|
Gerçeğin icrası

Başbakan Davutoğlu göreve ilk geldiğinden beri medeniyet inşasında evrensel değerleri ihya etmenin üslubunu oluşturmaktan, kurum ve binaların restorasyonu kadar, duyguların da restorasyonundan dem vuruyor. Çünkü bunlar zaten bir bütünün parçaları. Tek başına tarihi bina restore etmek, ona hayat vermeye yetmiyor.

Bugünlerde AKP’nin ortaya attığı ‘kutsal dava’sı da ‘yeni Türkiye’ sözü veya ‘medeniyet inşası’ tanımları gibi her fırsatta alay konusu ediliyor, hakir görülüyor. Muhalif duruşları gereği bu yakıştırmaların üzerinde bu kadar durmaya değmez diyenleri anlayabiliyorum. Ama oturdukları yerden sağa sola eleştiri ve hakaret yağdırmaktan başka bir fikir, tavır, siyaset üretmeyenlerin söz konusu bir kavram dahi olduğunda AK Parti nefretiyle topluca ayağa kalkıp naralar atmaya başlamasını izlemek beni elan şaşırtıyor.

Medeniyet inşasının hayata geçirilmeye çalışıldığı hemen her alanda olsun, AK Parti’nin hataları, kasıtlı veya kasıtsız yanlışları vesaire bir türlü hakkıyla tartışılamıyor. Taraftarlılık psikolojisi ‘karşı tarafta’ da aynı hisleri körüklediğinden yapıcı bir eleştiriye de, özeleştiriye de imkan tanımıyor.

Yalanları kurgulayarak siyaset üretenler, çarpıtılmış haberlerle akademik perspektif oluşturanlar, küresel değerler havuzuna atacak hiçbir evrensel kıymetimiz olmadığını iddia edenler, davası peşinde koşanları oturdukları yerden saldırganlığa ve şiddete teşvik edenler... Gerçeğe olduğu gibi yaklaşmamızın önündeki en büyük engellerden birini oluşturuyorlar.

Bu ikiyüzlü ahlakçılığı o kadar benimsemişler ki, verdikleri tepkiler sadece hoşlarına gitmeyenlerin tavrıyla sınırlı. Kendine karşı dürüst olmayı denemek yerine, sözgelimi sanal alemlerde gerekirse yakın arkadaşlarını ti’ye alarak çekiştirmekten zevk duyuyorlar. Bir tür üstünlük hissi. Toplu kibir.

Adalet talebini kendi tekelinde kimse tutamaz. Yalanları gerçek, eğrileri doğru gösteren bir aynanın karşısında kendi yüzlerine bakmaya çalışanlar mahcup olurlar mı bilemem. Ama kendi ülkelerinin Başbakanı’nın ağzından kutsal kelimesi duyduklarında ‘dinci bunlar’ diyerek çıldıranlar, ana muhalefet liderinin ‘kurtuluş savaşından sonra ulusu direnme hakkını kullanmaya’ çağırmasını olağan bulabiliyorlar.

6-8 Ekim’de sokakları savaş alanına döndürme çağrıları –mecliste temsili olan bir siyasi partinin liderinden de gelse- meşru addedilip akademik dilde tartışılabiliyor. Ama değerlerin ihyasından, milletin tercihlerinin bir daha vesayet altına alınamayacağından, demokrasinin gereği olan bu direncin bir kutsal dava olarak taşınması gerektiğinden, bu yolda duyguların restorasyonundan bahseden bir Başbakanın sözleri ise: Neredeyse halkın yarısının oylarıyla seçilmiş hükümeti gayrı meşru ilan etmenin gerekçesi olarak ilan edilebiliyor.

‘Neden Somali’ye bu kadar yardım eli uzatıyoruz, nedir bu Afrikalılara hamilik yapma cüreti’ vs diye yine alaycı bir tavırla insani yardım yapan resmi kurumları eleştirenler de aynı tonu taşıyor. Türkiye Batı’ya meydan okumak için kendine Afrikalılardan yandaşlar ediniyor diyerek böyle analiz yaptığını sananları duydukça cidden utanıyorum.

Açlığın, hastalığın, kendi eline doğan bebekleri her seferinde kendi ellerinle gömmenin, iç savaşın, sürgünün, çaresizliğin, gelişigüzel patlayan bombaların ortasında yaşamaya çalışan insanların yüzüne gerçek anlamda hiç bakmamışlar demek. Böyle korkunç analizlerle hükümetin her yaptığını eleştirmek için birbiriyle yarışanlar bir gün olsun o insanların hayatını yaşasalar, aynı ironi ve üstten bakışla laf etmeye kalkarlar mıydı acaba devletin insani yardımlarına...

Gerçeğin icrası; gerçeği arama niyeti taşımayanlar için pek anlamlı bir eylem değil muhakkak ki. Artık hemen her

konuda tek bir veriye gönderme yapmaya kendini hapsedenler ve sabah akşam diktatörlükle yönetiliyoruz diyenler; tasavvurlarındaki ülkede yaşamadıklarını (kendi yaşadıkları hayata) bakarak dahi fark edecek yeteneğe sahipler.

Gelgelelim devletin neredeyse tamamını dinlemiş ve dinledikleri kişilere sahte suçlar isnat etmiş olanların... Memleketin giderek bir ‘dinci diktatör’ tarafından yönetildiğini dışarıya ispat etmek için masum hayatları bile yakmaktan çekinmeyenlerin... Hileyle şantaj ve tehditle başkalarının hakkını yiyerek bürokrasiye gelenlerin, ihale alanların... İftira ve sahte delillerle hukuka müdahale edenlerin... Evet onların adalet tasavvuruna itibar etmek dışında bir kavrayış noktasına varamıyorlarsa: Gerçeğe hizmet etmediklerini anlamalarına daha epey var demektir.

#Davutoğlu
#AKP
#Somali
9 yıl önce
Gerçeğin icrası
Değişen bir şey aramak
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin