|
Gençlere de tatbiki eğitim, yetişkinlere de!

Gençlerin dijital dünyasında okumanın nasıl bir anlama tekabül ettiğini anlamadan, gençlerin kitap okumamasından dem vurmamızın pek bir anlamı yok. Bu mevzuyu, geçtiğimiz ay içerisinde üst üste katıldığım kitap fuarlarından sonra geçen yazımda ele almaya başlamıştım.

Evet herkes aynı şeylerden şikayetçi. Gençler okumuyor. Evet ne şairlerimizi biliyorlar, ne romancılarımızı, bestekarlarımızı, mimarlarımızı. Ne güncel mevzuları analiz edebiliyorlar, ne tarihi, geleceği. Evet onların ilgisini tek çeken şey ekran. Birbirlerinin izini sürebilecekleri bir düz yüzey. Sanal.

14 veya 15 yaş gençliği, yazdıkları romanları bir sitede yayınlayıp birbirlerini okuyorlar. Edebiyatın üstatlarını filan değil. Gerçek bu. Olgu. Geçen gün markette kasiyerin önünde bir anne ile on beş yaşlarındaki kızı sepetlerini boşaltıyordu. Daha doğrusu anne boşaltıyordu kan ter içinde, kız onu seyrediyor ve bir yandan da şarkı söyleyip dans figürleri yapıyordu durduğu yerde.
“Hadi biraz yardım et” filan diyemeyen anne, bir ara kızına aceleyle şöyle dedi: “Süt unuttum, koş günlük süt al, cam şişe içinde!” Kız “ama ben bilmem ki...” diye söylenerek gitti. Bir türlü gelmedi. Kasiyer hesabı kapatacak, kapatamıyor. Ben de sabırla bekliyorum. Nihayet geldi. Yanlış almış, geri gitti vesaire...

Elbette bütün gençler böyledir, şöyledir diye genelleştirilmez ama konuşma dilindeki gibi söylersek evet: Artık gençler o kadar hayattan kopuk ve ilgisiz ki, sütün cam şişede olanıyla olmayanını dahi ayırt edemez halde vs... Sahiden, ne kadar genel konuşursak o kadar yanılıyoruz ama şu bir gerçek ki, gençleri suçlayarak boşuna vakit kaybediyoruz. Bilmiyorlar, merak etmiyorlar, kopuk ve umursamazlar ve en önemlisi öğrenmek istemiyorlar. Kitap okumuyorlar, okumayacaklar. Evet.

Ve yine evet. Nefsi kamçılayan, arzularını ve heveslerini durmadan manipüle eden, benliklerini gösterişli imgelerle çoğaltan onlarca görüntü ve mesaj içinde kendilerine ait sanal bir dünyada yaşıyor gençler. Fakat: Onlara bu dünyayı biz verdik, her saat başı biraz daha veriyoruz ellerine. Fedakarlığı, alçakgönüllülüğü, dayanışmayı, adanmayı, odaklanmayı bilmeyen, sadece almayı öğreten, bencilliği vurgulayan, özgür seçimleri göklere çıkaran allı pullu bu dünyayı. Bu en alt, en aşağılık halini dünyanın.... Gençlere biz veriyoruz. Gece gündüz.

Seçenekler sunduk onlara. Çoktan seçmeli bir hayat. Kırmızı elbiseyi mi, pembeyi mi alalım... Akşama et mi yemek istersin, tavuk mu... Çocukların bir otoriteye boyun eğmeye fıtri olarak ihtiyaç duyacaklarını unuttuk. Özgür seçimlere boğduk onları, nefislerine tutsak kıldık. Kapitalizmde bulduğumuz suçu hiç üstümüze almadık.

Anne babaya saygıyı, hürmeti, boyun eğmeyi beceremeyen, tahammül ve sabrı bilmeyen, disiplinden uzak kalan çocukları öğretmenleri azarlayınca da bir şey değişmedi. Eskiden öğretmen bağırınca çocuklar susardı. Şimdi gidip okul basarak öğretmenlerini dövüyorlar. Usta çırak ilişkisi, ebeveyn çocuk ilişkisi, öğretmen öğrenci ilişkisi.... Tüm bu hiyerarşik yapı çöktü, sanal alemler bu hiyerarşinin kaybolmasına tuz biber ekti. Çocuklar kendi krallıklarında hiç büyümeyen ‘arzu bebekleri’ olarak kaldılar.

Test çözdürdük onlara. Cevap şıklarını koyduk önlerine. Kendilerini ifade etmeyi üç beş kelimeye indirgedik. Kendilerini tanımayan, etraflarını işitmeyen, koklamayan, okumayan, öğrenmekten zevk almayan, ancak yıkmaktan, şiddetten, öfkeden beslenen, maneviyat olarak örtülü ve açık şiddetin dilini benimseyen gençlere şimdi kızsak ne olur ki!

Maneviyatı kendilerini teşhir etmekte buluyor şimdi gençler. Sanal alemlerde teşhir! Kendilerine dönükler ama içlerine bakmayı bilmiyorlar. Maneviyatları, teni ve beni olup çıkmış gençlerin. Beğenmeyip değiştirdikleri ayakkabılar gibi, hiç kullanmadan attıkları hediyeler gibi, büyüdükçe eşlerini de çabucak tüketiyorlar, ilişkilerini de, değerlerini de. Mânâyı da.

Geçen yazımda belirtmiştim; artık kuşaklar arası farklılığın klişe anlamda dahi sosyolojisi yapılamıyor. Zira bu farklar artık saatlerle gerçekleşiyor. Eskisi gibi on yıllık dilimlerle filan değil. Gençlerin maneviyatı kabaca: Sanal ekranlar! Bu kopukluğun, gizli ve teşhirci şiddetin, tenlerini doyuran o benlik duygusunun zirve yaptığı ekranlar. Gençler ekranda öğrendiklerini içselleştirdiklerini sanıyor ve bu bilgileri bedenlerinde uygulamaya ihtiyaç duymuyorlar. Bu yüzden bildiklerini de yaşantıya geçirmekte zorlanıyorlar.

Yapılacak ilk şey, gençleri kendi bedenleriyle hayatın içinde tanıştırmak olmalı. Onların sanal ekranlarıyla ilişkisini dışlamadan, yok saymadan tabii. Elleriyle, kollarıyla hayata katılmalarını sağlamalı. Markette bir şişe süt almayı on beş yaşına geldiklerinde becerebilmeliler! Evde annesine bir bardak su getirmeye üşenen gençlerin elinden konforu alınmalı, çaresizliklerini maharete çevirmenin yolları bulunmalı.

İcat ve keşif duygularını canlandırıp yaşantıya geçirmeli. Nefs ve davranış eğitimi gibi uygulamalı, tatbiki dersler konulmalı müfredata. Bütün bunlar için de öğretmenlerin yeniden eğitilmeleri gerekiyor elbet. Evet, eğitim sistemimiz, sil baştan. Acilen. Sadece gençler için değil, yetişkinler için de...
#maneviyat
#eğitim
#dijital ortam
#gençler
٪d سنوات قبل
Gençlere de tatbiki eğitim, yetişkinlere de!
Evladın malı babanın mülkü müdür?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit