|
Herkes farklı bir ayeti okur
Tanrıya inanmanın yedi delili, on delili… gibi yazıları çokça görürüz. Bu sadece bunları yazanın kendi okuyabildiği ayetlerdir. Yoksa O’nu gösteren deliller zerreler ve hücreler sayısıncadır. Burada bir tanrının var olduğunu anlamakla, Allah’ı olduğu gibi tanıyıp O’na inanmanın farklı şeyler olduğunu da bir kez daha söyleyelim. Allah’ı biz aklımızla bulabilir, duygularımızla hissedebiliriz ama O’nu gereği gibi ancak yine O’nun bize elçisi ile gönderdiği vahiyden öğrenebiliriz. Yoksa insan öyle garip bir varlıktır ki, tanrısına bile hükmetmek ister ve onu kendi aklıyla şekillendirmeye çalışır. Yani kendi tanrısını da kendi yaratmaya kalkışır. Tıpkı “Beşerin böyle dalaletleri var, putunu kendi yapar kendi tapar” diyen şairin yaptığı gibi. Ya da Hz. Ömer’in dediği gibi: Helvadan tanrı yapıp, sonra acıkınca onu yememiz aklıma geldiğinde gülerim.

Bendeniz de vakti zamanında ‘sizi Allah’ın varlığına ikna eden deliliniz nedir?’ diye bir tivit atmış ve izleyenlerimden şöyle cevaplar almıştım:

Bir hücrenin yapısına bakmak yeterli. O kadar küçük bir yapıda o kadar muhteşem bir sistem tesadüfen nasıl yerleştirilmiş olabilir?

Kişi kendisi tanırsa, Rabbini tanır. Kendini bilmezlerin sorduğu bir sorudur bu. Delilim bizzat kendimdir.

Harika bir biçimde tasarlanmış olan kâinat kitabı.

Nefes alıp vermemiz bize delil olarak yeter.

Suyun bileşenlerini düşünmek yeterli değil mi? Yanıcı ve yakıcı iki gaz birleşip bir söndürücü oluyor. Suya baksınlar, onu biz mi indirdik onlar mı, diyor Allah.
Yediği üzümün bağını soracak kadar aklı olanlara o kadar çok delil var ki.

Allah’ın varlığından şüphe edenden, önce kendi varlığını ispat etmesini isterim.

Olmadığını söyleyenler bunu ispat edebilirler mi?
Benim en büyük delilim vicdandır. Vicdan bulmak demektir. Vicdanım iman için yeterli. Filan âlimin Allah’ın varlığı konusunda yüz delili vardır diyen birisine bir kocakarı, demek ki, O’nun varlığı konusunda yüz şüphesi varmış, benim hiçbir şüphem yok, onun için delile de ihtiyacım yok demiş.

“Bir harf kâtipsiz, bir iğne ustasız olmadığı gibi, şu mükemmel kâinat kitabının kendisi ve içindeki harfler de sahipsiz olamaz”.

Evrende kaosun bulunmayıp mutlak düzenin olması.

Aynanın karşısına geçip baktığımda şemailimde gördüğüm tenasüp/uyum ve bunda benim hiç bir katkımın olmadığını anlamak.

O’nun duamı kabul buyurması. En umutsuz anlarımda ne zaman O’nu hatırlamış ve O’na sığınmışsam üzerime sekînet inmiştir.

“Herkes diğerine yiyecek bir şey verebilir ama bir boğaz vermek Allah'a mahsustur.” Mevlana. Bu söz beni çok etkilemişti.

İnanmayan birine; bak bu kâinat tesadüfen ne kadar düzenli deviniyor, senin işlerin mi olmayacak? Yorulma, işi tesadüfe bırak” desek, ne der acaba?

Anne sütünün harika yapısı ve bu mucize gıdanın tam da bebeğin doğumunda hazır olması. Bu da Rabbimin merhametini ve büyüklüğünü gösteriyor.

Ölümün öldürülememesi.

Ruh denen şeyin varlığı. O nedir ki, çıkınca beden artık çürüyor?

Bir Allah dostunun şu sözü: Allah’ın varlığının en açık delili dut yaprağıdır; onu koyun yer süt yapar, arı yer bal yapar, ceylan yer misk yapar, ipek böceği yer, ipek yapar. Dut yaprağında bütün bunları saklayan kim?

Hz. İbrahim bile kalbi mutmain olması için yaratılışa delil görmek istemiş. Demek bu iş öyle kolay değil, iman işi.

Bunlar bir tivitimize gelen cevaplardan birkaç örnek. Bu örnekler de gösteriyor ki, herkes farklı bir noktadan uyarılıyor. Bu bile başlı başına bir delil. Ama bunun için ömür boyu edinilen yanlış bilgilerin, ön yargıların, kin nefret, inat ve haset gibi duyguların aşılabilmesi lazım. Yoksa insan Allah’ın buyurduğu gibi olur: “Kalpleri var anlamazlar, gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler. İşte onlar davarlar gibidirler, hatta daha da şaşkındırlar. Onlar gafildirler” (7/179). Demek ki anlamamanın en önemli engeli, ayetlerden gafil olmaktır.

Bununla birlikte insandaki ilahlaşma duygusu da anlamanın ve inanmanın önemli bir engelidir. İnsan haddini bilmezse firavun gibi kendinden büyük bir rab tanımaz. Yine Allah’ın buyurduğu gibi, “göklerde ve yerde nice ayetleri görür de bir şey anlamadan dönüp gider” (12/105). “Kendi nefsini ve arzularını ilah edinir de bilgisine rağmen Allah onu saptırır. Böylece duyması da görmesi de anlaması da mühürlenir. Artık ona kim hidayet verebilir?” (45/23).

Sonunda ise şöyle demek zorundadır: “Eğer dinleseydik, ya da aklımızı kullansaydık şimdi cehennemliklerden olmayacaktık (45/10)."

#Allah
#varlığın delili
#İslam
#Müslüman
#iman
9 yıl önce
Herkes farklı bir ayeti okur
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle