|
Geniş bir zamanın bunaltıcı darlığı

Her şeyin sürekli değiştiği bir dünyada değişmeyen bir fikre sahip olmak ve uzun zamandır hiçbir şeyin değişmediği zihinlere sadra şifa olacak yeni bir fikir aşılamak... Nasıl bir gelgit ama!

Her tezin bir diğerini çürütmek üzere üretildiği, her iddianın karşıtıyla birlikte varolduğu, her fikrin bir diğerine galebe çalmak için düşünüldüğü bir müsabaka toplumunda berabere kalanlar tabiatıyla puan kaybediyor.

Bazen her şeyden haberi olduğunu iddia edenlerin, hiç bir şeyden haberi olmayanlardan tek farkı ses tonları oluyor.

Hem her zaman bizden önce gelip bütün sandalyeleri kapıyor, hem de hiç oturaklı tipler olmadığımız için bize sürekli takaza ediyorlardı.

Varsayalım yanlışlıkla bir düğmeye bastık ve ömür boyu zihnimizde biriken her şey bir anda silinip gitti. Şimdi samimiyetle düşünelim; bu bizim için kayıp mı olur, kazanç mı?

Elinin tersiyle iterek üstüne yazdığı bütün kelimeleri kağıdın dışına attı ve bomboş kalan kağıdın üstüne ‘lâl’ yazdı.

Sanki onun rolü çoktan bittiği halde, film bir türlü finale ulaşmıyor, uzadıkça uzuyordu.

“İsminizi bağışlar mısınız?” diye sordu kibarca biri. “Servet!” diye cevapladı diğeri. “O zaman herhalde bağışlamazsınız!” dedi ve gülümsedi kibar olan.

Yabancı bir dilin sözlüğüne sürgün edilmiş bir kelime gibiydi, onu orada kimse anlamıyordu.

Aynı lisanı konuştuğu halde birbirini anlamayanlar halden anlayan tercüman bekliyor!

Bana bir şey olduğunda bunun başka kimseye dokunmuyor oluşu, dönüp yine hep bana dokunuyor!

“Seni severim” dedi fazlasıyla büyümüş olan. “Bu kadar geniş zamanlı konuşma, içinde kendimi bulamıyorum!” dedi küçücük kalmış olan.

Gidenin arkasından bakan çok olur, gidemeyene dönüp bakan bulunmaz!

İnsan hayatın içinde küçüldükçe küçülüyor, hayat insanın içinde büyüdükçe büyüyor.

“Aşk, imar etmek için viran eder” buyurmuş Kenan Rıfaî Hazretleri...

“Güvenme gözünün güzelliğine” dedi meczup, “göz senin ama fer senin değil!”

...

İhtiyar kapandı/kapanıyor. 2010 yılının Aralık ayının 29’unda bu köşede sizleri açılışından haberdar ederken, söze mekânları yaşatamadığımızdan, ortada çatısız kalakaldığımızdan dem vurarak başlamışım. Şimdi yine aynı durakta iniyoruz ayazın ortasına. Nasıl bir şeysek, saksı bitkisi kadar bile ilişip kalamıyoruz bir yerde. Sonra ne oluyor, belki de sadece gidecek bir yerimiz olmadığından, hiç durmadan hiçbir yere gidemiyoruz. Bu kaçıncı mekân, alıp çatısını üstümüzden gidiyor.

Yıldızlar yüzümüze baksa bari!

#Kenan Rıfaî Hazretleri
#meczup
#Servet
9 yıl önce
default-profile-img
Geniş bir zamanın bunaltıcı darlığı
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar
Gazze’deki soykırıma ‘istisnaî’ kılıflar..