|
Adalet ile hükmetmek
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u fethetmek üzere Edirne'den yola çıkarken hocası Akşemseddin de onunla birliktedir. Kuşatmanın sıkıntılı anlarında gerek sultanın gerekse ordunun moralini yüksek tutma rolünü üstlenmiştir. Denilir ki Akşemseddin hazretlerinin manevi liderliğinde fetih gerçekleşmiştir. Hatta yine bilindiği üzere, İslam ordularıyla Hicret'in ellinci senesinde buraya gelerek surların dibinde şehit düşen sahabeden Eyüp El Ensari'nin kabrinin bulunduğu yeri de Akşemseddin manevi bir işaretle tespit etmiştir.

Fetihle birlikte zafer alayı şehre girdiğinde sultanın yanında asker ve sivil devlet adamlarının yanı sıra Molla Gürani, Molla Hüsrev, Akşeyh ve Akbıyık Sultan gibi bilim ve tasavvuf dünyasının ünlü kişileri de vardır. Şehrin sakinlerinden olan Bizans kızları, ellerindeki Çiçekleri vermek üzere sultan zannettikleri Akşemseddin'e doğru yönelirler. Hazret, Sultan Mehmet'i işaret ederek çiçeklerin ona verilmesini ister. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, “çiçekleri ona verin, o benim hocamdır” diyerek saygısını burada da gösterir. (Menakıb-ı Akşemseddin adlı eserden, haz: B. Aktan, M.Güneş, H yayınları)

İşte böylesine yüce bir makam'a gelmişken, bir çağı bitirip diğerini başlatan bu fetih anında, kendi şanını yok sayarak hocasını onurlandırmayı tercih edebilmiştir Fatih. Neden? Gönülden, aşk ile ona bağlanma mahareti göstermiş olduğundan. Hakkı bilmekten ve zaferin manasını ona mal etmekten kaynaklanan bir tevazu ile, nefsinin hevesine yenik düşmemiştir Fatih. Ben diyerek firavunluk taslamamıştır.

Fetih'ten sonra hocasına taç ve tahtı bırakıp onun müridi olmak istediğini söyler. Akşemseddin buna razı olmaz ve sultana şu cevabı verir: “Sultanım, eğer siz tasavvufa intisab ederseniz, ondan aldığınız lezzet sebebiyle devletin ve milletin işlerini ihmal edersiniz. Böylece adalet ortadan kalkar. Hünkârım! Devlet ve millet, ehliyetsiz ellere düşerse Allah'ın emrine karşı gelmiş olursunuz. Çünkü O, emaneti ehline vermeyi emrediyor. Sizin, milletin işlerini düzgün bir şekilde idare etmeniz, ülkede adalet ve güveni sağlamanız, bizim yanımıza gelip derviş olmanızdan daha faziletli ve iyi bir iştir.”

İmdi, dervişane mizaca yatkın olanların kimden neyi talep ettikleri, hakikat yolunda seyr ü süluk etmelerinde onlara yol gösteren manevi rehbere aşk ve sadakat ile bağlanmaları bir nasiptir ve nasip de sırdır. Adalet ile hükmetmek, istersen bir yönetimdeki 'tek adam' ol; padişah, kral... hiç fark etmez, gönüllerin sultanı olabilmekle mümkün.

Akşemseddin (ks), fetihten sonra kiliseden çevrilen Zeyrek Camii'nde bir süre ders verir. Fatih ona İstanbul'da bir dergah inşa etmek ister. Fakat o bunu kabul etmeyerek Göynük'e döner. Burada dervişlerinin eğitimiyle ilgilenir, eser yazmakla meşgul olur. Devrinin en iyi hekimlerinden olan Akşemseddin'in tıp tarihinde mikrop konusunu ilk ortaya atan kişi olduğu da bilinir.

Bugün iktidar olabilmek için müzakere eden tarafların diline, pazarlıklarına, kırmızı çizgilerine vs bakarken en çok dikkatimi çeken, halk tarafından cumhurbaşkanı seçilen kişinin – Erdoğan'ın- meşruiyetinin sorgulanması oldu. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, nitekim, her birimizin zaman zaman eleştirdiği pek çok özelliği olan bir liderden bahsediyoruz. Tanrılaştırılmış İsa'lardan, Mehdi veya Mesih diye ortaya çıkarılanlardan değil. Kusurları da olsa, bize lazım olan, adaletle hükmedebilen yöneticilerdir.

Fakat söylemesi ne kadar kolay. Kendin yememiş olduğun halde sana atılan iftiraları bertaraf etsen de, kurduğun takımın alt kadrolarında rantçılık yapan, hileye başvuran, ihale peşinde koşan, görevini kötüye kullanan, rüşvetle iş yapan her kim varsa, asla adalete teslim etmen gerekir. Bunu hakkıyla kontrol edebilmek ise hiç kolay değil. Zira, adalet dağıtan mercilerin taraftarlılığı, kendi içlerinde belli cemaatlerin menfaatine çalışmaları vs gibi sebepler yüzünden adalete de güvenmek kolay olmuyor memleketimizde. Adaletin bittiği yerde emaneti taşıyamayan emniyet görevlileri nöbet bekliyor. Adaletin bittiği yerde nefisler giderek putlaşıyor. Fetihlerin yerini işgaller, sömürü, tahakküm alıyor.

Ak Parti, yeniden paklanıp akmaya devam etmek istiyorsa, ister koalisyon ortağı olarak, ister muhalefet olarak: Her koşulda alt kadrolarının liyakatsizlikten dem vuran sözlerini işitmek durumunda. Duyguların restorasyonu döneminde, kültür ve sanatın yeniden ihya edilmesinin bir toplumun ruhunu diriltmesi olarak değerlendirdiğimizden, bu alanlardaki liyakatsizlikten, rantçılıktan, işini ehline vermeme hırslarından dem vurduk seçimlerden önce.

Şimdi koalisyon veya erken seçim gündemdeyken, entrika, hile, şantaj ve iftiralarla zafer kazandığını sanan kimi muhalefet gruplarını da yeniden adalete davet etmemiz gerekiyor. Sonuca razı olmak bir kudrettir. Osman Kemali Hazretlerinin dediği gibi, “hikmetullahtır hükümet.” Gerek vatandaşların, gerek yöneticilerin, gerekse de eli silahlı isyancıların bu sırlarla dolu sözü her devirde tefekkür etmesi gerekir. Muhalefet etmek elbet önemli bir direniştir ama isyan etmek, rızkına razı olmamak en sonunda insanı kendi inşa ettiği kafese kilitliyor, orada rehin bırakıyor.

Siyasi liderlerimizin ise Akşemseddin gibi, Yunus, Tapduk Emre gibi, Mevlana, Şems-i Tebrizi gibi, İbn Arabi gibi (ks) hazretlerin adını anması adalet ittifakı için yeterli değil. Adalet ile hükmetmenin en şaşmaz yolu, bizzat ariflerin, velilerin, erenlerin bu toprakların her yerinde yeniden yetişmesi ve gönüllere sultan olmasıyla mümkün.
#Yunus
#Tapduk Emre
#Şems-i Tebrizi gibi
#İbn Arabi
#Osman Kemali
9 yıl önce
Adalet ile hükmetmek
Büyük oyuncu geri dönüyor..
Erbakan’ın mirası nerede?
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı