlar, Müslümanları kendisine ayna edinir, başkalarını değil. Çünkü Müslümanlar, hakikatlerini kendi kaynaklarından ve kendi miraslarından seyrederek edinirler. Bütün bunlardan dolayı, cihadizmi “ama” demeden sorgulama cesaretini göstermezsek tarih bir bütün olarak biz Müslümanları sorgulayacaktır.

Demokrasi seçeneği

Hem Avrupalılar hem de Müslümanlar birbirlerine karşı geliştirdikleri korkuları, tarihsel yargıları ve uluslararası ilişkileri gözden geçirmelidirler. Avrupalıların ve Müslümanların tarihsel ve günümüz pratiğinde karşılıklı olarak geliştirdikleri ideolojilerini, siyasetlerini ve inanç anlayışlarını sorgulamakla sorumludurlar. Çünkü ne haçlılar döneminde yaşıyoruz, ne de kolonyalizm döneminde. İç içe geçen, beraber yaşayan, küresel bağlama yerleşen bir dünyadayız. Avrupa kendi içindeki Müslümanlarla barışmanın yollarını (Müslümanların pratik yaşam tarzlarını kabul ederek) bulmalıdır. İslamofobya ile hesaplaşmalıdır. Ortadoğu’da sürdürdüğü hegemonyayı gözden geçirmelidir.

Müslümanların çeşitli renkleriyle ve ideolojileriyle ülkelerinde temsile yönelmeleri karşında duran darbeci konvansiyonel yapılardan uzaklaşmalılar. BM’de İslam toplumlarını temsil eden devletlerin daha etkin varlığına imkan vermeliler (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya beşten büyüktür vurgusu çok önemli).

Müslümanlar cihadist hareketleri sorgulamalı, yaptıkları yanlışlarla yüzleşmeli ve İslam’ın ana ilkelerini “ama” demeden benimsemeliler. Cihadizm seçeneğinin sadece terör ve kaos yarattığını görmeliler. Bunu en çok kendi coğrafyamızda yaşadığımızı görmeliyiz. Örneğin Paris’te 12 kişi katledilirken, aynı gün Boko Haram 2 bin kişiyi katletti. Bu nedenle cihadizmi dışlayarak demokrasi seçeneği üzerinde yoğunlaşmalılar. Yani şiddet dışı temsil, muhalefet, mücadele ve katılım hareketlerini çoğaltılmalı ve bu yolda ısrarcı olunmalıdır.


Twitter: ergunharputi
#cihadizm
#islam
#boko haram
#el kaide
#ışid
9 yıl önce
Cihadizm ve İslamofobya
Başbakan memur emeklisi mi? Ya da Kılıçdaroğlu memur emeklisi mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü