|
Muhammed Mursi’yi savunmak...
Türkiye ve Mısır, İslâm dünyasının iki önemli ülkesidir. Bu önemleri nedeniyle, daima Batı'nın göz hapsinde olmuşlardır. Türlü projelere / operasyonlara maruz kalmışlardır.

Bu iki ülkenin birlikte hareket etmesi halinde nelerin olabileceğini, emperyalist güçler bizden daha iyi bilmektedir.

Bu iki ülkenin tam bağımsızlığı, yerli ve millî kadrolarla yönetilmesi, İslâm coğrafyasında yaşanan birçok sıkıntının bertaraf edilmesi anlamına gelir. Bundan dolayıdır ki, bu iki ülkede yerli isimlere ve millî iradeye karşı yapılan her türlü çirkinlik; yani askerî darbeler ve siyasi cinayetler, Batı tarafından sadece 'kaygıyla' karşılanır. Biz bu tavrın ne anlama geldiğini biliyoruz. Derin kaygı, 'devam edin' anlamına gelen bir işarete / şifreye dönüşmüş durumdadır. Zulmü hızlandırmaktan, haksızlığı pekiştirmekten başka bir işe yaramıyor.

Türkiye ve Mısır, yöntemleri farklı görünse de, aynı hamleye sahne olmuşlardır. Bugün biz, Mısır'ın çöküşünü ve aslını inkâr edişini seyrediyoruz. Başarılı olunsaydı, seyrettiklerimizin yanına bir de yaşadıklarımız eklenecekti. Türkiye'yi bu kirli ve büyük oyundan çıkaran / kurtaran; devletten ziyade, millet tecrübesi olmuştur. Her fırsatta 'millet mektebi' diye boşuna demiyoruz.

İbrahim Karagül, 18 Mayıs tarihli yazısında önemli tespitlerde bulunmuştu. Özetle: “Bu darbe, Mısır halkına karşı açılmış en büyük savaştır. Ülkenin vesayetçi kadrolar eliyle işgalidir.” Dememiz o ki, bu ülkeyi siyonistler ele geçirseydi, herhalde onlar da aynı şeyi yapar, benzer uygulamalara giderlerdi.

Darbeciler, dışarda alınan kararları içeriye tebliğ etmekle görevli gibiler. Birileri, vaktiyle, Kenan Evren ve arkadaşları için 'bizim uşaklar' ifadesini kullanmıştı. Bunların da kimin uşağı olduğu belli. İlk icraatlarını hatırlayalım: Refah sınır kapısını kapatıp Gazze halkının direncini kırmaya çalışmak.

Şunu söylemek gerekiyor: Mühür darbecilerin elinde olsaydı eğer, bazı konularda ikna edilebilirlerdi. Fakat değil. Yani insaftan uzak kararlar almaları, cesaretlerinden değil, vazifelerinden kaynaklanıyor.

***

Kendi adıma, Muhammed Mursi ve İhvan'a yapılan her haksızlığı, ülkemize karşı atılmış bir adım olarak görüyorum. Bir mesaj da diyebiliriz.

İyi biliyoruz ki, Mursi'ye bedel ödetilmesinin nedenlerinden biri de Türkiye'ye yakın durması, birçok konuda ortak hareket etmesidir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve mevcut hükümetin, ne pahasına olursa olsun, Mursi'ye sahip çıkması lazımdır. Ne gerekiyorsa yapması. Bu işin mazereti yoktur, bahanesi olamaz.

Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî Hazretleri, hakkın rızasını tahsil etmekten bahseder. Bunu, gayelerin birincisi olarak görür. Evet, meselemiz evvela budur. Değilse, olmalıdır.

Bizim insanımız, 'Allah zalime devlet vermesin' diye dua eder. Bu candan yakarışın neye karşılık geldiğini, Sisi üzerinden Mısır'da görüyoruz. Tahammül sınırını aşan bir zulüm. Adaletin rezalete dönüşmesi. Tesellimiz ancak şu olabilir: İnsanların hayatını kaybetmesine rağmen davasını kaybetmemesi. (Abdülkadir Selvi'den ilhamla.)

Tam burada, Türkiye'ye saldıran filonun amiral gemisine de bir çift sözümüz olsun: Bugüne kadar desteklediğiniz siyasilerin / partilerin hangisi yüzde elli iki oyla iktidara gelmiştir? Milletin iltifatına bu kadar mazhar olmuştur? Demek ki derdiniz başka.

Artık bitirelim: Kötü kimselerle arkadaşlık ederseniz, iyi insanlar hakkında olumsuz düşünmeye başlarsınız deniliyor.

Mısır'da iyi insanların başına gelen işte budur.
#mısır darbesi
#islam dünyası
#darbe
9 yıl önce
Muhammed Mursi’yi savunmak...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi