|
Barışı seçmek!
HDP Başkanı Demirtaş'ı şimdi nerede olduğunu tam bilmediğim ağabeyi Nurettin Demirtaş siyasete atıldığında görmüştüm ilk önce. Yıllar önceydi. DTP'nin başına seçilmiş ağabeyinin askerlik sorunu gündeme geldiğinde kendisinin güler yüzü, temiz bakışları hoşuma gitmişti. Tabii dönem başkaydı.

Vesayet gerilemeye başladıkça, Kürt meselesinin adı konulmaya, Diyarbakır cezaevindeki zulmün, 90'lardaki Jitem operasyonlarının, sivil köylülerin katledilişinin insanlığa bakan yönü açığa çıkmaya, ilk kez konuşulmaya başlanacaktı. Güneydoğu illerinde açılım günden güne hissedilmekte olduğu halde, provokasyonların da ardı arkasının kesilmediği dönemlerdi. Kan oluk oluktu. KCK'lıların bir gecede kelepçelenip (sonradan paralel örgüt tarafından olduğu anlaşılacaktı) içeri tıkıldığı dönem vardı sonra sırada.

2007'lerde Cumhuriyetin gözü yaşlı çocukları ilk kez panellerde, alanda, oturumlarda, sokaklarda buluşuyor, sarılıyor, kucaklaşıyor ve tartışıp kavgaya tutuşsalar da birbirlerini dinlemeye başlıyorlardı. Acıları yarıştırmaktan yorgun düşmüş gözyaşı çocukları ilk kez diğerinin halini görüyor, anlamaya başlıyordu. AK Parti hükümetinin Dersim katliamında devlet adına özür dilemesi bu dönemin sonuçlarından biri olacaktı sonradan.

Soykırım gibi bir kelimenin siyasileşmesiyle Anadolu halklarının ruhunu kendi topraklarımızda rehin bırakan söylemlerin ötesinde, Ermenistan sınırının ilk kez açılması an kadar yakına gelmişti. Türkiye Ermenistan maçını Ermeni arkadaşlarımızın göz yaşları içinde izlediği, umutla geleceğe baktığımız günlerdi.

Siyaseten ne kadar zor ve çok denklemli çözümlere muhtaç da olsa, vicdanen bir gönüller ittifakı kuruluyordu. O kadar ki, geçtiğimiz yıl, yine ilk kez bu hükümet, devlet nezdinde Osmanlı halklarından Ermenilerin kendi vatanlarında yaşadığı trajediyi dillendirerek taziye mesajı yayınlayacaktı.

2009 yılında askeri vesayetin kalbimizin damarlarını tıkayan ağırlığı ortadan kalktıkça, nefes almaya başlıyor ve kendi barışımızı kendimiz yapmak için hükümetin kararlı tutumunu destekliyorduk. Fakat daha Atalay'ın açılımdan bahsettiği ilk günlerde Türk solu ile birtakım entelektüel yazar çizerler barışın asla muhafazakarlarla olamayacağını dillendirmeye, gönüller ittifakına çomak sokmaya başlamışlardı. Bir saniye dahi oyalanmadan. Vicdanın yerini yine siyasetin sivri dili alıyordu.

Kürt açılımını destekliyor gözüken güçler arasında solcu bir kesim Kürt gençleri dağa çıkaran söylemlerini arttıracak, silah bırakma müzakerelerine evrilecek görüşmelerden de örgütü vazgeçirmeye çalışacaklardı. Barışı panelleriyle toplantılarıyla destekleyen paralel örgüt ise örneğin aynı süreçte KCK tutuklamalarını gerçekleştirmek gibi, askeriyede tehdit ve şantajla atamaların önünü kendi adamları lehine almak gibi faaliyetlerinin yanı sıra... Mesela Eski Mit müsteşar yardımcısı Cevat Öneş'i dinleyip iftira atarak onu KCK'dan tutuklamaya çalışması gibi sonradan öğreneceğimiz istismar yöntemleri geliştirmekteydi.

Dağ kadrosuyla paralel örgütün kısasa kısas bir savaş yürüttüklerini biliyorduk. Buna rağmen Paris katliamları gelene dek hayatın hemen her alanında barış isteyenler artıyordu. Sonradan Oslo süreci bir ihanet projesi gibi sunulup basına sızdırıldığı günlerde (bunu da tıpkı Fidan olayı gibi tipik bir paralel infaz olduğu ortaya çıkacaktı) hükümetin kararlılıkla sürece sahip çıkması ve seçimlerde de oyunu arttırması oyunları bozacaktı.

Evet Özal'dan beri ilk kez bir lider vazgeçmiyor, onlarca tehdit, suikast, şantaj, montaj dinlemiyor ve hepimiz için barış isteyerek bütün bu tarafların oyunlarını bozuyor, onları açığa düşürüyordu. O kadar ki, 2011'de mesela, Kürt meselesinde 90'lardan beri hep birlikte barış diye sokaklara döküldüğümüz solcu arkadaşlarımızın şiddeti ve patlayan bombaları bile entelektüel bir paket olarak gerekçelendirerek savunabildiklerini gördük.

Sonrası malum. IMF ile borçlarımızın sıfırlandığı günlerde Gezi kalkışması asıl olarak Dolmabahçe'ye ilerleyen saldırganların orayı ateşe vermesiyle nihayetlendirilecekti. Direkten dönüldü. Yine paralel yapının korkunç bir tuzakla olmadık insanları Selam Tevhid örgütü diye terörist olarak gösteren oyunu tutsaydı Aralık darbeleriyle... Kürtlerle barış müzakerelerinden bahsedecek yeni bir hükümet için on yıllarca bekleyecektik en az.

Durdurulan tırların Türkmenlere silah taşıması ise bu ülkede birazcık vicdanı olan herkes için onurlu bir tavır olduğundan bu son dakikaya dek beklenen ve seçim döneminde sızdırılması planlanan haber kötü niyetlilerin elinde patladı. Mazlum ile zalimin eşitlenemeyeceğini, silahın adalet için (saldırmak için değil, direnmek için kullanılmasının anlamını) uzun uzadıya anlatmak gerekmiyor bu ülkede savaşı, şehitliği, işkenceyi, zorunlu göçü, sürgünü, infazı bilen kitleler için.

Şimdi KCK tutuklamalarının mimarlarıyla kol kola giren HDP Başkanı Demirtaş, verdiği röportajda yıllardan beri her ne pahasına olursa olsun barışı tek başına devam ettiren hükümeti yok sayarak sırf bu yüzden ona oy veren Kürtlerle alay eder gibi şöyle diyor: “AK Parti'nin verdiği zarar hiçbir zaman Kemalistlerin verdiği zararla kıyaslanamaz.”

Cumhuriyetin 100 yıldır gözü yaşlı çocuklarının (ister kimlik yüzünden ister din yüzünden mağdur edilmiş) yüzünü ilk kez güldürmekte olan bir AKP'den bahsediyoruz oysa. Ve Kürtçenin ana oğul arasında bile konuşulmasını yasaklayan Kemalist rejimi anadilde savunma, propaganda yapma, eğitim alma, gibi hakların önünü açan AK Parti'ye tercih ederek seçmenleri enayi yerine koyma pahasına ekliyor Demirtaş: “AKP ile kesinlikle koalisyon yapmayız. CHP ile koalisyon yapmayı oturup konuşabiliriz... MHP'nin de çözüm sürecini konuşmaya mecbur kalacağını düşünüyorum.”
#seçimler
#çözüm süreci
#Kürt açılımı
#ak parti
#chp
il y a 9 ans
Barışı seçmek!
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!