|
Hademe değil hijyen danışmanı...

I-

Eski İstanbullu ya da “saraylı” diye tanımlanabilecek kadınlardandı. Seyrelmiş saçlarını ensede yumuşacık fiyonk yapmış, dizin hemen altında biten eteği, ağzının içinde akide şekeri gibi dolaştırdığı kelimeleri vardı.

Mağazadan içeri selam vererek girdi. Bir iki soru sordu. Sorduğu sorulara ilgisiz davranan mağaza görevlilerinin tavrına oldukça şaşırmış olarak dışarı çıktı.

Taraflardan biri başörtülü olsaydı durumu bir başörtülü/başörtüsüz gerginliği, ya da hükümet yanlısı muhalif vatandaş kategorisi içinde değerlendirme kolaycılığına düşüverirdik.

Birlikte dolaştığım arkadaşım, sosyolojik yorumlara her vesile ile burun kıvıran biri olduğu için,

-Hadi bakalım bu olayı yorumla dedi.

-Hangi olayı?

-Mağaza içinde biraz önce esmiş olan “iletişim kazası”nı.

Yorumlanacak bir şey yok esasında.

-70 yaşlarındaki müşteri, genç kızlardan birine sizden önceki tezgahtar diye bir cümleye başladı ya...

-E ne var bunda ...

-Onlar artık tezgahtar değil . Mağaza satış görevlisi. Mağaza satış sorumlusu.

-Ne fark eder ki !

-Senin için fark etmiyor olabilir. Onlar için bu nüans çok önemli.

II-

Aynı pozisyona ücreti ve sosyal halkları artmadığı halde farklı bir isim verilerek esasında düzeltilmiş olan nedir?

Güdük maaşları, zor çalışma şartlarını düzenlemek yerine, küresel ekonominin çalışanlarına armağanı havalı pozisyonlar vaad etmesi. Pozisyon isimleri çok havalı lakin yaptıkları iş aynı. Sosyal güvenceleri eskiye oranla daha olumsuz. Olsun onlar şef, görevli, danışman.

Aldıkları unvanlar kendi durumlarını, çalışma koşullarını sorgulamalarını engelliyor büyük ihtimal.

2010 yılına The Economist havalı isimleri şöyle hicvetmişti: Medya dağıtım görevlisi(gazete dağıtan kişi),geri dönüşüm görevlisi(çöp sepetlerini boşaltan kişi), hijyen danışmanı (tuvaletleri temizleyen kişi).

Velhasıl müşteri “tezgahtar” ifadesini kullanınca “mağaza satış görevlisi” hiç cevap vermiyor.

III-

Başlığa gelince... Küresel ekonomi emek arzının fazlalığını emekçiyi un ufak ederek “değer”lendiriyor. İnsanların ne sosyal güvencesi var ne bir gün emekli olup da rahat edeceklerine dair umutları.

İsimler ve sıfatlar üzerinden kendilerini iyi hissetmelerine ufacık bir katkı sunalım. Hademe, çöpçü demeyelim. Hijyen danışmanı diyelim. Bedenlerine, hayatlarına göstermediğimiz saygıyı konumlarına gösterelim en azından.

Başa geri dönecek olursak...Mağazaya giren hanımefendi tezgahtarların mağaza satış sorumlusu olduğunu bilseydi hele hele bu güzeller güzeli genç kızların bu sıfat ile mutlu olacaklarını bilseydi muhakkak öyle hitap ederdi.

Gençler çok alıngan, çok kırılgan. Lakin yaşlıların art niyetli olmadıklarına dair açacakları hüsnü niyet kredisinin muhatabından önce kendilerini mutlu edeceğini bilmesi gerekiyor kırılgan gençliğimizin.

Meraklısı için not: Nihayet’in Şubat sayısında Musafa Özel “Kadınların Cenneti”ne giriş yaptı. Tahlil Mart sayısında da devam edecek. E.Zola’nın bu kitabını daha önce hiç duymamıştım. Moda ve Zihniyet’i çalışırken haberdar olsaydım ne muhteşem olurdu. Geç olsun da güç olmasın diye 500 sayfalık romanı okumaya başladım. Dönemini tasvir eden çok iyi bir roman. 19. Yüzyıl'ın Paris’ine, mağazalar üzerinden gündelik hayatın ışığını düşürdüğü için sosyal bilimcilere bilhassa tavsiye ederim.

Romanı yazıldığı dönemden bugüne taşımak için her vesile ile mağazalardan içeri giriyorum. Böylece romanın sahneleri ile gündelik hayatın sahnelerini eşleştirme imkanı buluyorum.

#saraylı
#tezgahtar
#The Economist
9 yıl önce
Hademe değil hijyen danışmanı...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi