|
Ne çektik be kardeşim, şu komşularımızdan

Etrafımız öyle bir coğrafya, öyle komşu ülkelerle çevrili ki, adeta bir ‘ateş çemberi’nin ortasında, bu coğrafya için ‘umut kapısı’ olacak bir pozisyonu korumaya çalışıyoruz. Sanayileşmede önemli mesafe kat etmişiz; en az iki derecelendirme kuruluşundan ‘yatırım yapılabilir not’umuz varmış, G-20’nin bir parçasıymışız; Türkiye için burada sıralayamayacağımız kadar önemli özellikler bir anda buhar oluyor, anlamını yitiriyor ve bulunduğumuz coğrafyadaki komşularımızla aynı potada eritilerek, bir ‘paranoya’ girdabının içerisinde biz de savruluyoruz.

Örnek mi; Rusya’nın para birimi ruble, dolar karşısındaki değeri açısından, bir kaç ay içerisinde neredeyse 39 rubleden 80 rublenin üzerine değer kaybetti; sadece 1 günde yüzde 19 değer kaybı yaşadı. Küresel yatırım fonları, küresel yatırımcılar Türkiye’nin hisse senedi ve tahvillerini, Rusya ve bölgedeki kimi ülkelerin yatırım araçları ile aynı sepet içerisinde birlikte değerlendirdiklerinden, ruble ciddi değer kaybına uğradığında ve Rus hisse senedi ve tahvilleri için panik başladığında, Türkiye de sanki ambargonun bir parçasıymış gibi, sanki petrolün varil fiyatının gerilemesi Türkiye’nin aleyhine imiş gibi, biz de küresel piyasaları etkisi altına alan endişe fırtınasından, kaygı girdabından nasibimizi alıyoruz.

Finans piyasaları 2013 yılı mayıs ayından bu yana, ‘iyimserlik’ten ‘kötümserlik’e adeta ‘ışık hızı’nda geçiyor. Daha iki hafta önce, dolar-TL kurunun 2,22-2,18 TL bandında hareket ettiği ve Hazine kağıtlarının 2. el faizinin yüzde 7,4 seviyesini gördükten sonra, yüzde 7,7-7,5 bandına oturduğu bir tablodan, dolar-TL kurunun 2,41 TL düzeyini test ettiği ve 2. el faizlerin yüzde 8,9’a dayandığı bir tabloya geldik. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, aldığı ek tedbirlerle, bir yandan piyasadaki TL miktarını kısarak ve günlük dolar satım ihalelerindeki miktarı da 40 milyon dolardan 60 milyon dolara çıkararak, piyasayı sakinleştirmek istedi. Paragrafın ilk cümlesine geri dönersek, üç hafta önce, oluşan iyimserlikle, TCMB günlük dolar satım ihalesi kotasyonunu 20 milyon dolara çekmişti; geçen hafta yeniden 40 milyon dolara çıkarması gerekti; şimdi ise 60 milyon dolara.

9 ayın çarşambası bir araya geldi

Şimdi, daha iki hafta öncesine kadar ortalık daha sakin iken, iki hafta sonra küresel piyasalardaki bu endişe fırtınası, bu hoşnutsuzluk ve panik nereden çıktı? Şöyle sıralamamızda yarar var; birincisi, ABD Merkez Bankası (FED) 2013 yılı mayıs ayından bu yana keyifsizliğin baş gerekçesi, baş aktörü. Çeşitli gerekçeler ile, kendi para politikasını sıkılaştıracağı mesajını verdiğinden bu yana, tüm küresel piyasalar, yatırımcılar, piyasa profesyonelleri diken üstünde. Bu nedenle, FED’in para politikasını değiştireceğini açıklaması sonrasında, ilk adımı, tahvil alım programını sonlandırarak, parasal genişlemeyi tamamlaması oldu.

Oldu da, 2008 yılı sonundan beri yaptığı parasal genişleme ile, küresel sisteme aktardığı neredeyse 4 trilyon dolara yakın fazladan dolar orada duruyor. Yani, sadece daha fazla genişletmekten vazgeçti. Şimdi ise, çok yavaş adımlarla çekeceği doların faizini arttırmaya hazırlanıyor. FED’in faiz artırım adımının 2015 yılı son çeyreğinde gerçekleşeceğini umut eden piyasalar, bu ihtimalin 2015 yılı ikinci çeyrek sonuna çekildiği ihtimali konuşulmaya başlanınca, adeta dağıldılar. Bunun öncesinde, zaten 2015 yılı için ‘küresel vasat büyüme’ tartışması ve keyifsizliği vardı. Petrol fiyatlarındaki gerileme de hızlanınca, enerji fiyatlarındaki gerilemenin sebep olduğu memnuniyet, hızla ‘küresel ağır durgunluk’ endişesine dönüştü.

MB'NİN proaktif adımları önemli

Üstüne, ambargo ve çöken petrol fiyatı ile üstüne çalışıldığı, sıkıştırıldığı iddia edilen Rusya’nın para birimi rubledeki ağır kırılmanın keyifsizliği ve sebep olduğu endişe geldi ve bu tablo hızla önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin tümüne sirayet ederek, örnek vermek açısından, Brezilya Reali’ni Mart 2005’den bu yana, Endonezya Rupi’sini son 16 yılın en düşük düzeyine getirdi. Türk Lirası da bu ‘değer kaybı’ kervanından kendini sakınamadı. Yukarıda Rusya, aşağıda Suriye ve Irak ile birlikte IŞİD sorunu, İran’ın nükleer görüşmeleri derken, Türkiye, pozitif ayrışabileceği anlarda, etrafındaki ‘ateş çemberi’ nedeniyle, kendini aynı sepetin içerisinde buluyor.

İşte, bu noktada, Türk Ekonomi Yönetimi ve onun bir parçası olarak, TCMB’nin proaktif tedbirleri etkili olabiliyor. Bir sıkıntı olarak, Türkiye’de döviz piyasası derin değil. 300-400 milyon dolarlık ani talepler, döviz kurlarında hızlı çıkışlara ve yukarı yönde dalgalanmaya sebep olabiliyor. Nitekim, başta Botaş olmak üzere, önemli ithalat ve dış borç ödemeleri olan kamu kuruluşlarının, KİT’lerin devreye girebilecek döviz talepleri, piyasayı bir anda hareketlendirebiliyor. Bu nedenle, kamu iktisadi teşebbüslerinin 1 milyar dolarlık döviz ihtiyacının gerekli görülen kısmının TCMB ve Hazine tarafından karşılanabileceği yönündeki açıklama bile, bir anda dolar-TL kurunu 2,41 TL’den 2,36 TL’nin altına getirebildi. Demek ki, bir süre ‘kriz masası’ formatında piyasalardaki ‘ateşi’ yönetmemiz gerekecek.

#ateş çemberi
#umut kapısı
#G-20
9 yıl önce
Ne çektik be kardeşim, şu komşularımızdan
Süleyman Şah Türbesi, İslâm medeniyet eserleri ve IŞİD-2
"Nazi Gelini" dedikçe neyin üzeri örtülüyor?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı