|
Batının gerçek yüzü

Avrupa’nın birçok ülkesinde, şehrinde, İslâm karşıtı yürüyüşler, gösteriler düzenlendi, düzenleniyor. Batının onca mezalimine, düşmanlığına rağmen, böyle bir şey İslam dünyasında, Müslümanlar arasında olmuş mudur? Şunu da ilave edelim: İslam karşıtlığı derken, bunun İslam düşmanlığı anlamına geldiğini biliyoruz. Adı ne olursa olsun, İslamofobi vs, hepsinin aynı kapıya çıktığının farkındayız.

Fransa’da son bir ay içinde Müslümanların şahsına ve ibadethanelerine yönelik yüz elli üç saldırı olmuş. Bu saldırılar nedeniyle tutuklanan, ceza alan var mı? Olmadığı söyleniyor. Dolayısıyla, ortaya; Müslüman vatandaşlarını koruyan değil, onlardan korunmaya çalışan bir devlet çıkıyor.

Fransa’yla ilgili ‘küçük’ bir bilgi verelim: Adana ve Maraş şehirlerini işgal teşebbüsleri sırasında, Ermeni İntikam Tugayları’nı da kullanmışlardır. (1919) Bunun ne anlama geldiğini bilen bilir. Dememiz o ki, geçmişlerini hesaba katmadan, hiçbir milleti / devleti sağlıklı değerlendiremeyiz. Bazı insanlar değişebilir, fakat milletler değişmez.

Evet, İslam düşmanlığının tetiklediği, hızlandırdığı saldırılar sürüyor. Amerika’da üç masum Müslüman gencin katledilmesi, son örneğimiz.

Batı dünyasının / medyasının ikiyüzlü davranış ve tutumları, ortak şikâyetimiz, müşterek derdimiz. Murat Sözer’in yazdığı gibi: “Ölen kişi onlardansa mesela / Ölüm şaşılacak bir şey oluyor.” (İtibar, sayı 40) İşte bu tutumu ve ustalıklı çarpıtmayı sürekli görmekteyiz. Osmanlı devlet adamlarının ve devrin münevverlerinin en çok sitem ettikleri, şaşırdıkları konulardan biridir bu.

Vaziyeti pekiştirmek adına, defalarca yazılanı biz de yazalım: Katil onlardansa, mutlaka akli dengesi bozuk, sorunlu, inançsız falan oluyor. Suçlu İslam milletindense, hemen terör ve terörist. O halde soralım: Afganistan, Irak gibi ülkelere gönderdiğiniz işgal askerleri akli dengesi bozuk veya ateist vatandaşlarınızdan mı oluşuyor? Silah altına aldıklarınızı ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinden mi seçiyorsunuz?

***

Paris’teki birlik yürüyüşünden öğrendiğimiz bir şey var: Batı dünyasının adil ve hakkaniyetli olmadığı. Gerçi buna, bildiğimizi yeniden hatırlamak veya uygulamalı görmek diyelim. Sadece ‘kendilerine’ yapılanı terör olarak görüyorlar. Böyle olmasaydı, terörist başının ön sırada ve kahraman gibi yürümesine asla müsaade etmezlerdi.

Hep söyleniyor, yazılıyor: ‘Batı medeniyetini öne çıkaran, üstün kılan; şiddeti organize ve sürekli uygulayabilme becerisidir.’ Şunu da biz söylemiştik: Müslümanlar geri kalmadı, batı dünyası çok ileri gitti.

Peki, bizler ne yapıyoruz? Mütedeyyin kesime hitap eden ve sahiplerinin de öyle olduğunu bildiğimiz bir televizyon kanalı, ana haber bülteninde ve dakikalar boyunca, Amerika’da bir köpeğin sel sularından kurtarılma görüntüsünü veriyor. Spiker, haberi şu cümleyle bitiriyor: “Köpeğin sağlığı iyi.” Aynı Amerika’nın o gün Afganistan ve Pakistan’da neler yaptığını ise izleyicilerine söylemiyorlar. Kaç Müslüman’ın hayatından yahut sağlığından olduğunu. Bunu bilmeyen insan ne yapar? Orası ile burasını kıyaslayıp yanlı ve yanlış sonuçlara varabilir. Bir köpeği kurtarmak için bütün imkânlarını seferber edenlerin, binlerce güzel ve masum insanın hayatını nasıl kararttığını anlayamaz.

Artık imaj ve mesaj devrindeyiz. Misal: Amerika’daki polislerin suçluları kovalama ve sonunda yakalama görüntülerinin haber bültenlerimizde sıklıkla yer almasının nedenini hiç düşündünüz mü? Bu görüntüler neredeyse her gün karşımıza çıkıyor. ‘Bizden kaçamazsınız, sizi mutlaka yakalarız’ diyorlar. Bunu aklımıza, kalbimize iyice yerleştiriyorlar. İslam beldelerindeki fenalıklarını / operasyonlarını kaydedip sunmaları da aynı amaca hizmet ediyor. Kusursuz silahlarla yapılan nokta atışları, caydırıcı isabet oranları...

***

Hüsrev Hatemi’nin yeni kitaplaşan hatıralarını okurken, konumuzla ilgili olarak, şu paragrafın altını çizdim: “Oldukça geç olarak, 1969 yılında batı ülkelerini görmeye başladım. Bir iki yıl içinde anladım ki, batılıların bize karşı sevgisi var zannetmemiz, kendimizi inandırdığımız bir masaldı.” (Tapu Sicil Muhafızının Anıları, sayfa 56)

Batının bize bakışının ne olduğunu, yalnız bir örnekle, ülkemizin Avrupa Birliği serüveniyle anlayabiliriz. Hatemi hocamızın kullandığı ‘biz’ ifadesinin ise artık bütün Müslümanları kapsadığını kabul edelim.

Batı dünyası, komünizm tehlikesine karşı bazı İslam ülkelerini ileri karakol olarak kullanmıştı. Ön savunma hattı. Çeyrek yüzyıldır şartlar ve kimi aktörler değişti. Enerji ve maden kaynakları dışında, Müslümanlara ihtiyaçları kalmadı. Onlara lazım gelen yeni bir düşmandı. İşte bu noktadan itibaren, planlı / sistemli bir şekilde, güzel İslam ile çirkin terör kelimeleri yan yana gelmeye, kullanılmaya başladı. Coğrafyamızda garip ve karanlık örgütler türedi. Akıl almaz eylemler yapıldı. Hiç kuşkusuz, bu acı duruma gelinmesinde, Müslümanların payı ve kabahati büyüktür.

Öyle bir yere gelinmiştir ki, Peygamber Efendimiz’in o mübarek mührü... Neyse, hiç söylemeyelim daha iyi.

Şimdi, vatan savunmasını, işgale karşı direnişi bile terör olarak gören / gösteren bir sistemle, düzenle karşı karşıyayız. Direnişçilere ‘terörist’ diyen işgalciler. Yerli ve millî olanların yok edildiği kara bir dönem. Önleyici saldırı adı altında devletlerin çökertilmesi, kaynaklarına el konulması. Kuru bir şüphenin bile kitlesel cinayetler için yeterli olması. Yanı sıra, Avrupa ve Amerika’daki Müslümanların sahipsizliği. İsviçre’de, doksan kiloluk güvenlik görevlisinin küçük bir çocuğa nasıl eziyet ettiğini seyrettiniz mi? Halimiz, işte o çocuğun çaresizliği. Suçu: ‘Trene kaçak binme şüphesi.’

Soru hep aynı: Ne yapılabilir?

Bu soruyu mesuliyet, mensubiyet ve mahcubiyet duygusu olan her Müslüman’ın evvela kendisine sorması gerekir. Bunun için cesaret ve samimiyet şart.

Cesaretin c’sini bile gösteremeyenleri esaret gelip bulur.

#Avrupa
#Müslümanlar
#Fransa
#Ermeni
٪d سنوات قبل
Batının gerçek yüzü
Bir kolonyacının öyküsü
Kadim dünyada yazıya geçmemiş Yunusça bir şiirdir kadın dili
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı