|
“Şeytan en çok çarşıda eğleşir!”

I-

Günlerden salı. Yoldayım. İstanbul trafiğinde kıtalar aşacağım. Metro istasyonlarında, Çarşamba günü yayınlanacak yazı için zihnimi hazırlıyorum.

AVM’lerdeki zaman idrakinin kalbi karartan hallerine dair yazacağım.

Yazının bölümleri için ana başlıklarım hazır. Zaman idraki, kalabalığın içindeki AVM yalnızlığı, malayani olanın peşinde tükettiğimiz ömür.

Daha ucuzunu bulmak için başlangıçta bir iki defa gidilen; sonra “herkes” orada olduğu için herkesin içine karışmak için gidilen ve gittikçe orada olmazsan hiçbir yerde olunamayacağı yanılgısına mahkum eden AVM bahsi.

Ha AVM ha Türk çarşısı diyenlerin hayata hiç düşünmeden bodoslama dalışı...

Kış günü çocukları ile AVM atmosferinin dışında hiçbir yere sığamayan genç kadınların kederli yalnızlığı...

AVM’lere gidiyoruz çünkü orada mescit var diyenlerin gündelik hayat içinden ibadet vazifesi çıkarma azimleri ve onların bu azmine eş hizmet üretemeyen AVM Müslümanlığı.

Küresel sermayenin işlettiği AVM’lerden hiç de farklı olmayan, Müslümanların işlettiği AVM’leri yazacağım. (Biliyorum yazamayacağım. Yazabileceğimi sanarak kendimi bir müddet daha kandıracağım en fazla.)

Yıllar önce üniversite öğrencisi iken; hürmet ettiğimiz, hürmet ederken bile çekindiğimiz bir hocanım bizi Fatih’te vitrin önünde eğleşirken bulunca “Şeytan en çok çarşıda oyalanır” demişti. Ben bu sözü, üzerinden geçen yıllara rağmen niçin asla unutamadım...

Ticaret helal. Amenna. 21.yüzyılda “Türk Çarşısı” konsepti şeksiz şüphesiz AVM içine açılmış izbe bir mescit midir?

Yazımı zihnimden yazmış sayılırım.

Yolculuğun 1. aşaması bitti. Şimdi aktarma yapacağım. İki metro istasyonu arasında yürüyorum.

Kanun çalan uzun saçlı, sakallı genç adamın tezgahına utanarak 1 TL atıyorum. Metrolarda canlı müzik yapan gençlere sadece 1 TL ile değil daha çok destek vermek istiyorum. Çünkü ne zaman sazının tellerine dokunan bir müzisyen görsem rahmetli büyükannem geliyor. Ümmi insanlara has bildiğini tam bilen, bildiğine sonuna kadar iman eden hal içinde, zanaatın en kötüsü saz çalmakmış onu da öğrenip duvara asmak lazımmış diyor.

Sazını çalan her el, mazinin kıvrımlarından çocukluğumun büyükannesini çıkarıp getiriyor.

II-

İkinci aktarmada, Nihayet’in Mart sayısı için gelen bir yazıyı cep telefonumdan okumaya başlıyorum. Okumak yarım kalıyor ağlamak bahsine demir atıyorum. İçim dışıma çıkıyor. Her harf kelebeğin kanadına dönüşerek çırpınıyor. Harfler çırpındıkça, ruhumun üzerindeki tozları kaldırıyor ve kalkan her toz, yerine bir damla gözyaşı bırakıyor.

III-

Bazen, bazı yazılar yazılamaz ey okuyucu. Yazılamamasının sebebi bazen yazarın vebalidir. Ya eksiktir kelimeleri ya hamdır ya çürüktür.

Bazen yazılamayan yazılar havanın ağırlığındandır. Herkes fazla alıngan, fazla kırılgandır. Fazladır bu defa yazarın kelimeleri. Havanın kasvetine bir ağırlık da ben katmamayım diye sakınır kendini, sakınır harflerini, kelimelerini.

Oysa sakınarak yaşamak bazen içerde tutulan kocaman bir nefestir.

#AVM
#hürmet
#Türk Çarşısı
#Nihayet
9 yıl önce
“Şeytan en çok çarşıda eğleşir!”
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli